Soru ve cevaplarla 9’u 5 geçe meselesi

Haberin Devamı

SAAT 9’u 5 geçiyordu ve ben ayağa kalkmadım” diye bir yazı yazdım, kıyamet koptu.

*

Başıma gelenler şunlardır:
- Kazandım nefretini laikçi teyzelerin...
- Lanet ediyor bana seküler bıyıklı amcalar da...
- Teşvikiye’de yüzüme dik bakanların oranı yüzde 52’yi aştı.
- Hürriyet’in internet sitesinde kahir ekseriyeti “yuh” çeken iki bine yakın okur yorumuna maruz kaldım.
- Yüzlerce okurum “Artık seni okumayacağız” diyerek posta koydu bana.
- “Bizim için hayal kırıklığısın” diyen yüzlerce e-posta aldım.
- Sosyal medyada adının önünde “TC” bulunan ne kadar hesap varsa... Çullandı üzerime hepsi.

*

Bana tepki gösterenlerin şahsında merak eden herkes için bir kez daha derdimi anlatmaya çalışacağım.
Bu kez soru ve cevaplarla:

*

- SORU: Kardeş sen neden ayağa kalkmadın ki? Senede bir dakika ayağa kalkılacak... Ne yani? Ölür müydün kalksaydın?
- CEVAP: Ölmezdim tabii birader... Olay şu: Ben saygı ve sevginin ille de ayağa kalkılıp hazır ola geçirilerek gösterileceğine inanmıyorum... Yani saygıya, sevgiye bir şey demiyorum. Biçime, şekle itiraz ediyorum. Ayağa kalkıp hazır ol vaziyeti almayı, bir saygı ölçüsü, bir nezaket ölçüsü olarak görmüyorum. Ne yani? Olamaz mı? Göremez miyim?

*

Haberin Devamı

- SORU: Sanki bir marifet yapmışsın gibi ayağa kalkmadığını ne diye yazıyorsun ki? Amacın ne? Reyting almak mı?
CEVAP: Bir marifet değildi yaptığım. Reyting peşinde değilim. Trollük falan da yapmadım. Olayı yazmamın çok basit ve insani bir nedeni var: Riyakârlıktan kaçınmak... Okurlarım bilsin istedim... Ayağa kalkmadığım halde sanki kalkmışım gibi davranmak istemedim... Konuya hiç girmemeyi kendime yediremedim.

*

SORU: Efelik yaptığını mı sanıyorsun?
CEVAP: Ne efeliği kardeşim! Eğer maksadım efelik yapmak olsaydı, 9’u 5 geçe fırlardım ayağa... Bu devirde efelik, 9’u 5 geçe oturmaktan değil, ayağa fırlamaktan geçiyor. Bu devirde efelik, milli bayramlarda güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelme pahasına Atatürk Anıtı’na çelenk koymaktan geçiyor.

*

SORU: Atatürk’ü sevmiyor musun, saygı duymuyor musun?
CEVAP: Gerekçelerimi 10 Kasım tarihli yazımda yazdım: Eskiden pek sevmezdim ama artık hem seviyor hem sayıyorum. Ama hop! Bir dakika! Ben seviyor ve sayıyorum diye bu ülkede yaşayan herkesin Atatürk’ü sevip saymaya mecbur olduğunu söyleyemem. Yok böyle bir şey... Olmaz, olamaz. İsteyen sever, istemeyen sevmez. Sevip sayma dikte ettirilemez. Sayacağımız, seveceğimiz insanlar konusunda anlaşmak zorunda değiliz. Üzgünüm ama “demokrasi” dediğimiz böyle bir şey.

*

Haberin Devamı

SORU: 10 Kasım’da saat 9’u 5 geçe ayağa kalkılarak saygı gösterilmesinin ne sakıncası var?
CEVAP: Bence hiçbir sakıncası yok. Saygısını öyle göstermek isteyen göstersin. Zerre kadar rahatsız olmam. Ama saygısını öyle göstermek istemeyen de kalkmasın. Hatta sevmeyen, saymayan kendisini ayağa kalkmak zorunda hissetmesin. Mahalle baskısı uygulayarak herkesi ayağa kalkmaya mecbur bırakırsanız şu iki şey olur... BİR: “Kalkmıyorum ben ayağa” diyerek efelenen, kendisine buradan sahte kahramanlıklar devşirmeye çalışan bir dolu kifayetsiz muhterisle karşılaşırsınız. İKİ: Sahtekârca kalkanlar ile gönülden kalkanlar arasındaki farkın kaybolmasına neden olmuş olursunuz.

*

Haberin Devamı

SORU: Neden arada sırada Tayyip Erdoğan ile Atatürk’ü mukayese ediyorsun? Bu iki isim hiç mukayese edilebilir mi?
CEVAP: Mukayese edilir, niye edilmesin ki? Fakat ben 11 Kasım’da yazdığım yazıda bir mukayese yapmadım. Benim yaptığım şuydu: Tayyip Erdoğan’ı sevenler, Tayyip Erdoğan’a saygı gösterilmesinin şart olduğunu söylüyor. Fakat sıra Atatürk’e gelince... “Ne bu sirenler, 9’u 5 geçeler” falan diye mızırdanıyorlar. “Mecbur muyuz biz saygı göstermeye” demeye getiriyorlar. Benim yaptığım bir mukayese değil, bu tür insanların tarafgir zihin yapılarını deşifre etmekti.

*

SORU: Bundan sonra seni okumayacağız. Bunu böyle bil.
CEVAP: Canınız sağ olsun. Okumayın. Ama size tavsiyem şu: Farklı fikirlere açık olun. Katılmadığınız görüşleri de okuyun. Böyle yapın ki eleştirdiklerinizden bir farkınız olsun. “Beni okuyun” diye söylemiyorum bunları... Beni yine okumayın. Ama farklı fikirleri, farklı bakışları mutlaka okuyun.

Haberin Devamı

Sırrı çıksın, Pervin kalsın

SIRRI Süreyya biraz fazla mı ileri gitti?
Akla ilk gelen şey şu:
“Sırrı Süreyya’yı çıkaralım Öcalan’la görüşen HDP heyetinden.”

*

Pervin Buldan azıcık alttan mı aldı?
Akla ilk gelen şey şu:
“Heyette kalsın... Çıkarmayalım onu heyetten.”

*

Hatip Dicle hoşa giden şeyler mi söyledi?
Akla ilk gelen şey şu:
“İdris Baluken’i heyetten çıkarıp Hatip Dicle’yi mi alsak acaba?”

*

Tüm bunlardan ne çıkıyor?
Şu çıkıyor:
- İmralı’ya giden heyette olmayı mükâfat aracı...
- İmralı’ya giden heyetten çıkarılmayı ceza aracı...
Olarak gören bir yaklaşım var.
Yani...
İmralı’ya gidecek heyetin kompozisyonundan bir terbiye mekanizması çıkarılmak isteniyor.
HDP’liler bu yolla terbiye edilmek isteniyor.

*

Haberin Devamı

Dikkat!
Eğer bu yola abanılmaya devam edilirse...
İmralı’ya gidecek heyette yer almayı isteyecek tek bir HDP’li bile bulunamayabilir.

Neden çiklet alır gibi pahalı telefon alıyoruz

CUMHURBAŞKANI Erdoğan şöyle dedi:
“Bakkal dükkânından çiklet alır gibi telefon alıyorlar. Böyle bir yaşam var tahrik ediyor insanı.”

*

İyi ama neden?
Neden insanımız “çiklet alır gibi” pahalı telefon alıyor?

*

Bunun 5 nedeni var.
Arz ediyorum:

*

- BİR: İnsanımız başka ulusların insanları karşısında güçlü görünmek istiyor.

*

- İKİ: İnsanımız kalitenin bir bedeli olduğunun farkında.

*

- ÜÇ: İnsanımız bu ülke insanının her şeyin en iyisine layık olduğunu düşünüyor.

*

- DÖRT: İnsanımız eski model köhne cep telefonlarının yeni Türkiye’ye yakışmayacağı kanaatinde.

*

- BEŞ: İnsanımız yurtdışına “en iyi” ve “en pahalı” cep telefonlarıyla giderek Türkiye’yi en iyi şekilde temsil etmek istiyor.

Yazarın Tüm Yazıları