Paylaş
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Bulgaristan’a gidiyoruz. Günübirlik bir çalışma ziyareti...
Program kitapçığına göz atıyorum. Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı ülke notunda şöyle bir ayrıntı ilişiyor gözüme: ‘Doğrudan seçimle 5 yıllığına işbaşına gelen cumhurbaşkanı...’
Başbakan da doğrudan seçimle geliyor, cumhurbaşkanı da...
Bize benziyor yani Bulgaristan’ın parlamenter rejimi.
Tek farkı, bizdeki gibi bir yetki karmaşasından mustarip değiller. Herkesin sınırları belli, hareket alanları anayasada tanımlı.
O nedenle sistem, yukarıdakiler arasında bir çatışma potansiyeli taşımıyor.
Bir ‘fiili başkanlık’ tartışması da yaşamıyorlar.
Muhalefetin gündeminde, tarafsızlık kuralı çiğnendi mi, çiğnenmedi mi diye bir mesele yok. İktidardakilerin de çift başlılık diye, ileride patlayabilecek bir sorunla ilgili endişesi...
* * *
Kitapçıktan başımı kaldırıp etrafı kesiyorum. 4 partili meclis gibi bir uçak kabini. Muhalefet de iktidar da temsil ediliyor.
HDP’den Celal Doğan’la daha aprona çıkmadan Büyük Şeref Salonu’nda selamlaşıyoruz.
Aziz Babuşçu, AK Parti siyasetinin elitlerinden. İstanbul il başkanlığından milletvekilliğine geçti. Bulgaristan dostluk grubu başkanı olarak The Uçak kadrosunda bulunuyor.
Parlamenterlik dışında bakan kontenjanından ekibe katılanlar da var. İçişleri Bakanı Efkan Ala ile Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan...
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Sofya Havaalanı’nda çıkıyor karşımıza.
Epeydir görmemiştim, hepsini bir arada görmek kısmetmiş. The Uçak da olmasa hiç karşılaşamayacağız neredeyse.
* * *
Ara hayli açılmış. İki A330 seyahatimin arasına 1 Kasım seçimleri girdi, üstünden bir buçuk ay da zaman geçti, düşünün...
Fakat kayıt düşmezsem olmaz, kabin basıncında yüzde 49 buçuk tafrası hissetmedim.
Hafızam yanıltmıyorsa en son 3 ay kadar önce, eylül ortasında BM zirvesi için New York’a gidişinde Başbakan’a refakat etmiştim. Sıra tekrar bana ancak şimdi geliyor.
Sakın yanlış anlaşılmasın, şikayet ettiğimden, yakındığımdan vesair değil. Beni sabit kadro müdavim olarak lanse ediyor ya köşe komşum, sadece durumu tespit için.
* * *
The Uçak’a ne zaman davet alsam aklımda rahmetli Ecevit’in bir tepkisi beliriyor.
Başbakanlık kapısına yazarkasaların atıldığı, ekonomik krizli, acı reçeteli zor günler. Her gün istifa çağrıları yapılıyor...
Yine istifa sorularına muhatap olduğu bir gün şöyle demişti merhum:
“Takdir edersiniz ki bugünlerde başbakanlık yapmak pek de keyifli bir meşgale olmasa gerek...”
Sabah 6’da İstanbul’dan başlayıp Ankara üzerinden gidiş-dönüş ve aktarmalarıyla 24 saat sürebilen meşakkatli yolculuklar bunlar.
Yetmezmiş gibi; binen var binemeyen var, çeken var çekemeyen var...Takdir edersiniz ki her zaman çok da keyifli bir meşgale olmayabiliyor.
* * *
Sofya’ya ilk 1999’da, Başkan Clinton’ın 13 günlük Güney Avrupa seyahatini izlemek üzere gelmiştim.
Başkan’a eşlik eden gazeteciler için Kempinski Otel ayarlanmıştı, orada kalmıştık.
Komünist rejimden çıkalı 10 yıl olmuştu ve şehir dökülüyordu. Aradan 16 yıl geçti, 2007’de AB’ye girdiler ama Sofya hâlâ gelişmiş bir Avrupa şehrini andırmıyor.
Anayasalarını, rejimlerini komple yenilediler, saat gibi tıkır tıkır işliyor.
Cumhurbaşkanı sınırlı, sembolik güce sahip, icrai yetkiler başbakanda.
Ve hayır, ikisi de halk tarafından seçilmesine rağmen karşı karşıya gelmiyorlar.
Üstelik bir tek parti iktidarıyla da değil, halen 3 ortaklı bir azınlık koalisyonuyla yönetiliyorlar.
Gelin görün ki gıpgıcır sistemleri kadar bina cephelerini de yenileyemediler. Kaldırımları hâlâ eski püskü. Çarşılarında bilindik markaya, lüks mağazaya rastlanmıyor.
* * *
1989’da çöken komünist sistemden eser miktarda bakiye yok. Ne ki komünizm artığı binalar akan makyajlarıyla hâlâ göze batıyor, boyasız sıvalarıyla hâlâ ‘burdayız’ diye bağırıyor, sırıtıyor...
Rejimle birlikte binalarını da değiştirememişler. Rejimlerini ihya ederken şehirlerini imar, insanlarını abat edememişler.
Bizdeki tersliğin tersi. Her parlamenter sistemin çarpıklığı bir olmuyor velhasıl.
Paylaş