Paylaş
Son günlerde “baron” diyor, başka bir şey demiyor.
Kurduğu cümleler hep aynı:
-“Baronlar böyle istedi diye bizi eleştiriyorlar” diyor.
-“Bu tartışma programını baronlar organize etti” diyor.
-“Bu gösteriyi baronlar planladı” diyor.
-“Falanca adayın arkasında baronlar” var diyor.
Böyle diyerek işi bitiriyor ya da bitirdiğini sanıyor.
*
“Baron” dediği de matah bir şey olsa bari...
-Ortaçağ Avrupa’sında bir karış toprağı, bir de dandik kalesi olan adamlara “baron” denirdi.
-Bir fitne anında toprağına ilk el atılacak, kalesi ilk yıkılacak, kafası ilk ezilecek adamlardı baronlar.
-Aristokratik hiyerarşide en alttaydı baronlar... Şövalyenin bir üstü... O kadar.
-Baronların üstünde kontlar vardı, dükler vardı, arşidükler vardı, vikontlar vardı, yeni zenginler vardı... Vardı oğlu vardı yani.
-Öyle çok yukarılarda olamadıkları için baronesler bile hafiften ezik olurlardı.
*
Ey Melih Gökçek!
Kontlar, dükler, vikontlar, arşidükler, krallar falan orada öylece dururken...
Üç-beş kifayetsiz ve ezik barona mı kaldık?
İlle de üzerimize geleceksen kontla gel, vikontla gel, arşidükle gel, kralla gel.
Baronla gelme.
Devlet bizim neyimiz değildir
-BABAMIZ DEĞİLDİR: Devletin bizi yeri geldiğinde sevmesine, yeri geldiğinde dövmesine aldanıp da yanılmayalım: Babamız falan değildir devlet... An gelir öyle bir kazık atar ki devlet, “ben de seni babam sanmıştım” diye ortalığı velveleye vermek dışında elimizden bir şey gelmez.
*
-ANAMIZ DEĞİLDİR: Bazen bir ana şefkatiyle yaklaşır yurttaşlarına devlet... Biz de şaşırıp karşımızda anamız var sanırız. Ama an gelir öyle merhametsiz, öyle acımasız, öyle zalim, öyle anlayışsız kesilir ki “yandım anam” diyerek nereye kaçacağımızı bilemeyiz.
*
-KARDEŞİMİZ DEĞİLDİR: Bazen koltuk çıkar bize... Bazen öğüt verir... Bazen yanı başımızda savaşır... Şaşırıp “aynı kardeşim gibi vallaha” deriz. Ama an gelir küçük bir meseleden dağ gibi bir maraza çıkarıp ocağımıza öyle bir incir ağacı diker ki “nelere gideyim bunun elinden” diye türküler çığırırız.
*
-ATAMIZ DEĞİLDİR: Bazen bilgece konuşur. Bazen gelenek üretir. Bazen ak saçlı dede kıvamıyla yaklaşır. Biz de şaşırıp “sen bizim atamızsın” deriz. Ama an gelir bilgelik yerine küstahlık, gelenek yerine oldubitti, barış yerine maraza üretmeye başlar. Bize de “atamız değilmişsin” diyerek kaçmak düşer.
Deri bağışlarken hissettiklerim
-“Derilerinizi ille de Türk Hava Kurumu’na bağışlayacaksınız” diyen eski otoriter zihniyete selam sarkıttım.
-“İzinsiz deri toplamak” diye bir suç yaratanları hatırlayıp hepsinin kulaklarını çınlattım.
-Derimi istediğim yere istediğim şekilde bağışlayacak olmanın sonsuz güvenini yaşadım...
-Ve sonuçta deriyi, kurban kesim mahallinde mahallemizin Kuran kursu için deri toplayanlara bağışladım.
Vesile olanlara binlerce teşekkür...
Nefret suçu
ADAM konuşuyor.
Hem de “gazeteci” sıfatıyla konuşuyor.
Diyor ki:
“Kürtler Kürtçe haber için aldıkları çanak antenlerle porno izlediler, böylece ensest patladı”.
*
Size bir şey söyleyeyim mi?
Koca bir halka “porno izledikleri için ensest ilişkiye girdiler” demek...
Nefret suçunun dik âlâsıdır.
Woody Allen’ın son filmi hakkında
ÜSTADIN “Mavi Yasemin” adlı son filmini nihayet izleyebildim.
Sinemadan çıkarken mırıldandıklarım şunlardır:
-Woody Allen da “Clint baba” gibi... Yaş ilerledikçe daha üretken, yaş ilerledikçe daha derin...
-Gerçi hep bilge bir tarafı vardı Woody Allen’ın... Ama gitgide daha da bilgeleşti sanki.
-Nedense sınıfsal çelişkileri vurgulayan filmleri pek seviyorum, bu filmi çok sevmemin en büyük nedeni bu.
-Tamam, Cate Blanchett çok iyi oynamış, hatta son sahnede döktürmüş ama ben bu filmde asıl “Cate’in sönük kız kardeşi”ni canlandıran oyuncu ile “bıyıklı yancı” rolündeki oyuncuya hayran kaldım.
-İyi bir yönetmenin kötü bir oyuncuyu nasıl ustalaştırabildiğinin kanıtı: Alec Baldwin.
-Woody Allen’ın son filmleri bende hep “galiba bu en iyi Woody Allen filmlerinden biri” duygusu yaratıyor. Gelenek değişmedi, bu film için de aynısını söyleyebilirim.
Hıncal Uluç’la mesajlaşma
GEÇENLERDE “İnsanlar ikiye ayrılır” başlığı altında insanları ikiye ayırmış ve ayırmalara doyamamıştım.
*
İnsanların ikiye ayrılması fikrine inceden gıcık olan Hıncal Uluç’tan telefon mesajı geldi:
“İnsanlar ikiye ayrılır: İnsanları ikiye ayıranlar ve ayırmayanlar. Nice bayramlara”.
*
Benim karşı mesajım ise şöyle oldu:
“İnsanlar ikiye ayrılır: İnsanları ikiye ayıranlara takanlar ve takmayanlar. Sana da iyi bayramlar”.
Hadi hayırlısı
-Sınırda El Kaide ile inceden savaşa girmişiz... Hadi hayırlısı.
-Hakan Fidan üzerinden bir istihbarat savaşı başlamış... Hadi hayırlısı.
-Okan Bayülgen rüyasında Başbakan’ı görmüş... Hadi hayırlısı.
-Diyanet İşleri Başkanı, “bazı işadamları Kâbe’de tavaf sırasında cep telefonlarıyla iş görüşmeleri yapıyor” diye yakınmış... Hadi hayırlısı.
-Mezarlıklar özelleştiriliyormuş... Hadi hayırlısı.
-Hiç kimse İstanbul’un trafiğini yazmayınca trafik sorunu kalmazmış... Hadi hayırlısı.
-Mabel Matiz ortalığı kasıp kavuruyormuş... Hadi hayırlısı.
-ABD batmayınca biz de batmaktan kurtulmuşuz... Hadi hayırlısı.
-Avrupa Birliği raporu o kadar da zehir zemberek değilmiş... Hadi hayırlısı.
Paylaş