Paylaş
Geçen akşam Nilgün’ün arabasıyla bir yerlere gidiyoruz...
Dedi ki: “Sana bir şarkı dinleteceğim... Candan Erçetin söylüyor, sözleri Ayşe Kulin’e ait.”
Kahrolası önyargım hemen ayaklandı: “Aman kalsın, almayayım...” dedim...
Çünkü ne Candan Erçetin, ne de Ayşe Kulin benim kalemimdi...
Nilgün ısrar etti: “Son günlerde hep bu şarkıyı dinliyorum... Bir dinle... Seveceksin.”
Çaresiz “Evet” dedim...
Bir dinledim...
“Ne güzel şeymiş bu...” dedim yarım ağız...
Sonra bir daha dinledim... Bir daha dinledim...
Müzik muhteşem... Sözler derinlikli ve incelikli... Yorum harika...
“Yalın - Kenan - Serdar” üçlüsünün, ince şeylere kapı aralamayan ve sadece “cadde kızı duyarlılığı”nı hedef alan yavan şarkılarının kıskacında can çekişen pop müziğe soluk olacak denli iyi bir şarkıydı dinlediğim.
Şarkının adı: “Bahar”.
Şu sözlere bakın:
“Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum / Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar / Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var / Tabii ki ben böyle olduğum için bahar /
Çünkü sana değdiğinden beri ellerim / Bütün kış dallarında tomurcuklar var.”
Sözleri yazan Ayşe Kulin’e, besteleyip damardan okuyan Candan Erçetin’e bin selam...
Askere vur polise vurma
NURAY Canan Bezirgan adlı türbanlı bir kadın, geçtiğimiz günlerde İstanbul Kumkapı’da bulunan Yabancılar Şube Müdürlüğü Misafirhanesi’nde eşiyle birlikte polisin saldırısına uğramıştı...
Dövülmüş, hakarete uğramış, yerlerde süründürülmüştü...
Ben de görüntüleri izledikten sonra “Polisin Zorbalığı” diye bir yazı yazmıştım...
Ertesi gün için beklentim şuydu:
Vakit sürmanşet yapar, Yeni Şafak tam sayfa ayırır, Zaman Kumkapı’ya muhabir gönderir, Bugün şiddet uygulayan polislerle konuşur, Sabah olaya girer, Star yazarları döktürür falan...
Bir de ne göreyim?
“Tıs” yok...
Türbanlı bir kadın, mülteci konumuna düşmüş bir Çeçen kadının sorunlarıyla ilgileniyor diye polisin zorbalığına maruz kalıyor ama “yandaş medya” hiç ses etmiyor...
Şaşırdım kaldım vallahi...
Sanırım o cenahta “Askere vur / polise vurma” hakikaten esaslı bir parola haline gelmiş... Hadi hayırlısı...
Şiir gibi yaşayan bir şair
CEMAL Süreya öleli 20 yıl olmuş...
Ölümünün yıldönümü nedeniyle geçen gün Cumhuriyet’te Cemal Süreya üzerine yazılar vardı...
O yazılar içinde “Yaşamından İzler” başlıklı bir bölüm dikkatimi çekti...
Bir kısmını bildiğim ayrıntıları okuduğumda Cemal Süreya’yı bir kez daha sevdim.
İşte şairin yaşamından şiir gibi izler:
* Lisedeyken aruz vezninde şiirler yazarmış.
* Kendi kendine eski yazıyı öğrenmiş...
* Kendisine sorarsanız “Birkaç kez evlendi”, oysa herkes yetmiş kez evlendiğini sanırdı.
* Bir dükkâna girip bir şeyin fiyatını soramazdı, sormak zorunda kalırsa da mutlaka satın alırdı.
* Paris’e gidip Louvre’u, Konya’ya gidip Mevlânâ Müzesi’ni görmeden gelmişti.
* Berbere gitmez, saçlarını kendi keserdi.
* Davetlerden, kokteyllerden hiç hoşlanmazdı.
* Bir büyük özlemi “mavi sakalı” ile sokaklarda dolaşmaktı.
* Zamanın başbakanı Turgut Özal’ı Taksim’de düelloya davet etmişti.
* Bir keresinde de Özal’ı Kadıköy’de birlikte intihar etmeye davet etmişti...
* 26 yılda 28 ev değiştirdi.
* Kadıköy’de her zaman vapur iskelesine en yakın evde oturmaya çalıştı.
Hasan Cemal’in kızından aldım haberi
BEN buradan “Medet ya Hasan Cemal... Ben de senin gibi her şey çok güzel olacak diye inanmak istiyorum... Medet... Kurtar beni...” falan diye yırtınırken...
Meğer nafile bir çaba içindeymişim...
Hasan Cemal’in kızı Elif Cemal, Habertürk Gazetesi’ne verdiği röportajda bakın ne diyor:
“Ben babamın AKP yanlısı, liboş olduğunu düşünmüyorum. Babam iflah olmaz bir optimist... Bence kendi hayali Türkiye’sinde yaşıyor.”
Eğer durum buysa...
Yani Hasan Cemal, gerçekten de kendi hayali Türkiye’sinde yaşıyor ve iflah olmaz bir iyimser ise...
Ondan bana fayda gelmez...
En iyisi ben kendime başka bir mürşit aramaya başlayayım.
Paylaş