Paylaş
Bu format, Hıncal Uluç formatıdır.
*
O geliştirdi, o ilerletti, o sınırlarını zorladı, o çeşitlendirdi, o tam sayfaya yaydı.
Ve bu formatın babası oldu.
Korona günlerinin son demlerinde Hıncal Uluç ve Bedri Baykam’la buluşmuştuk. Hünkar’da yemek, sonra bir resim sergisi. Şahane bir sohbetti.
*
Ben format itibarıyla kendimi onun paltosundan çıkmış hissediyorum.
Formattan ustamdır yani.
*
Yıllardır izlerim Hıncal Uluç’u.
Bazen gıpta edip “Ne güzel yazmış” diyerek... Bazen yüzümü buruşturup “Bu da yazılır mı yahu” diye tepki göstererek... Bazen eften püften meseleleri dünyanın en büyük meselesiymiş gibi yazmasına şaşırarak... Bazen geliştirdiği Hıncal prensipleriyle kafa bularak.
“Bana kahvaltı borçlusun” dedi. Gerekçesi sağlam ve tutarlıydı ama unuttum. Pera Palace’ta şahane bir kahvaltı sohbeti yaptık. Bu fotoğrafı da ben çektim.
*
Kayıtsız kalınamazdı Hıncal Uluç’a.
En büyük başarısı da buydu.
*
Herkesin “a” dediğine “b” derken dikkat çekme numarası mı yapıyordu?
Kendisiyle yaptığım sohbetlerde hiç de numara yapmadığını fark etmiş ve çok şaşırmıştım.
Adam olanca samimiyetiyle inanıyordu yazdığına.
Çok daha eski günler. Bizim Mert buldu bunu internetten. Nerede, nasıl çekildiğini bile hatırlamıyorum.
*
Ve cesurdu.
Şunu küstürürüm, bunu kızdırırım, çok tepki alırım falan...
Lügatinde yoktu bunlar.
*
Çok takdir ettiğim bir tarafı da şuydu:
*
İlerlemiş yaşına rağmen yazıdan ve hayattan hiç kopmadı. Frene hiç basmadı. İzledi, yaşadı, yazdı.
Ta ki son rahatsızlıkları kendisini durdurana kadar.
*
Bugün Türk basınında köşe yazarları...
- Hayatın her alanında kalem oynatabiliyorsa.
- Popüler kültür alanını da en az siyaset kadar ciddiye alıyorsa.
- Tiyatro, resim, konser gibi alanlara dalabiliyorsa.
- Trafikte gördüğü bir çarpıklığı araba plakası vererek yazı konusu yapıyorsa.
- “Şunu sevdim” ya da “Şunu sevmedim” diyebiliyorsa.
Bunu biraz da Hıncal Uluç’un açtığı çığıra borçludur.
*
Çok polemik yaptım kendisiyle.
Çok tartıştım. Çok saldırdı bana. Çok sataştı.
İnişli çıkışlı bir ilişkimiz oldu yani.
*
Ama en gerilimli günlerimizde bile yazdığım bir yazı için “Şahane yazmışsın” diye mesaj atmaktan geri durmadı.
Kavga ederdi ama kavgasını hayatının merkezi haline getirmezdi.
*
Türk basınının son dönemine damga vurmuş bir isimdir Hıncal Uluç.
Bir iki tepki çeken yazısıyla özetlenebilecek ve üzeri çizilip atılacak biri değildir.
Hele politik kutuplaşmaya kurban edilecek biri hiç değildir.
*
Türk basını...
Tartışmalı bir kalemini, kıymetli bir rengini, çığır açmış bir ustasını, yenilikler getirmiş bir öncüsünü, nevi şahsına mahsus bir ismini kaybetti.
*
Hepimizin başı sağ olsun.
Allah Hıncal Uluç’a rahmet etsin.
AAA! ÇOCUKLARI KATLEDİYORLARMIŞ
PKK’nın acayip prensip sahibi bir terör örgütü olduğuna dair kafa şişirenler...
Son Karkamış saldırısına bakıp...
“Aaaa! Çocukları katlediyorlarmış. O kadar da prensip sahibi değillermiş” falan dediler mi?
*
Ben pek takip edemedim de.
SİSİ İLE BULUŞMA
CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın Sisi ile el sıkışmasının fotoğrafını görünce şu iki cümleyi mırıldandım:
*
- BİR: Barışmasını bilmiyorsan kavga etmeyeceksin.
- İKİ: Dış politikada ebedi düşmanlıklar ve ebedi dostluklar olmaz.
*
Birincisini rahmetli babamdan öğrendim, ikincisini de muhalif dış politika yorumcularından.
AŞIRI KURGUSAL
BU fotoğraf çekilirken...
- Etrafta 40 kişilik bir ekip olduğuna...
- “Messi, sen şöyle bakıyorsun. Ronaldo, sen elini şöyle koyuyorsun” falan cümlelerinin havada uçuştuğuna...
- Işık için en az sekiz saat uğraşıldığına...
- Çekimin çok uzun sürdüğüne...
- Ronaldo’nun “Ne zaman bitecek bu meret?” diye isyan ettiğine...
- Messi’nin “Ben gidiyorum abi” diye rest çektiğine...
- Ronaldo’ya ve Messi’ye kıyafet seçiminin büyük, çok büyük bir iş olduğuna...
Yemin edebilirim ama ispatlayamam.
FIFA BELGESELİNİ İZLEDİM
ANLADIĞIM şudur:
*
FIFA’da birtakım şaibeli işlere girenler olmuş. Uzun süredir bu böyleymiş.
*
İşte bu şaibeli işleri alıp başka şaibeli işlerle bir araya getirip Katar’ın Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmasını tamamen şaibeli hale getirmek için tam anlamıyla bir karalama kampanyası yapıyorlar.
*
Bir platformda izlediğim FIFA belgeseli de bu kampanyanın en önemli parçası gibi.
ABDURRAHİM ALBAYRAK
15 yaşındaki torununu kaybetti Abdurrahim Albayrak.
Hem de çok sarsıcı biçimde.
*
Allah kimseye böyle bir acı yaşatmasın. Kimse yaşamasın böyle bir acı.
Duygusallığını, duyarlılığını bildiğim Abdurrahim Albayrak’a Allah dayanma gücü versin.
UĞULTULU TEPELER
EN üst katta oturuyorum. Günlerdir süren rüzgâr evin içinde resmen. Günlerdir uğultulu tepelere döndü bizim ev. İçeri giren rüzgâr sesi, bizim Sekter’i bile depresyona sokmuş durumda. Kedicik, evin kuytu yerlerine saklanıp kafayı bile çıkarmıyor. Camlar sarsılıyor. Korku filmi efekti gibi sesler geliyor. Ne zaman bitecek bu azap? CNN Türk Meteoroloji Danışmanı Orhan Şen Hocam! Bize bir müjde ver.
Paylaş