Paylaş
Sam Mendes‘in ‘Amerikan Güzeli’ filminin bir yerinde epey bir vakit havada asılı kalan, yerçekimine yenik düşmeye yakın, içine dolan rüzgârla yeniden boşlukta dans etmeye başlayan o naylon poşet gibi hissediyorum kendimi.
Az hava gelsin diye açık bıraktığım balkon kapısından, otel bahçesinden muhabbet demleyen meslektaşların sesleri aksediyor odaya.
Birkaç saat evvel ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’ filminin özel gösteriminden sonraki seyirci söyleşisinde konuşuyordum. İyi olduğundan şüphe duymadığın bir film yaptıktan sonra, onun yan etkinliklerine katılmak, maçı aldıktan sonra zafer turu atmaya benzer. Cuma paydos ziliyle okuldan dışarı uğrayan öğrenciler gibi olursun. Coşkulu ve pervasız. Öyleydim az önce. Şık şıkır yanıtlar diziyordum sorulara.
Şimdi afili bir otel odasında eser yok, az önce şakıyan kendinden emin o adamdan. Hiç yoktan rüzgâr bekleyen, boş ve naylon bir poşet gibiyim klavyenin başında. Bir insan evladı öyle yüksek bir ruh halinden, nasıl oluyor da böyle depresif bir diğerine bu denli hızla geçebiliyor?
BUGÜN NE YAZSAM?
Uğur Mumcu‘nun 1981 kışında yazdığı ‘Kır Çiçekleri…’ başlıklı yazısına sarılıyor belleğim. Uğur abi, yazının paragraf aralarında yineler birkaç kez; “Bugün ne yazsam? Ne yazsam acaba bugün?” diye. Yazacak bir şeyi olmadığından değil elbet, kederinden düşmüştür o sorulara. İnsanın durmadan yinelenen çelişkisinden, değişmez gibi görünen çatışkılarından kederlidir ve kederi elini, dilini bağlamıştır, o nedenle yineler durur o nakaratı… Kederli değilim Uğur abi kadar belki ve fakat hakikaten dertliyim. Ne olacak bu kadınların hali? Erkek dilinin egemen olduğu bir dünyada, varlığını sürdürebilmek, hayata tutunmak, ayakta kalabilmek için; kendilerine erkek diliyle konuşmak, erkek yordamıyla iş gütmek şartıyla nefes alma olanağı tanındığı bu dünyada yani; ne olacak kadın arkadaşlarımızın, kız kardeşlerimizin, kızlarımızın, eşlerimizin, meslektaşlarımızın, analarımızın hali?
KADINLIK HALİ
Kadının dünyanın hemen her coğrafyasında işi zor. Biz kendi bahçemize bakalım bir kez daha. Her türden ölüme varan aile içi şiddet, işyerinde ayrımcılık, taciz, siyasette, ticarette, sanatta erkekleşebildiği oranda ve erkek egemen düzenin ‘hoş gördüğü kadar’ sınırlı, hatta fukara bir kontenjan. Erkeğin dönemsel ideolojisine, meşrebine, eşref saatine göre değişkenlik gösteren; başı kapalıya ayrı, başı açığa ayrı eziyet, müdahale ve aba altından sopa gösterme… Çekilir dert değil. Eskiden ‘sınıfsal temelde’ afili okumalarla tariflenerek halı altına süpürülen, sözde kategorik bu sosyal davranış bozukluğu, günümüzde okumuş, az okumuş ayrımı gözetmeyen kitlesel, histerik ve sosyopatik bir profile evrilerek idrak yollarımızı tıkıyor. Kadınlar -bayanlar mı demeliydim yoksa- malum, bu konuda da biz erkek tayfası ortak bir hitap biçiminde bile anlaşabilmiş değiliz. Hemen her davranış ve seçimleriyle erkeklerle kıyaslanamayacak ağırlıkta riskler üstlenerek yaşamaya çalışıyorlar.
Risk gerçekleştiğinde, aldıkları riskle kıyaslanamayacak bedeller ödeyerek.
Bu cumartesi Antalya’da film festivalinde bulunmaklığımdan mülhem sinemalı, sanatlı sepetli, sonbahar coşkulu bir festival yazısı yazasım vardı köşeye ama içimde bulamadığım bir yere kaçtı o motivasyon.
DEKOLTE SİZSİNİZ!
Gözde Kansu oturuyor fikrimin terkisinde. Gülüşü aydınlık, genç meslektaşım. Dekoltesini görmeyince kendisini hatırlamayacak olanlar için hatırlatayım; gündemin haftalık öğütme ritüeline meze edilen şu ‘dekoltesi dünyanın hiçbir yerinde kabul edilemeyecek sunucu kız.’ Memleketin en kalabalık ‘öteki’ topluluğunun yani ‘kadın’ topluluğunun bu haftaki en didiklenen mağduru.
Gözde hafta sonuna başlarken, muhtemelen şöyle düşünmüştür: “Cumartesi yarışmayı heyecanıma yenilmeden yüz akıyla sunar, hafta başı hayırlısıyla olumlu tepkiler alır, yapımcı ve kanalın tebrik ve teşekkürlerine mazhar olur, çarşamba uçağa atlayıp Antalya’ya gider, son filmim ‘Kutsal Bir Gün’ün festival gösterimine katılır, emeğimin mürüvvetini görür, ailemi, sevdiklerimi, iş seçimlerimin doğruluğuyla gururlandırır, ruhumu da yıkayıp eve dönerim.”
Peki ne oldu? Cumartesi gecesi o işini yapmaya çalışırken kostümünün dekoltesi hatırlı bir siyasinin gözüne, fikrine battı. O dekolte ertesi gün, niyeti ne olursa olsun sözü emir kabul edilen bu siyasetçinin ‘öylesine’ verdiği bir örneğe malzeme oldu. Sonraki gün siyasete, akşama kalmadan dile düştü. Gözde Kansu, 48 saat geçmeden yapımcısı tarafından ‘dekoltesi değil, düşük performansı nedeniyle’ işinden uzaklaştırıldı. Basının baskısından, işin aslını öğrenme heveslilerinin yersiz ilgisinden uzak durmak için, filmini görmeye Antalya’ya da gelmedi, gelemedi. İhtimal evinde oturmuş, bir bardak suda kopan bu fırtınanın dinmesini bekliyor şimdi…
SES SİZSİNİZ!
Meslek ve kadın örgütlerinden hatırı sayılır bir ses yükseldi mi? Duymadık. Kanal ve yapım şirketi kendi kurumsal kimliklerini (!) koruyup kollama güdüsüyle asıl mağduru kurban etmekte sakınca gördü mü? Daha neler! Onlar yayın başlayana dek dekolteden habersizdiler çünkü, sunucu kendi kafasına göre giyinip, tuvalette saklanmıştı zaar. Performansını görmek için prova da yapamamışlarsa demek, sunumunun iyi olmadığını da anlamamışlar. Neyse kızın defosundan ve dekoltesinden kurtulup, işe erkek bir sunucu alarak gereğini yaptılar. Erkeğin dekoltesi olmaz. Varsa da elinin kiri gibidir, göze batmaz. Peki hatırlı siyasi dekolteyi mevzu ederek birini işinden etmekte bir beis gördü mü? Görmedi, zira laf ağızdan çıkmıştı bir kere, zaten beyefendi isim vermemişti ki! E biz de birkaç gün içinde yeni Gözdeler önümüze bırakıldığında konuyu unutacağız. Sosyal medya dersen; dekoltenin yakasından yukarı çıkamadı, bir kurbanın daha üstünü satirik şakalarla örtüp geçti. Ve bitti gitti… Ne yapalım olanla ölene çare yok!
Bir kadın daha yenildi. Bir kadın yenilirse bütün kadınlar da yenilmiş sayılır mı? Bütün kadınların yenildiği bir dünyada erkekler kazanmış sayılır mı? Bu cumartesi size festival gibi yazı okutmak isterdim. Ama ben o adam değilim. Bütün kadınlarla bütün erkekler birlikte, güle oynaya kazanana dek; yazmak da şart değil festival gibi bir yazı, düşlemek de… Bugün de böyle geçti…
Pazar ola…
Fotoğraf: Emre Yunusoğlu
Paylaş