Paylaş
Şöyle bir düşündüm, “Acaba bu cümleyi kim nasıl analiz eder” diye.
İşte sonuçlar:
* * *
- EMRE AKÖZ: (İsli viskisinden bir yudum aldıktan sonra) Başbakan’ın hoşgörüsüne ben tanığım. Başbakan’ın sofrasında özgürce içkimi içtim, bana hiç karışmadı.
- HASAN KARAKAYA: (Vakit Gazetesi’nin ele avuca sığmaz yazarı olarak) Az bile söylemiş. Zıkkım içsinler.
- ERTUĞRUL GÜNAY: (Gayet dikkatli bir şekilde) Sayın Başbakanımız büyük şair Tevfik Fikret’in bir şiirine gönderme yaparak Necip Fazıl’dan başka şairleri de okuduğunu ve bildiğini kanıtlamıştır.
- MÜMTAZER TÜRKÖNE: (Değişik bir şey söyleyecekmiş gibi yaparak) Bu bir halk tabiridir. Başbakan halk gibi düşünüyor.
- MUSTAFA KARAAİLOĞLU: (Bir sözcü edasıyla) Cümlede geçen ‘aksırıncaya tıksırıncaya’ ifadesi, içki içenlerin ne denli özgür olduğunu kuvvetlendirmek amacıyla kullanılmıştır.
- ESER KARAKAŞ: (Gülümseyerek) Önemli olan muhtıra sabahı kimin ne yaptığıdır. Gerisi teferruattır.
- ŞAHİN ALPAY: (Zaman yazarı olmanın verdiği sorumluluk duygusu ile) Başbakan’ın bu sözü, muhafazakâr kesimin gelişmişlik düzeyini gösterir. Görüldüğü gibi yasakçı bir yaklaşım söz konusu değildir.
- ABDURRAHMAN DİLİPAK: (Açık sözlülükle) Yalan mı söylüyor? Aksırıncaya tıksırıncaya kadar içmiyor musunuz? Karışan var mı size?
- MEHMET BARLAS: (Meseleyi zorlamak pahasına) Başbakan bazıları gibi ‘çakma’ değil. Sınıf atlamaya falan çalışmıyor. Sınıfının içinden konuşuyor.
- HASAN CEMAL: (Fazla sert olmamaya gayret ederek) Lütfen biraz daha hoşgörü, lütfen biraz daha demokrasi Sayın Başbakan...
- HÜSEYİN GÜLERCE: (Gayet samimi bir şekilde) İyi niyetli olmak gerekir. Aksırmaya ve tıksırmaya kötü bir mana yüklemenin kime ne faydası olacak ki?
- ŞAMİL TAYYAR: (Yine bir desiseyi çözmüş gibi yaparak yazısına şu başlığı atabilir) Alkol tartışmasında Ergenekon parmağı.
- YİĞİT BULUT: (Övmek için bir fırsat daha yakalamanın derin hazzıyla) Biz bu Başbakan’la uçarız. Yeter ki ayağımıza çelme takmasınlar.
- NAZLI ILICAK: (İdare sanatından bir örnek daha sunarak) Başbakan, her alanda gayet başarılı işler yaparken alkol tartışmasında boğuluyor.
Liberallere yer yok
8 YIL ÖNCE: AK Parti’nin Cengiz Çandar’a ihtiyacı vardı, Mehmet Altan’a ihtiyacı vardı, Gülay Göktürk’e ihtiyacı vardı, Ali Bayramoğlu’na ihtiyacı vardı, Hasan Cemal’e ihtiyacı vardı. Zor günlerdi o günler. Çünkü bir yandan devlet ideolojisi ve elitleri AK Parti’ye geçit vermiyor, bir yandan da Tayyip Erdoğan’ın gerçekten değişip değişmediği tartışılıyordu. Böyle bir dönemde Tayyip Erdoğan’ın, liberal ve demokrat aydın desteğine ekmek ve su kadar ihtiyacı vardı.
8 YIL SONRA: Tayyip Erdoğan her şeye egemen. Güçlü bir medya desteği arkasında... Liberal aydınların bazıları, irdelemeyi falan bir tarafa bırakıp tamamen angaje olmuş durumdalar. Eleştirel durmaya özen gösterenler ise AK Parti tarafından “feda edilebilir” olarak değerlendiriliyor. Çünkü liberal aydınların, milliyetçi/muhafazakâr oylar açısından bir etkilerinin olamayacağı düşünülüyor. Bu nedenle liberallerin “Desteğimizi çekeriz ha” demelerinin bir anlamı yoktur.
Deliler ırmağından bir tas su mu içsem
- Bir üst kurul çıkmış, “Kanuni Sultan Süleyman’ın mahremine girildi” diyor.
- Bir gazeteci çıkmış, “Senin aile hayatına girilse ne yaparsın?” diye soruyor.
- Bir hanedan mensubu çıkmış, “Sen ne hakla benim dedemi böyle anlatırsın?” diyor.
- Bir tarihçi çıkmış, “Osmanlı’da dudaktan dudağa öpüşme yoktu, Osmanlı yanaktan buse alırdı” diyor.
- Bir grup Saadet Partili çıkmış, “Bu diziyi istemezük” diye kazan kaldırıyor.
* * *
Sanırım bu deli saçmaları karşısında ancak deliler ırmağından bir tas su içerek kendimizi kurtarabiliriz.
Banu Güven yoruyor
NTV’de Banu Güven, İkinci Abdülhamit’in torunu Adile Osmanoğlu ile “Muhteşem Yüzyıl” adlı dizi hakkında röportaj yapıyor.
Fakat ne röportaj!
Banu Güven, resmen bir tereddüdün röportajcısı gibi...
Çok muazzam bir soru soracakmış gibi yapıp ortaya derli toplu bir cümle çıkaramamalar...
Konuğuyla fikir tartışması yapacakmış gibi yapıp geri adım atmalar...
İyi bir dinleyici gibi yapıp cevabın daha başında yeni bir soruyla atağa kalkmalar...
Allah için bir tane bile yalın, basit, düz bir soruyu kıvırıp da soramamalar...
Bir fikir, düşünce, teori zenginliği içindeymiş de nereden başlayacağını bilemiyormuş gibi kıvranıp durmalar...
Aklına önemli bir şey geldiğini hissettiği anda çocuksu bir neşeyle lafa dalmalar...
Sonuç:
Yorucu... Çok yorucu.
Ertuğrul Günay nasıl kurtulur
BU denli istiskal... Bu denli küçük düşürülme... Bu denli hafife alınma... Bu denli sahipsiz bırakılma... Bu denli hedef yapılma...
Karşısında...
“Ben Başbakan’la kamuoyu önünde tartışmam” denilerek. Susularak. Hiçbir şey olmamış gibi davranılarak. Geçiştirilerek.
Kurtuluş sağlanmaz.
Yapılacak tek şey:
İzzet ü ikbal ile çekilmektir.
Film seyretme zamanları
POLİTİK FİLMLER: Öğleden sonra...
ROMANTİK FİLMLER:Sabah ile öğle arası.
ÇİZGİ FİLMLER: Sabah kalkar kalkmaz.
TARİHİ FİLMLER: Akşamüzeri...
KLASİKLER: Geceye doğru...
GERİLİM FİLMLERİ: Gece yarısından sonra...
KOMEDİ FİLMLERİ: İkindi vakti.
BÜYÜK YAPIMLAR: Kesinlikle akşam...
B SINIFI FİLMLER: Uyku kaçınca...
TÜRK FİLMLERİ: Kesinlikle gündüz saatleri...
Paylaş