Bir an önce geçsin isterim, bu kısa gibi görünüp uzadıkça uzayan ay...
Baharı yakalama isteği mi, soğuktan bunalıp, tatlı serinlikleri karşılama beklentisi mi, yenilenme zamanının gecikmesi endişesi mi, bilemiyorum...
Ama bahar özlemi, hepimizin içinde var biliyorum...
Hazırlıklara başladım bile...
Şimdilik listeleme peşindeyim.
İşte listem:
Bir: Detoks.
Sadece salonlarda değil, sokak sanatçıları da büyülüyor beni...
Takip ettiğim ve hayranlık duyduğum gizemli sokak sanatçısı Banksy’nin eserlerinin İstanbul’a geldiğini duydum.
Üstelik, Karaköy gibi Banksy’nin ruhuna en uygun bir mekanda...
İstanbul Entertainment Group, Piu Entertainment ve Global Yatırım muhteşem bir iş çıkarmışlar.
Sergiden içeri adımınızı atar atmaz, kendinizi Londra sokaklarında buluyorsunuz.
Kokusu, dokusu ve hissettirdikleriyle sanki Banksy oradaymış gibi...
Londra’nın Rivington Street’teki tren sesini, Banksy’nin “Kırmızı Balonlu Kız”, “Hizmetçi”, “Medya” gibi ünlü eserlerini seyrederken duymak, sizi farklı dünyalara götürüyor.
İnanası gelmiyor insanın...
Olmaz, olamaz diyorsun.
Ansızın bu kadar yakın, bu kadar sevdiğin bir dostu kaybetmek çok yaralıyor insanı.
Gerçek değil sanki...
Kaybettiğin bir dost ve bir canın ardından yazmak ne zormuş meğer...
Mustafa Koç, ne çok insan için ne çok şey ifade ediyordun sen...
Kaybetmek hem çok acı hem de çok can acıtıcı...
Kadıköy’de yaşayan sanatçıların eserlerini kaldırım taşlarına işliyorlar...
Caferağa Mahallesi’nde Cemal Süreya’nın yaşadığı evin önündeki kaldırımlarda şimdi şairin en güzel dizeleri yazıyor...
Cemal Süreya Sokak’tı buranın ismi zaten ama şimdi kaldırımdaki dizelerle bilinirliğini daha çok artırdılar...
Kaldırımda yürürken, bir anda “Hayat kısa kuşlar uçuyor” dizesinin üzerinden geçip Cemal Süreya’nın orada yaşadığını anlıyorsunuz...
Kadıköy’de Fazıl Hüsnü Dağlarca, Özdemir Asaf’ın yaşadığı sokaklara da benzeri yapılacakmış...
“Yaşayan Sokaklar” koymuşlar bu projenin adını da...
Çok beğendim, şehri güzel kılan bu tür küçük dokunuşlardır zaten...
Havada tiyatro kokusu var
Ama yılbaşından birkaç gün önce, sizlerle Akasya Acıbadem’de bir araya geldik, ne güzeldik...
Bir coştuk, bir eğlendik.
Ben bayılıyorum böyle konserlere... Sizlerle öylesine bütünleşiyoruz, öylesine bir aşk doğuyor ki...
Konser bitiyor, ben üstüne iki konser daha verebilecek enerjide hissediyorum. Adrenalin, mutluluk, güven, heyecan, karında uçuşan kelebekler... Hepsi sizlerle buluşma anının bana yaşattığı duygular işte...
Yine günler öncesinden hazırlandım; her zamanki gibi, ilk kez sevgilisiyle buluşan kızlar gibi...
Kalbim küt küt... Ne giyeceğim, ne söyleyeceğim, makyaj nasıl olsa, hangi rengi seçsem, orkestra, ekip, prova derken o an geliyor, işte o an hayatımın en güzel aşkı başlıyor.
Beğenilme duygusunun yaşattığı tüm güzellikler var...
Annenizi, babanızı ya da tüm ailede görüşemediğiniz, zaman ayıramadığınız akrabalarınızı arayın...
Ama yılbaşı gecesi değil, daha önce.
Kesintisiz bir zaman ayırın onlara, kalbinizi açın ya da size anlattıkları en küçük şeyleri bile özenle dinleyin...
En sevdiğiniz dostunuzu arayın ve ona en kalpten bir ‘Nasılsın be arkadaşım’ deyin...
Hayatta sizin için önemli olan ve ne yaparsanız yapın koşulsuz sizi seveceğini, değer vereceğini bildiğiniz kim varsa onlarla konuşun...
Hangi hediyeyi alırsanız alın, nasıl güzel paketlerseniz paketleyin, sevdiğiniz ve sevildiğinizi hissettiğiniz anlar kadar kıymetli hediye olamaz.
Yılın son notu
Benim sevgili okurlarım, izleyicilerim...
Büyüdükçe küçülmek, çoğaldıkça azalmak...
Son yıllarda dostlarımla kurduğum bağlar da böyle gelişiyor...
Hani hepimizin bir süzgeci var ya, işte süze süze, eleye eleye öğreniyoruz...
Dostlukta ve arkadaşlıkta en önemli cümle de sadakat koşullarına bağlı bence.
Sadakatin koşulu olmaz demeyin...
Koşulsuz sadakat de olmaz demeyin.
Çünkü olur, bal gibi de olur...
Markalar doğdukları şehri dünyaya taşırlar...
M. Sadık Kâğıtçı’nın 1892’de Beyazıt’ta Afitap adlı kırtasiye mağazasını açmasıyla başlayan, ardından Ece Ajandası’yla süren yolculuğu mesela...
El işçiliğiyle hâlâ üretimde...
Yeni yıl yaklaşınca akla gelen ilk ajanda o...
Teknoloji, bilgisayar, notebook, whatsApp, snapchat nafile... a
Ece, hep var ve olmaya devam edecek.
Bana göre bir marka olmanın ötesinde bir deyiş, bir vurgu ve bir dokunuş...