Paylaş
Geçen hafta pazar günü uçtum ve aynı gün Chicago’ya kondum.
Burada kar karşıladı beni.
Hava soğuk, sıfırın altında, her taraf beyazlar içinde...
Sonuçta Amerika’nın kuzey tarafı sayılabilecek Kanada sınırına yakın bir yerdeyiz.
Michigan Gölü’nü geçsek ‘şurası’ Kanada...
Tabii işin şakası bu, gölün uzunluğu 490 kilometre.
‘Michigan’, Kızılderili dilinde ‘büyük su’ anlamına geliyormuş zaten...
Yani Kanada’ya İstanbul’dan Ankara kadar yakınız neredeyse.
Ama sonuçta ortalık buz.
Burası nisanda soğuk olmayacak da Antalya mı olacak?
Gölün kuzey tarafı yılın dört ayı buz tutuyormuş zaten, biz de ne yapalım Semiramis’le “Neyse ki güney tarafındayız” diye seviniyoruz...
Paltolarımızı giyip, sıkı sıkı sarınıp gölün kenarında
beraber yürüyüşler
yapıyoruz.
Sonra dönüp hemen ‘sıcak yuvamıza’ kaçıyoruz.
Peki onun dışında ne yapıyoruz?
Bakın biraz anlatayım size...
Bizim etçileri aradım
Soğuk falan ama ben Chicago’yu sevdim.
Yazıyı yazdığım şu an, perşembe günü neyse ki kar yağmıyor.
Karlar eridi, hava biraz güneşli ama yarın yine kar yağışı var diyor televizyon.
Dün akşam Gibsons Steakhouse’a gittik.
Ambiyansı harika bir yer, o Chicago’da geçen gangster filmlerine sahip bir atmosferi var.
Ama hepsi o kadar.
İnanın bizim Günaydın’daki etler daha iyi.
Buradakiler işi acımasız bir ticarete dökmüşler sanki, bu yüzden lezzet peşinde koşmaktansa görüntü satıyorlar daha çok.
Chicago’da bizim etçileri aramadım dersem yalan olur.
Ya da buralarda iyi bir steakhouse bilen varsa bana yazsın lütfen...
İşte yeni vokalistim!
Chicago sokakları pek çok Amerika şehrinde olduğu gibi çok renkli.
Geçen gün sokakta gezerken uzaktan çok güzel bir müzik duydum.
Bir sokak müzisyeni...
O kadar güzel söylüyordu ki, hemen yanına gittim. Tanıştım.
Laurence T.’ymiş adı.
Hayatını müzikten kazanmış, sol bacağını kaybetmiş daha sonra.
Şimdi de kendine “emekli müzisyen” diyor.
Sokaklarda şarkılar söylüyor, çok güzel bir sesi var.
Biz konuşurken, Semiramis de “Bana bakın” dedi ve bu fotoğraf çıktı ortaya...
Ben Laurence T.’nin sesini de kendisini de sevdim.
Ne dersiniz, yeni vokalistim olur mu?
Boş zamanlarda...
Chicago’da Semiramis’le boş zamanımız o kadar çok ki...
Şehrin çeşitli yerlerini keşfediyoruz.
Boş zamanlarda ise farklı yemek tarifleri topluyorum.
Hiç olmayacak şeyleri bir araya getiren ve farklı tatlar ortaya çıkardığını tahmin ettiğim tarifler bunlar.
Bir de yanımda getirdiğim kitapları okuyorum.
Nermin Bezmen’in “Kurt Seyt ve Shura”sını...
Bir de Adalet Ağaoğlu’nun son kitabı “Dert Dinleme Uzmanı”nı okuyorum.
İkisini de tavsiye ederim...
Salı gününü bekliyorum
Tetkikler yapıldı, hazırlıklar tamamlandı.
Salı günü dizimden bir operasyon geçireceğim.
Çok uzun sürecek bir şey değil.
Ama operasyon operasyondur işte.
Haftaya pazar günü de dönmeyi planlıyorum. Şimdiden özledim sizi ve ülkemi. Merak etmeyin, acısını çıkaracağız bu zorunlu ayrılığın...
Paylaş