Paylaş
Size sorduğum soru şuydu:
“Eğer Fetullahçıların 15 Temmuz’da darbe yapacaklarını bilseydiniz yine de koşar mıydınız onların yayın organlarının kapısına?”
*
Hakaret yok. Aşağılama yok. Terbiyesizlik yok. Hatta itham bile yok.
Sadece ve sadece masum bir özeleştiri çağrısı var.
Peki siz ne yaptınız buna karşı?
Düzgün bir cevap vermek yerine benim niyetimi sorguladınız ve üste çıkmak için bana saldırdınız.
*
Dediğiniz şu:
“Ahmet Hakan iktidara selam yolluyor.”
Yuh! Gerçekten yuh!
*
- Erdoğan’ı eleştiriyoruz. Başlıyor hemen tetikçi ve tehditçi takımının en aşağılık saldırıları...
- Hükümeti eleştiriyoruz. Başlıyor hemen hedef göstermeler, linç etmeler, hakaretler falan...
- CHP’lilere bir şey diyoruz. Bu sefer de onlar başlıyor, “denge mi yapıyorsun” falan diye laf sokmalara...
Bu başlamaların tümünün tek bir amacı var:
Her kesime eşit mesafede durarak eleştiri yapmanın önünü tıkamak...
İstenilen şu:
Ya hep ak diyeceksin ya da hep kara...
*
Gelelim en başa...
Yani bu üç milletvekilini öfkelendiren soruya...
*
Önce kendimle ilgili bir durum tespiti yapayım:
Fetullahçı televizyon ve gazetelerin kapısına gitmedim ama kapatılmalarına da gönlüm razı olmadı. Gönlümün razı olmadığını belirten yazılar da yazdım.
İşte özeleştirimi veriyorum:
Keşke o yazıları yazmasaydım da bilmeden de olsa darbeci katillerin televizyon ve gazetelerine destek vermiş olmasaydım.
*
Bu üç milletvekili ise...
O gazete ve televizyonlar için kelle koltukta savaştı, kapılarında bekledi, amansız bir savunma yaptı.
O dönem bu üç milletvekilinin bu kadar ateşli bir müdafaa hattı oluşturmalarını azıcık yadırgasam da “basın özgürlüğüne sahip çıkıyorlar” falan diye düşünerek pek bir itirazım olmadı.
Ama el insaf!
15 Temmuz oldu.
Yani kan aktı. Yani katliam yapıldı. Yani Meclis bombalandı. Yani memleketi içsavaşa sürükleyecek bir kalkışma söz konusu söz oldu.
Ve böylece...
O yayın organlarının ne denli tehlikeli bir örgütün operasyonel medyası olduğu en bariz şekilde ortaya çıktı.
*
Böyle bir durumda şöyle denmez mi?
- Yahu biz de bu heriflerin gerçekten de gazetecilik, televizyonculuk yaptıklarını düşündük.
- Kan dökeceklerine ihtimal vermediğimiz bir Cemaat’in kendi halinde yayın organları olduklarına inandık.
- Kapatılmalarını basın özgürlüğüne aykırı bulduk ve bu yayın organlarına ölümüne destek verdik...
- Amma da yanılmışız be!
*
Evet, böyle denmez mi?
Söyleyin Eren Erdem, Söyleyin Barış Yarkadaş, Söyleyin Mahmut Tanal...
Denmez mi?
Denmezse niye denmez?
MESELE OHAL DEĞİL
15 Temmuz gibi bir kalkışma dünyanın neresinde yaşanırsa...
Orada OHAL olur.
Mesele bu değil.
*
Mesele şu:
OHAL’den yararlanarak her türlü muhalifi tepelemeye kalkışmak.
*
OHAL’e itiraz yerine...
Muhalif tepelemeye itiraz edilse...
Hiç değilse...
OHAL’cilerin “İyi ama Fransa’da da OHAL var” türü savunma stratejileri amma da çöker.
ŞORTLU KADINA TEKME İLE MÜEZZİNE TEKME
ŞORT giyiyor diye kadın tekmelemek ile darbe gecesi sala okuyor diye müezzin tekmelemek arasında çok büyük bir mahiyet farkı yok.
*
İki tekmeci de gelişmemiş, iki tekmeci de ham, iki tekmeci de kaba, iki tekmeci de kontrolsüz, iki tekmeci de müdahaleci...
HELAL OLSUN SANA ŞAMPİYON KÜBRA DAĞLI
DÜNYA Tekvando Federasyonu tarafından Peru’nun başkenti Lima’da düzenlenen şampiyonada Kübra Dağlı dünya şampiyonu oldu.
Kübra’ya bunun için helal olsun diyorum.
*
Kübra Dağlı, Instagram hesabında şunları yazdı:
“Milli Takım’ı temsilen altın madalya kazandım ve yıllardır hayalini kurduğum dünya şampiyonu unvanını aldım. Ama yazılanlar, çizilenler beni hayli üzdü. Benim yaptığım ülkece zor durumda olduğumuz bir dönemde bayrağımızı dünyanın bir ucunda dalgalandırmak ve İstiklal Marşımızı okutmaktı. Hatırı sayılır bir kitle benim için olumlu yorumlar ve değerlendirmeler yaptı. Onlara sonsuz teşekkür. Olumsuz yorum yapanlara da nefret duymuyorum çünkü spor ahlakı bunu gerektirir. Zaten asıl olan niyettir. Niyeti kötü olanın attığı ok, bir gün kendine döner. Kucak dolusu sevgiler.”
*
Kübra’ya bunu yazdığı için ise...
Bin defa helal olsun diyorum.
RÜZGAR OĞLUM
ŞU başına gelenden birazcık ders al bari.
Bundan böyle “babam zengin” diye gece yarıları İstanbul sokaklarında hız denemeleri yaparak insanların hayatlarını tehlikeye atma.
Adımını her attığında o ölen polisi, o polisin ailesini aklından çıkarma.
Bir hayatı kararttığını unutma.
Akıllı ol.
Efendi ol.
Öyle akıllı, öyle efendi ol ki...
Etraftaki herkes sana baktığında “Ya bu çocuk hapisten kurtuldu ama vicdan azabından kurtulamadı” desin.
Bunu sağla.
*
Ayrıca sana yönelen öfkenin muhasebesini yapmayı da ihmal etme. Bunu babanla birlikte yap ama.
“Gel baba” de, “Bunu biraz konuşalım” de...
SALI NUTUKLARI BAŞLADI: İŞTE İLK GÜNÜN KARNESİ
- BİNALİ YILDIRIM: Formdaydı. Özellikle “FETÖ pabucu yarım/Çık dışarıya oynayalım” sloganları atılınca... “Çıkaracağız, çıkaracağız” deyişi pek sempatikti.
*
- KEMAL KILIÇDAROĞLU: Gürledi resmen. Ekonomiden girdi, dış politikadan çıktı. Mağdurlardan dem vurdu. Bir büyük nutuk özlemini giderir gibiydi resmen.
*
- DEVLET BAHÇELİ: Moralini çok iyi buldum. “Bre densizler” diye gürleyişi yamandı. Lozan’a sahip çıkıp FETÖ’ye bindirdi. Kendine güveni hayli yüksekti.
*
- SELAHATTİN DEMİRTAŞ: “Onların hepsi, biz tek” edasını nutkunun nirengi noktasına koydu. Kapatılan televizyonların sesi oldu. İyi hazırlanmıştı nutka.
Paylaş