Paylaş
Peki, kim bu skandalın sorumlusu?
- Hükümete sorarsanız yüksek yargı...
- Yüksek yargıya sorarsanız parlamento...
- Avukatlara sorarsanız yargıçlar...
- Yargıçlara sorarsanız Adalet Bakanı...
- Muhalefete sorarsanız tabii ki hükümet...
Kısacası tipik “Türk işi bir top çevirme oyunu” ile karşı karşıyayız.
Bana kalırsa sorumluyu bulmak için yapılması gereken gayet basit: Top çevirenlerin tümüne birden bakmak.
Ben baktım ve ortaya şu “gerekçeli liste” çıktı:
* * *
HÜKÜMET SUÇLU: “Yargı reformu” adı altında yüksek yargıyı ele geçirmek amacıyla çaba sarf etmek yerine, yargının asıl meselelerine çözüm getirmediği için...
ADALET BAKANI SUÇLU: Yargıç / savcı açığını kapatmadığı için... Uzayan davalar sorununa çözüm geliştirmediği için...
YARGITAY SUÇLU: Cümle âlemin tutukluluk sürelerinin fazlalığından yakındığı bir dönemde tutukluluk süresini 10 yıla çeken yorumu yaptığı için...
YARGIÇLAR SUÇLU: İstisna olması gereken tutukluluğu, neredeyse kural haline getirdikleri için...
PARLAMENTO SUÇLU: Çıkardıkları yasaların nelere mal olabileceğini öngöremeyen parlamenterlerle dolu olduğu için...
MUHALEFET SUÇLU: Tutukluluk süresi meselesini toplumun gündemine taşımayı başaramayıp olup bitene seyirci kaldığı için...
Size Hizbullah’ı anlatayım mı?
- Hizbullah domuz bağıdır.
- Hizbullah şakağa sıkılan tek kurşundur.
- Hizbullah arkadan satırla saldırmadır.
- Hizbullah devletin derinliklerinin “ora”da yaptığı tehlikeli bir rakstır.
- Hizbullah İslam adına beton altına ceset gömmenin adıdır.
- Hizbullah ne sadece devletle bağlantılı bir örgüttür, ne de sadece İslam’ın katı yorumudur.
- Hizbullah biraz devletin yanlış raksıdır, biraz İslam’ın tehlikeli yorumudur.
- Hizbullah dağa çıkmamış Taliban’dır.
- Hizbullah 90’lı yıllarda gece yarısı Batman’dır.
- Hizbullah laik değil, İslamcı öldürür.
- Hizbullah eski bir kâbustur.
Hoş geldin HBB çizgisi
HÜKÜMET yanlısı Yeni Şafak Gazetesi’nin birinci sayfasında kocaman bir başlık:
“PKK, Asala’nın beşiğinde büyümüş”.
Şöyle bir düşündüm:
Ben bu “PKK’lı teröristlerin çoğu Ermeni” ya da “Alayı sünnetsiz çıktı” edebiyatını en son ne zaman işitmiştim?
Hafızamı yokladım:
Gözümün önünden HBB televizyonu geçti... Hulki Cevizoğlu’nun yaptığı programlar geçti... Nusret Demiral geçti... Ertürk Yöndem geçti... “Anadolu’dan Görünüm” adlı program geçti...
Yani en az 20 yıl öncesine gittim.
* * *
Sen tut Kürt açılımı yap... Devlet kanalından Kürtçe yayına başla... Çalıştaylar oluştur... Diyarbakır Zindanı’na ağıtlar yak... BDP ile temas kur... İmralı’yı muhatap al... Demokrasi diye tuttur... Ermeni açılımı yap... Hrant için kahrol...
Ve dönüp dolaşıp en sonunda geldiğin yer “HBB çizgisi” olsun.
Bir telefon görüşmesi
- Alo... Uygun musunuz Ahmet Hakan Bey...
- Pardon, kim arıyordu.
- Ben bilmem ne otelinin VIP bölümünden Ecesu... Size en ücretsiz ve de en şahane VIP hizmetlerimizi tanıtmak istiyorum.
- Şu anda hiç uygun değilim ama...
- Bir beş dakikanız bile yok mu?
- (Kibarlığı korumaya çalışarak) Maalesef...
- Ne zaman müsait olursunuz, ben o zaman arasam...
- Aslında ben sizin otelinizin bu hizmetlerinden yararlanmayı düşünmüyorum. O nedenle beni es geçer misiniz lütfen...
- Ama neden? Ama neden? Çok güzel hizmetlerimiz var. Üstelik pek de avantajlı.
- İstemiyorum. Şu anda hayatımdan memnunum.
- Bir dinleseniz, belki fikrinizi değiştirebilirsiniz.
- (Sinirlenerek ve kısa kesmeye çalışarak) İstemiyorum, istemiyorum.
- O zaman bize bu hizmetlerimizden faydalanmak isteyebilecek birkaç isim verebilir misiniz lütfen?
- (Aklıma bir an Fehmi Koru’nun adını vermek geçiyor ama kıyamıyorum, ne de olsa şu sıralar sütunu yok... En kararlı vurgularla) Eğer telefonu hemen kapatmazsanız kalbinizi kıracağım.
- Peki... Peki... İyi günler Ahmet Hakan Bey.
Yanlış alkışın çağrışımları
BAŞBAKAN Erdoğan’ı dinleyen AK Partili milletvekilleri, “alkışlanmaması gereken yerde” basmışlar alkışı.
Durumu fark eden Başbakan Erdoğan da, “Bunun nesini alkışlıyorsunuz yahu” diyerek hafiften kafasını bulmuş.
* * *
Bu “yanlış alkış” olayı bir “Necip Fazıl fıkrası”nı çağrıştırdı bana:
“Üstat”, Erzurum’da konferans verirken, konuşmanın olur olmaz her yerinde alkışlanmaktan rahatsız olunca şöyle demiş:
“Öyle her cümleden sonra alkışlamayın... Ben size ne zaman alkışlayacağınızı söylerim.”
* * *
Şair Namık Kemal’in meşhur “Hürriyet Kasidesi”nde geçen bir dize vardır:
“Ne efsunkâr imişsin ey didar-ı hürriyet.” Ben bu dizeyi AK Partili milletvekillerinin diline uyarladım: “Ne efsunkâr imişsin ey Tayyip Erdoğan.” Alkışlanmaması gereken yerde alkışı basanların, bir tür efsunlaşması söz konusu değil midir?
Bir zamanlar bir Bilgi Üniversitesi vardı
MURAT Belge’nin hoca olduğu... Her türlü tartışmanın özgürce yapıldığı... Marjinalliğin zerre kadar yadırganmadığı... Koridorlarında İsmet Özel’e rastlama ihtimalinin bulunduğu... Fatih Özgüven’in sinema, Kürşat Bumin’in medya, Mete Tunçay’ın tarih dersleri verdiği... En baskıcı dönemlerde bile türban yasağının uygulanmadığı... Bunalımlı ama yaratıcı çocuklara ihtimamla yaklaşılan... Radikal İki stilinde... Açık Radyo tarzında... Kalitesiyle mağrur, entelliğiyle kibirli...
Bir Bilgi Üniversitesi vardı.
O gitti, yerine...
Öğrencilerin tez olarak porno film çektiği, buna izin veren hocaların okuldan kovulduğu, konuşma yasaklarıyla durumun idare edildiği, “fazla özgürlük” ile “aşırı baskıcılık” arasında sersemlemiş, diyeceğini diyemeyen, kendini savunamayan, ileri atılamayan, kekre, idare-i maslahatçı, akmaz kokmaz bir üniversite geldi.
Geçmiş olsun Cihangir!
Paylaş