Üç aşamalı normalleşme

BİRİNCİ AŞAMA Bülent Arınç çıktı, Ergenekon’dan tutuklu olan paşalar hakkında, "Bu paşalarla iyi ki savaşa girmemişiz" dedi.

Kıyamet kopmadı. "Askere dil uzattı" diye manşetler atılmadı. Cadı kazanı kaynatılmadı. Tamtam çalınmadı. Destek veren de çıktı, köstek olan da...

İKİNCİ AŞAMA Asker, Bülent Arınç’a yanıt verdi. "Bu zat asker düşmanıdır" demeye getirdi. Yine kıyamet kopmadı. "Askerden tokat gibi yanıt" manşetleri atılmadı. "Haddi bildirildi" denmedi. Askerin açıklamasına destek veren de çıktı, köstek olan da...

ÜÇÜNCÜ AŞAMA Askerin açıklamasına Arınç’tan yanıt geldi. Geri adım atmayan Arınç, "Ben emir eri değilim" dedi. Yine kıyamet kopmadı. Arınç ne "En kahraman Rıdvan" oldu, ne de "günah keçisi". Askerle polemiğe girmenin ne kaymağını yiyebildi, ne de ceremesini çekti...

* * *

İşte budur abi...

"Normalleşme" dediğimiz olay budur...

Asker eleştirilecek... Normal karşılanacak...

Asker kurumsal olarak kendini savunacak... Normal karşılanacak...

Askere en ağırından yanıt verilecek... Normal karşılanacak...

Ne askere vurarak prim elde edilecek, ne de askerden papara yenilerek statü sarsılacak...

Budur... Budur...

Vallahi budur...

Mahsun’un filminden neden nefret ettim

"KÜRT sorunu" konusunda yapılmış bir film düşünün...

Bu filmi...

"Dağdaki terörist" seyretse beğenecek...

"Dağda terörist kovalayan asker" seyretse beğenecek...

Başbakan seyretse beğenecek...

Genelkurmay Başkanı seyretse beğenecek...

DTP’li seyretse beğenecek...

MHP’li seyretse beğenecek...

Galasını Diyarbakır’da da yapabileceksin, Yozgat’ta da...

Ve hayatta görüp görebileceğiniz en "idare-i maslahatçı", en "bir şey söylüyormuş gibi yapıp da hiçbir şey söylemeyen", en "korkak", en "iptidai mesajlarla süslü", en "herkesin ağzına bir parmak bal çalan" bu sinema filmi...

Herkes tarafından "Kürt sorunu konusunda gelmiş geçmiş en cesur film" olarak selamlanacak...

Mahsun Kırmızıgül’ün "Güneşi Gördüm" adlı son filmi, işte tam da böyle bir film...

Ve ben filmden, işte tam da bu nedenle nefret ettim...

* * *

Filmin...

Kafa şişiren didaktizmini, ağlatmaya ayarlı duygu sömürücülüğünü, klişelerle bezeli ideolojisini, karton karakterlerini, çok şey anlatmak isteyip de hiçbir şey anlatamayışını, Mahsun’un hep büyük oynamasını, Doğu şivesinin abartılmasını geçiyorum...

Eğer filmin bütününe sirayet eden "her kesime yaranma duygusu"nu yakalamasaydım...

Verilen emek, harcanan para, başarılı kostümler, bazen etkileyici olabilen sahneler uğruna...

Bu filme hafiften koltuk bile çıkabilirdim...

Ama gelin görün ki...

Ben hayatta en çok "düşman kazanmaktan tırsanlar"dan ve "cesur taklidi yapan korkaklar"dan nefret ederim...

İşte bu yüzden...

"Mahsun evladım... Herkesi avlarsın ama beni asla... Olmamış, otur, sıfır" diyor ve başka da bir şey demiyorum...

Dört kulis bilgisi

BİR Başbakan Erdoğan’ın en sevdiği televizyon kanalının "TGRT HABER" adlı kanal olduğunu... "Erdoğan’ı üzmeyecek haberler" yayınlama konusunda yüksek ihtisas sahibi olan bu kanalın Erdoğan’ı rehabilite ettiğini...

İKİ Kemal Kılıçdaroğlu’nun henüz bürokrat iken kutsal topraklara gidip "Hacı" olduğunu... Ancak seçim sathı mailinde bu bilginin dışarıya sızmaması için olağanüstü çaba sarf ettiğini...

ÜÇ Kemal Kılıçdaroğlu’nun İsmailağa Cemaati ile temas kurduğunu... Yakında cemaatin önde gelen isimleriyle Fatih Çarşamba semtinde bir araya geleceğini...

DÖRT Melih Gökçek’in sözünü en fazla dinlediği danışmanının, oğlu Osman Gökçek olduğunu... Canlı yayınlarda reklam aralarında Osman Gökçek’in babasına taktik verdiğini...

Yazarın Tüm Yazıları