Paylaş
Çıkarlarıyla ters düştüğün anda çarklar senin için dönmeye başlıyor yani.
Öyleyse niye vuruyorlar diye dur ve düşün, içindeki o iflah olmaz AK Parti nefretine yenilip hemen üstüne atlama...
***
Vur, vurmak hakkındır ama gözü kapalı vurma, bari tek gözün açık olsun ki nereye vurduğunu gör...
Amerika’yla, Avrupa’yla bir olup kendi ülkeni sıkıştırmadan önce düşün. Kimin ekmeğine yağ sürüyorsun, hükümeti zorlayayım derken Türkiye’yi de zora sokuyor musun?
Elindeki kıstas şu olsun; bize talkımı verirken kendileri yutuyor mu salkımı? Bizim gittiğimiz yoldan onlar dönüyor mu?
***
Türkiye’de medyanın baskı altında olduğunu mu pompalıyorlar? Kendi medyaları, kendi iktidarları ne halde bir düşün!
Obama, kâh başkanlık uçağından kâh kürsülerden paparayı basıyor, ayar arsızı yapıyor.
“Hep karamsarlık yayıyorsunuz, durmadan karalıyorsunuz, sürekli kötülüyorsunuz. İyi, doğru yaptığımız hiç mi bir şey yok arkadaş” diye verip veriştiriyor New York Times’ına, Washington Post’una.
Tayyip Erdoğan’dan alışık olduğumuz bir yakınma biçimi... Olumsuz haberlerin çokluğundan, dış politikasına haksız ve insafsızca yüklenilmesinden, liderlik performansına aşırı çullanılmasından dert yanıyor.
Bize mahsus değil demek. Fırça çekmek bir baskıysa o da baskıcı. Özünde yok farkları...
Ama homurdanırken Çin, Yemen, Kuzey Kore ve Uganda’dan bile geriye düştük diye kendi ülkesini aşağılayıp hırpalamıyor Amerikan medyası. Başkan’ı tacizle yetiniyorlar.
Sen de illa kıyaslayacaksan Amerika’yla kıyasla demokrasinin kalitesini...
***
Medyası Obama’ya kızıyor, onun devrinde şeffaflığın azaldığını, gelmiş geçmiş en kapalı yönetim olduğunu, Obama’nın basından nefret ettiğini ama basının baskılara boyun eğmeyip karşı koyması gerektiğini söylüyor.
Sen de iktidardan baskı gördüğünde diren ama ülkeni başka devletler lehine ‘diktatörlük’ diye yaftalayıp baskı altına alma.
Yabancı medya senin hükümetini acımasızca makasa alıyorsa psikolojik harekâtın bir ucundan da sen tutup kıskacı daraltma. O çemberde çoluk çocuğunla, geleceğinle sen de varsın, tut bunu aklının bir kenarında...
***
2 yıl evvel hapisteki gazeteciler klasmanında dünya rekorlarını kırarak liste başından sıralamaya girdiğimizi, Çin ve Uganda’yla falan yarıştığımızı konuşuyorlardı. Uluslararası gazeteci örgütleri, demokrasi ve özgürlük notumuzu negatiften pozitif yöne çevirdi. Lehte ya, olumlu ya, hükümete yarar ya, bizde haber değeri bile taşımıyor.
CPJ verilerini güncelleyip revize etti. Yeni hesaba göre hapisteki gazeteci sayısının 70’lerden 7’lere nasıl indiğini düşün...
Ne oldu da dramatik bir şekilde değişti rakam, o dönemde Türkiye’ye karşı yürütülen yıpratma kampanyasını sorgula. Bilmeden kimlerin değirmenine su taşıdın, bir düşün.
***
Bir iç güvenlik reformu paketi var gündemimizde. Hükümet, AB standartlarından sapılmayacağını, Almanya’da, İngiltere’de ne varsa Türk polisine de, savcı ve hâkimine de o yetkilerin verileceğini taahhüt etmekten bir hal oldu.
Aynı günlerde İngiltere Başbakanı Cameron bas bas bağırıyor.
Ne diyor bir kulak ver...
“İngiltere Londra’dan yönetilir, Strasbourg’dan talimatla yönetilemez” diyor.
“İngiltere’nin hangi terör kanunlarını, hangi insan hakları standartlarını uygulayacağına Strasbourg’da oturan hâkimler karar veremez” diyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının bağlayıcı olamayacağını söylüyor.
İngiliz parlamentosuna, AİHM kararlarını veto hakkı talep ediyor.
Gerekirse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çekilmeyi bile tartışmaya açıyor.
İnsan haklarında ortak bir Avrupa standardına itiraz ediyor, İngiltere’nin kendine özgü koşullarından dem vuruyor.
Ortak bir insan hakları standardı yerine, herkesin keyfine göre dilediğini alıp dilediğini kâğıt üstünde bıraktığı alakart standartlara geçmeyi savunuyor.
“Bir Avrupa ordusu, bir Avrupa mahkemesi, bir Avrupa devleti istemiyoruz. Sadece baştaki gibi bir ortak pazar istiyoruz” diyor...
***
Türkiye, her şeye rağmen AB üyeliği hedefinden caymadı hâlâ, unutma...
Ülkeni yereceğin zaman Chomsky’nin “Türkiye ne yaparsa yapsın AB’ye alınmayacak. Hep insan hakları ihlallerini öne sürdüler. Türkiye’yi üye olarak görmek istemedikleri için...” dediğini de hatırla, dur ve bir daha düşün.
Paylaş