Seçim gecesi üzerine çöken durmuş oturmuşluğun etkisi altına girerek demiştim ki: "Tamam... Tamam... Bir ders alınmış... Bir ezber ediliyor... Aman iyi... Aman güzel."
Amma velakin... Senin, "Ben o altı bakanı kapının önüne koyarım" şeklindeki "hey gidinin efesi" demecini işitince fena halde yanıldığımı anlayıverdim...
Dedim ki: "Seçim gecesi üzerine çöken durmuş oturmuşluk, dersini almış da ediyor ezber durumundan değil, kimya bozukluğundan kaynaklanıyormuş."
Öyle olmasa...
Koskoca bir Başbakan, kendi bakanlarına "kapının önüne konulacak adamlar" muamelesi çeker mi?
* * *
Sevgili Tayyip Bey...
Söyler misin lütfen: Kendi bakanlarına saygısı bu kadar olan bir "Başbakan" o bakanlara başkalarının saygı duymasını nasıl bekler?
Bir "Başbakan", memleketin en üst yönetim organı üyelerine "kapıya konacak adamlar" muamelesi yapar mı? Memleketin koca bakanları, Başbakan’ın tepesi atınca hakaretamiz muamele çektiği adamlar mıdır?
Hem ne oldu da tepen atıyor ki?
"Bakanlar Kurulu’ndan bilgi sızıyor" diye zılgıt atılır mı? Diyelim ki "bilgi sızması"ndan hoşlanmadın... Çıkıp, "yanlış aksetmiş" dersin, olur biter... Niye celalleniyorsun ki?
* * *
Sevgili Tayyip Bey...
İster misin sana "hayli enteresan" bir bilgi vereyim?
Kızma ama parti içinde seçim sonuçlarından dolayı kimyası bozulan, tepesi atan, üzülen, gerilen bir tek ama bir tek sen varsın...
Diğerleri anlaşılabilir nedenlerle sana pek belli etmeseler de, zil takıp oynuyorlar.
Milletvekilleri memnun, "Yaşasın, Tayyip Bey artık bizi adam yerine koyacak" diyorlar. İl ve ilçe teşkilatları memnun, "Yaşasın... Artık bizim de sözümüz geçecek" diyorlar. Yandaş basın memnun, "Yaşasın... Tayyip, bizim de bir işlevimiz olacağını artık kabul eder" diyorlar.
Yani senin anlayacağın...
"Yüzde 47"nin seni baştan çıkaran etkisinden sıdkı sıyrılan kim varsa mutlu ve mesut...
Sakın "Vay... Demek öyle... O zaman ben de hepsini kapının önüne koyarım" deme...
Çünkü sana gönül veren seçmenler bile sonuçtan memnun... "Bizim Tayyip Bey de biraz fazla ileri gitmişti" diyorlar...
Unutma: Kendine yeni bir teşkilat bulamazsın... Kendine yeni bir halk bulamazsın...
Sevgili Tayyip Bey...
Sanırım artık yakın çevrende bunları sana söyleyecek kimse kalmadı...
"Kapının önüne konulma" tehdidiyle günlerini geçiren en yakınındakiler, uzun bir süredir "doğru oturup / eğri konuşur" oldular...
Bana gelince...
Elindeki gücü kullanarak beni bulunduğum kapının önüne bile koydursan, bunları sana söylemeye devam edeceğim...
Ne de olsa serde "emri bil maruf / nehyi anil münker" kültürü var...
Kişilikli bakan aranıyor
ŞAHSİYETLİ bay Beşir Atalay... Sol terbiye görmüş Ertuğrul Günay... Patronluktan gelen saygıdeğer Zafer Çağlayan... Medrese tahsili yapmış muhterem Hüseyin Çelik... "Hocaların hocası" diye ünlenmiş, önünde ceket iliklettiren üstat Mehmet Aydın Hoca... Genç yaşında Diyanet İşleri Başkanlığı görevini ifa etmiş onurlu insan Sait Yazıcıoğlu...
Ve kendilerine saygı duyma arzusuyla dolup taştığım diğer pek kıymetli, çok değerli kabine üyeleri...
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, "Ben o altı bakanı kapının önüne koyarım" cümlesini işittiğimden beri gözüm üzerinizde...
Büyük bir umutla sizlerden gelecek bir "kişilik gösterisi"ni beklemekteyim...
"Yetti gayri... Bir bakanlık koltuğu uğruna bunca aşağılanmaya rıza gösteremem" diyerek çok esaslı bir çıkış yapmanızı bekliyorum...
"Sen beni kapının önüne koyamazsın Tayyip Bey... Çünkü ben istifa ediyorum..." demenizi ve elinizi eteğinizi bu işlerden çekip bir kıyı kasabasına yerleşme kararı aldığınızı haykırmanızı bekliyorum...
Bir "klas dikleniş" bekliyorum sizlerden...
Çünkü... Ben öyle bilirim ki: Kendisine zerre kadar saygısı olan bir insan, kendisine "kapı önüne konulacak adam" muamelesi çekilmesini sineye çekemez.
Unutmayın: Hiçbir koltuk, yenilen zılgıtın altında kalmaya değmez. Koltukları koltuk yapan üstündeki adamların kişilikleridir, onurlarıdır.