Paylaş
“Ah keşke” demiştim... “Keşke olayın çapı hakkında ufak atılsaydı, ‘İktidarın gözüne girmenin yolu TÜRGEV’e bağış yapmaktan mı geçiyor, bu etik midir’ türü şeyler söylenseydi de...
Yeni havaalanı gibi büyük yatırımların ihale bedelleri alt alta sıralanıp çıkan toplama ‘100 milyar Euro’luk yolsuzluk’ denmeseydi. Hepsi iç edilmiş gibi gösterilmeseydi.
Ben de yeseydim...
Keşke İran’dan satın aldığımız enerjiye karşılık Halk Bankası’ndaki İran hesabına yatırdığımız ve daha sonra İranlıların Reza Zarrab vasıtasıyla altına çevirerek transfer ettiği paranın tamamı hesaplanıp “100 milyar dolarlık rüşvet” dönmüş gibi bol keseden sallanmasaydı...
Gerçeğin habbesi kubbe yapılmasa, birine bin katılmasa, alavereye dalavereye kaçılmasa, rakamların ayağı yere sağlam bassaydı da...
Ben de inansaydım...”
* * *
17 Aralık’ta “Büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” etiketiyle haber merkezlerine servis edilen tantanalı iddiaların şişi indi. Elde avuçta, hediye paketinin içinde ne olduğu, pahalı kol saatini kimin satın aldığı, kaynağı açıklanamayan mal varlığı artışları ve benzeri ölçekte şaibeler kalakaldı...
Yolsuzluk ve rüşvetin büyüğüne küçüğüne, irisine ufağına bakılmaz. Bir cılız kuruşun, bir sıska koyunun bile hesabı sorulmalıdır elhak. Fakat yalan ve iftira atma yöntemiyle hesap sorulduğu nerede görülmüş...
Niyet, şüpheli durumları adamakıllı soruşturmak olmayınca üfürüldükçe üfürüldü, büyütüldükçe büyütüldü... 3. köprünün de mideye indirildiği, 3. havaalanının da kaşla göz arasında ham yapıldığı, İran’la enerji alışverişi parasının da tulum olarak götürüldüğü şeklinde bir tablo çizildi. Çünkü aşağısı, hükümeti götürmeye yetmezdi...
İşte o “Büyük yolsuzluk ve rüşvet” rüzgârından TÜRGEV’in payına da bir miktar ‘avanta’ düşmüştü. İlk ‘keşke’m, onun için TÜRGEV hakkındaydı. Geriye dönüp bakınca önemli bir tartışmaya yazık edildiğini de görüyordum.
TÜRGEV en fazla, aldığı bağışların hayır işlemek dışında bir motivasyonu var mı, yok mu diye bir etik tartışmasına konu edilebilirdi.
Buydu ‘keşke’min mahiyeti...
Vakfın başkanı Arzu Akalın, benim o ‘keşke’me bir başka ‘keşke’ ile mukabelede bulundu. Sitemi şöyle: “Bir keşke de benden; ‘keşke TÜRGEV’de kızların eğitim hayatları için güzel şeyler yapıldığını anlatan’ yazılar da okuyabilsek...”
TÜRGEV’in Mevlanakapı Kız Yükseköğretim Yurdu’nda bir basın buluşmasına katılmıştım geçen ay. Vardığım kanaat şudur; TÜRGEV, üzerine giydirilen algı ve imajdan azade olarak yakından tanınmayı hak ediyor.
Telekulağına âşık olmayan her kulağın, kumpasçısına vurulmayan her hakikat avcısının hakkını teslim edeceği bir dilek ve sitem yani Arzu Hanım’ınki...
* * *
Hesaplar dümdüz yuvarlanmış olduğundan çıkaramıyorum şimdi tam dökümünü.
100 milyar Euro’luk yolsuzluk içinde TÜRGEV’e ‘peşkeş’ çekilen kamu arazileri, 100 milyar dolarlık rüşvet ve kara para trafiği içinde de TÜRGEV’e bağışlanmak suretiyle ‘buharlaştırılan’ hayır paraları da sayılıyordu galiba kabaca.
Tarihte eşi menendi görülmedik bir vurgun, yağma ve talan düzeninin merkezine oturtuluyordu TÜRGEV.
Peki TÜRGEV ne?
Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı...
Temel faaliyet alanı, kız öğrencilerin okumasını desteklemek, kalacak yer bulmalarına yardımcı olmak.
Demektir ki belediyeden arazi tahsis edildiğinde Bilal ya da Sümeyye Erdoğan’ın mülkiyetine geçmiyor, vakfın envanterine geçiyor. Ama o bile geçici. Tapu devri şeklinde değil, bir süreliğine kullanım izni şeklinde. Günün sonunda, vakfın üzerine inşa ettiği mimari eserle birlikte belediyeye geri dönecek. O süre zarfında da kâr amacı gütmeyen sosyal bir hizmete koşulacak... Yağma, vurgun, talan neresinde öyleyse bunun?
Bağışların motivasyonunu da tartışalım. Fakat bağışlanan paralar Bilal yahut Sümeyye Erdoğan’ın cebine harçlık olarak gitmiyor, vakfın resmi hesabına gidiyor. Onunla da 18’den fazla yurt yapılmış, 3 bin 500’den fazla kız öğrenciye ucuz barınak sağlanıyor. Yolsuzluk ya da avantayla nasıl açıklanacak?
Bir de bu açıdan bakın istedim TÜRGEV’e, nasılmış?
Paylaş