Tek suçlu Zeyno mu?

MADEM sular bir parça duruldu...

O halde konuya dalabiliriz.

Konu şudur:

Biri çıkıp "Türkiye’de askerler darbe yapacak" dediğinde...

Nasıl bir tutum sergilenecek?

Bütün öfke, kehanette bulunana mı yöneltilecek?

Ne yani?

"Kahrol káhin!" diye haykırınca, "mesele" halledilmiş mi olacak?

Eğer...

Elden başka bir şey gelemiyorsa...

Tabii ki yapılacak olan budur.

Nitekim "Yapılacak olan yapıldı" da...

Amerika’da araştırma kuruluşlarında çalışan Zeyno Baran isimli bir Türk araştırmacı, "Türkiye’de darbe olma ihtimali"nden söz edince...

Hakkında tam 282 makale yazıldı.

Makalelerin kahir ekseriyeti, tahmin edeceğiniz gibi Zeyno Baran’ı hedef alıyordu.

* * *

Oysa...

Darbe ihtimali "sıfır" olan bir ülke için...

Diyelim ki İsveç için...

Değil bir Zeyno Baran, yüz bin Zeyno Baran çıkıp "Askerler önümüzdeki yıl İsveç’te darbe yapacak" dese...

"Borat" filmindeki "kaba saba" şakalardan birine maruz kalınmış gibi yapılmaz da ne yapılırdı?

İşte şimdi eğri oturup doğru konuşmanın...

Yani şu can sıkıcı soruyu sormanın tam zamanı:

"Neden bizim ülkemizde böyle bir öngörü, muazzam bir yankı bulabiliyor?"

"Ateş" yoksa, bu tatsız mı tatsız tüten "duman" da neyin nesi?

Daha da önemlisi...

Anlı şanlı kalemler, "dumanın kaynağı" üzerinde durmak yerine...

Neden doğru ya da yanlış, "Duman tütüyor" diyeni tek hedef haline getirip hücuma geçiyorlar?

* * *

Aslında mesele basit mi basit:

Sizin ülkenizde "askerin darbe yapma ihtimali", üzerinde durmaya bile değmeyecek denli "olasılık dışı" ise...

Ve biri çıkıp, durup dururken "Asker darbe yapacak" derse...

Güler geçersiniz.

Ya da en fazla "peh" der geçersiniz.

Ama eğer sizin ülkenizde...

Tam 282 makale yazılıp konu ciddi bir şekilde tartışılıyorsa, ortada derin bir "arıza" var demektir.

Yani demem o ki...

Zeyno Baran aleyhinde demeç ya da makale patlatıp meseleye dalmak kolay.

Gücün yetiyorsa...

Muktedirsen...

Çalış da şu utandıran "derin arıza"yı kaldır ortadan.

İki tür sinema salonu

BİR: Lüks alışveriş merkezlerindedir. Koltukları gömülmeye fazlasıyla müsaittir. En fazla piyasa işi "romantik komedi" filmleri vizyona girince bir "rahatlama" olur bu tür mekánlarda. Cici hanımlar ve kibar beyler, podyuma çıkar gibi gelirler. Kasıntı havanın nedeni budur. Film öncesi "drink" alınabilir. Hatta sinema salonunda yudumlamaya devam etme olanağı bile vardır. Bu tür sinema salonlarının en kralı Kanyon’daki salonlardır.

İKİ: Biraz izbe kokusu, biraz patlamış mısır kokusu... Potansiyel müşterileri ise şunlardır: Tıraşı uzamış adamlar, entel kızlar, merkezkaç semtlerden gelip boş vakit geçirmek için sinemaya gitmeyi tercih eden erkek mi erkek gruplar... Film arasında boş gözlerle etrafa bakılır. Fazla beklemiş mide bozucu bir neskafe, bu tür mekánların tek lüksüdür. Korku filmleri ya da "Ulan tutar mı acaba?" diye bir gayret çekilmiş Türk filmlerinin müşterisi çoktur. Koordinat veriyorum: Beyoğlu sinemaları...

Okan Bayülgen’e bir dost tavsiyesi

SEVGİLİ Okan Bayülgen...

Birkaç gariban medyatik şöhrete "Medya arkası" yapıp laf sokuşturarak "Aykırı" olmak kolay!

Oysa "Yaptığı magandalığı savunan adam"la da kafa bulman gerekirdi.

Hem de... O "maganda"nın arkasındaki "çete"den ürkmeden. O "maganda"nın "Kendimi sana yakın hissediyorum" türünden basit ve hesapçı stratejilerini dikkate almadan.

Hani "Okan seni çok seviyorum" diye bağıran kızların telefonlarını hiç acımadan yüzlerine kapatıyordun ya...

İşte tam da böyle. Ancak bunu yaparsan, senin hesapsız bir aykırılığı benimsediğini düşünebiliriz.

Yoksa.. "Abi... Abicim benim... Seni üzmedik değil mi abicim?" diyerek nereye gidebilirsin ki?
Yazarın Tüm Yazıları