Paylaş
Benim tek bir hedefim var: Öyle bir köşe yazarı olmamak! Sözümün üstüne söz söylenmesi en büyük keyiftir benim için. Hunharca eleştirilmek en önemli yüreklendirme aracım. “Her yazdığına katılmıyorum ama seni okumaktan da vazgeçmiyorum” denilmesi ise en büyük iltifat. Lütfen “8 eleştiri ve 8 cevap”ı bu bağlamda değerlendiriniz:
1- Dayağı yiyince yumuşadın mı?
SADIK ÇINAR’DAN GELEN ELEŞTİRİ: Ahmet Hakan Bey... Asla inandırıcı değilsin. Sana “taraf ol” ya da “karşı ol” diyen yok. Ne var ki sen bir “duruş” sergilemiyorsun. 80 yaşındayım. İlk defa dayak yiyince yumuşayan birini gördüm.
*
BU DA BENDEN GELEN CEVAP: Allah uzun ömürler versin Sadık Beyefendiciğim. Haklısınız. Benim bir “duruş”um yok. Çok istediğim halde hep düşman ya da hep dost olamıyorum. Bir gün göklere çıkardığım adamın, ertesi gün bir yamuğunu görünce... “Duruş”u falan unutuyor, hemen üstüne çullanıyorum. Bu yumuşasam da böyle, dayak yesem de böyle... Annem çok sık “Oğlum nedir senin bu halin? Sen de herkes gibi bir tarafı tutup rahat etsene! Bu dünyada sırtını bir yere dayayacaksın oğlum. Yoksa herkes kendini kurtarır, olan sana olur” diye nasihat ediyor. Fakat ne yazık ki ben bu ana nasihatine de uyamıyorum. Tabiatım böyle Sadık Bey... Tabiatım kurusun.
2- Emine Hanım, İlber Hoca ve Harem
ŞAHİKA ÖNER’DEN GELEN ELEŞTİRİ: Harem konusunda İlber Hoca konuşur ama Emine Hanım’ın bir kadın olarak Harem yaşantısını görmezden gelip konuşabilmesi yanlıştır. Bu konuda size katılmıyorum.
*
BU DA BENDEN GELEN CEVAP: Bu konuda çok eleştiri aldım Şahika Hanım. Sizin şahsınızda eleştiren herkese cevap vermek istiyorum: “Harem” konusunda İlber Hoca bir şey söylediğinde sesinizi çıkarmıyorsanız, aynı konuda belli ki İlber Hoca’yı referans alarak konuşan Emine Erdoğan’a da bir şey diyemezsiniz. “İlber Hoca konuşur ama Emine Hanım konuşamaz” kadar saçma bir yaklaşım olamaz! İlber Hoca’nın konuştuğuna aklı yatan bir insanın onu referans alarak konuşmasının ne sakıncası olabilir? Emine Hanım’dan hoşlanmıyor olabilirsiniz ama bu durum hakkaniyeti terk etmenize yol açmamalı.
3- Beğendik suç mu?
SERBÜLENT SULTAN’DAN GELEN ELEŞTİRİ: Yazılarınızı zevkle takip eden bir sanatçı olarak gündemde diye Tarkan’ın Türk sanat müziği albümünü siz ve Bülent Ersoy beğenmişsiniz. Herkes işini yapsın. Tarkan pop türü şarkılarda iyi, Türk sanat müziğinde çok kötü... Siz çalışsanız aynısını okurdunuz. Abartmanızı yakıştıramadım size. Sevgiler.
*
BU DA BENDEN GELEN CEVAP: Bende öyle bir kulak var ki 47 yıl çalıştırsalar yine de o şarkıları söylemeyi beceremem. Kafasını gözünü kırarım zavallı şarkıların... Hadi işin bu kısmını bir tarafa bırakalım da asıl meseleye bakalım: Tarkan’ın Türk sanat müziği albümünü dinledim, beğendim. Beğenmesem, aynı iştahla yazardım. Bundan emin olun. Sığındığım tek liman işte budur: Samimiyet! Benden de sevgiler.
4- Ben hoşça kalmayayım ama siz kalın Yücel Bey
YÜCEL EZBERCİ’DEN GELEN ELEŞTİRİ: Ahmet Bey. İsminizin başına “sayın” kelimesini ilave etmek isterdim ama size saygı duymadığım için sadece isminizi yazmayı tercih ettim. Emine Erdoğan’ın “90 yıllık enkaz” ifadesini çok yerinde bulduğunuz için mi kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyorsunuz. Yoksa Harem’i okula benzetmesini mi beğeniyorsunuz? Ne kadar çok kazanırsan kazan, sosyete hanımlarına ne kadar tutkun olursan ol imamlık geçmişinden kopamıyorsun değil mi? Hoşça kalma.
*
BU DA BENDEN GELEN CEVAP: Lütfen rahat olun. Bana “sayın” demenize gerek yok. Hatta “bey” de demeyin. “Ahmet” deyin kâfi... Bilmem haberiniz var mı? Emine Erdoğan “90 yıllık enkaz” ifadesini düzeltti. Ki benim yazımın bu ifadeyle uzaktan yakından bir alakası yoktu. Ayrıca ben Emine Hanım’ın “Harem” yaklaşımını beğenip beğenmediğimi söylemedim. Benim söylediğim sadece şuydu: Bunun aynısını İlber Hoca da söylüyor. Evet. Budur, hepsi bu! “Kazanç”, “sosyete hanımları” ve “imamlık” konusunda ise sadece şunu söylemek istiyorum: Biz sadece arkadaşız efendim sadece arkadaş! Varsın ben hoşça kalmayayım ama siz ne olur hoşça kalın Yücel Bey.
5- Yazıklanacak ne var?
Z. DEMİRCİ’DEN GELEN ELEŞTİRİ: Siyah/beyaz hale getirilen medya ortamında biraz da farklı renklerin olduğu algısına yardımcı olarak bugünkü ortama katkıda bulunuyorsunuz. Yazık. Hem de çok yazık.
*
BU DA BENDEN GELEN CEVAP: İşte bu tam da benim yapmak istediğim şey: Siyah/beyaz hale getirilen medya ortamında farklı renklerin olduğunu göstermek! Siz “yazık” demişsiniz ama ben bundan çok memnunum!
6- Günü kurtardığım an öyle mesut olurum ki
M. TÜZÜN’DEN GELEN ELEŞTİRİ: Günü kurtarmak için yazılan bir yazı daha! Ohh ne âlâ memleket! Örneğin Can Dündar da gazeteci... Siz de gazetecisiniz. Şu işe bak!
*
BU DA BENDEN GELEN CEVAP: Sevgili M. Tüzün! Çok haklısınız, biz köşe yazarlarının şu hayatta en mutlu oldukları an, köşe yazılarını tamamladıkları, yani sizin tabirinizle günü kurtardıkları andır. O anlarda çok mesut oluruz biz. Bu arada gazeteci olmak için ille de hapis yatmamız gerekiyorsa... Sabret biraz canım, belki bizim de sıramız gelir.
7- İzmir’den çakmıyorum
Ö. ELASLAN’DAN GELEN ELEŞTİRİ: Kemeraltı Çarşısı için “küçük bir çarşı” demişsiniz, o çarşı İzmir’in en büyük çarşısıdır. “Sırf bisikletin selesine dokundu” diye yazmışsınız, halbuki Suriyeli küçük çocuk adamın kafasındaki şapkayı alıp yere attı. Böyle olması adamın suçunu hafifletmez ama her şeyi doğru yazmakta yarar var.
*
BU DA BENDEN GELEN CEVAP: İzmir bilgimiz, “çekirdeğe çiğdem deriz, sabahları boyoz yeriz” kadar olunca... İşte böyle duvara toslamak kaçınılmaz oluyor. Kemeraltı gibi anlı şanlı bir çarşıyı, “küçük bir çarşı” yapmışım. Çok pardon! Hiçbir şeyi değiştirmez ama yine de “seleye dokundu” yerine “şapkaya dokundu” demeliydim. Haklısınız.
8-Cemaat’in büyük suçu
ERHAN POLAT’TAN GELEN ELEŞTİRİ: Cemaat, “Kim Cemaat adı altında bir dolap çevirmişse suçunu ispat et, adil bir şekilde yargıla, cezasını ver” diyor. Daha ne desin? Ama sen işin “oh olsun” çekme tarafındasın.
*
BU DA BENDEN GELEN CEVAP: Bu Cemaat, hükümetle ittifak yaptığı sıralarda suçunu ispat edemediği kişileri hapislere tıkmadı mı? Tıktı. Adil olmayan bir şekilde yargılamadı mı? Yargıladı. Deliller sokuşturarak cezalar vermedi mi? Verdi. Eğer bugün bir haksızlık söz konusuysa... Bunun yolunu açan, bunu başlatan, bunu normalleştiren Cemaat’tir Erhan Bey. Böyledir. Maalesef böyle.
Ankara bombasına dair öfkeli sorularım var
-Yapanları lanetleniyorum lanetlemesine de... Sormadan da edemiyorum: Nasıl bu kadar kolay vurabiliyorlar.
*
-Teröristlerin kan içiciliğine ve canavarlığına işaret ediyorum etmesine de... Sormadan da edemiyorum: Dikkatler artmışken, olağanüstü önlemler alınmışken, istihbarat alarma geçmişken, güvenlik zirveleri toplanmışken... Nasıl oluyor da bu kadar kısa bir süre içinde başkentin göbeği ikinci kez vurulabiliyor?
*
-Saldırıyı yapan alçaklara yönelik öfkem büyük, büyük olmasına da... Sormadan da edemiyorum: Amerikan Elçiliği kendi vatandaşlarını “Ankara’da her an patlama olabilir” diye uyarmışken... Nasıl oluyor da saldırı gerçekleşebiliyor.
*
-Masum insanları katleden gözü dönmüş vahşilere sonsuz lanetlerimi gönderiyorum göndermesine de... Sormadan da edemiyorum: Bu saldırıdan sonra da herhangi bir yetkili istifayı düşünmeyecek mi?
*
-Kandan beslenen yamyamlara karşı içimde biriken kin ve nefret taşıyor taşmasına da... Sormadan da edemiyorum: Her zaman olduğu gibi yine “kınıyoruz”, “sabrımız taşıyor”, “lanetliyoruz” türü çıkışlar mı duyacağız?
*
-Teröre karşı duyarlılığım her zamankinden daha da fazlalaşıyor fazlalaşmasına da... Sormadan edemiyorum: Bu katliamın hesabını soracak ya da verecek birileri çıkacak mı?
*
-Kızılay’ın göbeğinde bomba patlatacak denli gözü dönmüş alçaklara söyleyecek söz bulamıyorum bulamamasına da... Sormadan da edemiyorum: Bu ülke nasıl oldu da bir sürü terör örgütünün ve intihar bombacısının cirit attığı bir ülke haline geldi?
*
-Katledilen her yurttaş için içim yanıyor yanmasına da... Sormadan edemiyorum: Biz bu saldırıyı kaç günde unutacağız?
Paylaş