Paylaş
KEMAL KILIÇDAROĞLU’NA: Kemal Bey... Karşınızda her şeyi sonuna kadar söyleyen, mesajlarını en net şekilde veren, memleket gündemiyle oyuncak gibi oynayan, sonuna kadar risk alan, düşman kazanmaktan korkmayan bir lider var. Böyle bir lider karşısında, ‘normal bir lider’ karşısındaymış gibi davranılmaz. Yeni taktikler, yeni yaklaşımlar, velhasıl yeni bir muhalefet tarzı geliştirmeniz elzemdir. Size tavsiyem şu: Memleketin bütün iletişimcilerini bir araya getirip üç günlük bir seminer düzenlemenizdir. Seminerin konusunu ‘Recep Tayyip Erdoğan tarzına karşı nasıl bir tarz geliştirilebilir’ olarak belirleyebilirsiniz. Yoksa ‘Erdoğan’ın ortaya attığı konuların peşinden giden lider’ olmaktan başka yol kalmayacak size...
FEHMİ KORU’YA: Fehmi Abi... Bilirsin, severim seni... Başbakan Erdoğan’ı ‘çocuklarını çok seven baba’ya, ulusu da ‘Erdoğan’ın gözü gibi titrediği çocuklara’ benzettiğin yazını okuyunca üzüldüm, gerçekten üzüldüm. Sen ki şunca zamandır Batı başkentlerine giden, İslami kesimin Batı’ya en açık gazetecisi sıfatına haiz bir abimizsin... Nasıl oldu da otoriter yönetimlerin anlayışlarını anlatmak amacıyla kullanılan ‘baba ve çocukları’ metaforunu o yazında kullandın, anlayamadım. Sana tavsiyem şu: Bu tür vahim yanlışlara düşmemek için yazılarını gazeteye göndermeden önce Hasan Bülent Kahraman’a okut...
İDRİS NAİM ŞAHİN’E: Sayın Bakan... Şu ana kadar bakan olarak sergilediğiniz performansın sizi getirip bıraktığı yer ortada... Artık adınız geçtiğinde hep bir gülümseme kaplıyor yüzleri... Ya da biber gazı falan geliyor akla... Veya Sırrı Süreyya’nın okuduğu şiir... Buradan küçük adımlarla, küçük rötuşlarla, küçük çabalarla sıyrılma şansınız yok. O yüzden şaşırtın bizi... Herkesi... Radikal ama çok radikal bir çıkış yapın... İdris Naim Şahin’den beklenmeyecek türde bir çıkış... Herkese “vay be” dedirtecek bir çıkış... Araştırın, bulun... Ve çıkışınızı yapın. Başka türlü kurtarmayacak çünkü...
ÖMER DİNÇER’E: Ömer Bey... Lütfen şu konuda net olun: İlköğretimde başörtüsünün serbest olmasını istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Böyle bir
adım atacak mısınız, atmayacak mısınız? Atacaksanız neden? Atmayacaksanız neden? Eğer toplum önünde bu soruların cevaplarını net olarak vermezseniz niyeti sorgulanan, niyetinden kuşku duyulan, niyeti okunan bir bakan olmayı hak etmiş olursunuz. Eğer kendinizden kuşku duyulmamasını, eğer niyetinizin okunmamasını, eğer niyetinizin sorgulanmamasını istiyorsanız net olun. Hem korkacak çekinecek bir şey de kalmadı. Unutmayın: Amacı net olan biri, amacı belirsiz olan birinden daha az korku verir.
Şu iki konuda anlaşalım lütfen
BİR: Rakı içmeyi günahların en babalarından biri olarak kabul edenler de piknikte rakı içen öğretmenlerin haklarını savunabilirler. Çünkü orada savunulan şey rakı içmek değil, insanların diledikleri gibi yaşayabilme özgürlüğüdür.
İKİ: Hayatlarının hiçbir evresinde başlarını örtmemiş, baş örtmeye bir türlü anlam verememiş kişiler de başörtüsü takma hakkını savunabilir. Çünkü orada savunulan şey başörtüsü değil, dileyenin dilediği gibi giyinebilme özgürlüğüdür.
Anneciğim biz dinsiz miyiz?
Okula giden çocuk, sınıfında türbanlı arkadaşlarını görecekmiş.
Eve gelip annesine şöyle soracakmış:
“Anneciğim biz dinsiz miyiz? Neden sınıf arkadaşım Semanur başını örtüyor da ben örtmüyorum? Yoksa biz ateist miyiz?”
Bu durumda o anne ne cevap verecekmiş?
KAPI GİBİ CEVAP
Bunları yazıyorlar, ardından da “Söyle bakalım Ahmet Hakan, o zavallı anne ne cevap verecek?” diye soruyorlar bana...
Oysa o anne zavallı falan değil ve çocuğuna verecek ‘kapı’ gibi bir cevabı var.
Şöyle diyecek çocuğuna:
“Evladım, mesele bizim dinsiz, Semanur’ların dinli olması değil. Mesele şu: Semanur ve ailesinin tercihleri böyle, bizim tercihlerimiz böyle... Buna alışmalısın yavrum... Hayatta hep farklı tercihler yapmış insanlarla karşılaşacaksın... Bunlara saygılı olmalısın. Herkesi olduğu gibi kabul etmelisin. Farklılıktan korkmamalısın... Sen Semanur’un başındaki örtüye takılma... Onun iyi bir arkadaş olup olmadığına bak... Oyna onunla... Konuş onunla... Hadi yavrum... Canım benim”.
Bazı konular bazı filmler izlenmeden konuşulmaz
ANADİLDE EĞİTİM: ‘İki Dil Bir Bavul’ adlı filmi izlenmeden ‘anadilde eğitim’ konusu konuşulmaz.
EĞİTİM SORUNLARI: ‘Ölü Ozanlar Derneği’ adlı film izlenmeden ‘eğitim sorunları’ konusu tartışılmaz.
ULUDERE OLAYI: ‘Sarhoş Atlar Zamanı’ adlı film izlenmeden Uludere olayı tartışılmaz.
İRAN TOPLUMU: ‘Bir Ayrılık’ adlı film izlenmeden İran ve İran toplumu üzerine konuşulamaz.
İDAM MESELESİ: ‘Ölümle Yaşam Arasında / The Life Of David Gale’ adlı film izlenmeden idam cezası tartışılmaz.
İLAHİ AŞK: ‘Baran’ adlı film izlenmeden ilahi aşkın güzellikleri ve yönelimleri üzerine iyi bir muhabbet çevrilemez.
Paylaş