Paylaş
Şöyle bir sorun var:
Halkınız içinde kendilerine “Aleviyim” diyenler, bu padişahın kendilerini kılıçtan geçirdiğini düşünüyorlar.
Haklı ya da haksız...
Böyle bir algıları var.
Ve bu algıları capcanlı, taptaze...
Üstelik...
Ortadoğu’da mezhep savaşı kabak gibi ortaya çıkmış durumda ve yönettiğiniz ülke de, öyle ya da böyle, bu savaşın tam göbeğine düşmüş durumda.
Durum buyken...
Az biraz dikkat, az biraz nezaket, az biraz incelik, az biraz düşüncelilik, az biraz feraset gösterilemez mi?
*
Üstelik...
Tarihimiz Alevi’siyle Sünni’siyle üzerinde tam ittifak sağlayacağımız ulu kişilerle dopdolu iken...
- Mesela bir Yunus Emre var ki... Ayyaşı da sever pek onu, alnını secdeden kaldırmayanı da...
- Mesela bir Mevlana var ki... Sünni’si de adı geçtiğinde ceket ilikler, Alevi’si de...
- Mesela bir Ahmet Yesevi var ki... Herkesin gönlünü deler geçer...
- Mesela bir Sinan var ki... Takva sahibi Müslüman da hayrandır ona, dinle imanla hiç işim olmaz diyen ateist de...
Neyse... Saymakla bitmez.
*
Ama siz ne yaptınız?
“Zaten ağzımızla kuş tutsak bile Aleviler bize oy vermez” diyerek...
Onların duyarlılıklarını zerre kadar hesaba katmayarak...
“Güm” diye verdiniz köprüye “Yavuz Sultan Selim” adını...
Üstelik bu kararınızı Cumhur’un başına açıklattınız...
Cumhur’un bir bölümünde baş gösterecek hoşnutsuzluğu zerre kadar hesaba katmadan...
Hiç tartışmadan, hiç tartıştırmadan...
Kimseye sormadan, soruşturmadan...
En küçük bir yoklama yapma gereği bile duymadan...
*
Merak etmeyin:
Köprüye “Yavuz Sultan Selim” adını vermek size oy kaybettirmez.
Hatta yol açtığınız öfkeli karşıtlık nedeniyle saflarınızı daha da sıklaştırmış olabilirsiniz.
Ama unutmayın ki...
- Halkınızın bir bölümünü yaralayarak, üzerek, kırarak...
- Toplumda sürekli öfkeli karşıtlıklar yaratarak...
Oylarınızı sağlam tutabilirsiniz ama “mutlu ve umutlu bir Türkiye”yi ortaya çıkaramazsınız.
Sen bizim kralımızsın
BAŞBAKAN Erdoğan Kasımpaşa’da bir açılışta şu sloganla karşılanmış:
“Başbakanın kralı Kasımpaşalı.” Erdoğan bu sloganı duyunca...
“Ama ben kral değilim. Sizin hizmetkârınızım, efendiniz değilim” diye yanıt vermiş.
Çok güzel cevap ama ben bu konuda sloganı atanlara daha yakın hissediyorum kendimi.
*
Çünkü sloganı atanlar aslında meseleyi çözmüşler.
- Onlar da biliyorlar: Ancak krallar, “Siz ne yaparsanız yapın, ben kararımı verdim, oraya dikeceğim AVM ile rezidansı” derler.
- Onlar da biliyorlar: Milletine hizmetkârlık edenler, milletinin bir bölümüne “Siz ne derseniz deyin, ben bildiğimi yaparım” demezler.
Çok öngörülebilirsiniz
“İKİ ayyaş” lafı edildiği anda...
İçimden geçen şuydu:
Tamam, şimdi Hüseyin Çelik çıkar ve şöyle der:
“Başbakanımız iki ayyaş diyerek belirli kişileri kastetmemiştir, bir zihniyeti kastetmiştir”.
*
Dediğim çıktı.
Hüseyin Çelik çıktı ve şöyle dedi:
“Sayın Başbakanımız sözün gelişi olarak bunu söylemiştir. A veya B devlet adamını kastetmemiştir”.
Hüseyin Çelik bir de “Belirli bir zihniyeti kastetmiştir” deseydi...
Yüzde yüz bilmiş olacaktım.
Neyse...
Artık bir dahaki sefere yüzde yüz tuttururuz.
Ne iş?
TAYYİP Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı iken üçüncü köprüye şiddetle karşıymış.
Demiş ki:
“Üçüncü köprü cinayettir”.
Gerekçesi ise şöyle bir şeymiş:
“Yeşil alanlar imara açılacak”.
*
Bu hatırlatılınca diyorlar ki:
“Ama o zamanın şartları başkaydı... O zaman İstanbul’un nüfusu şu kadardı, şimdi bu kadar falan...”
*
İyi de ağalar, iyi de beyler...
Miting meydanlarında ekmek karnesi göstererek “Bunlar millete ekmeği karneyle verdiler” falan derken İkinci Dünya Savaşı şartlarını göz önünde bulundurmak hiç ama hiç aklınıza gelmiyordu...
Ne iş?
Gezi Parkı sözlüğü
- AĞAÇ: “Biz zaten milyonlarca ağaç diktik” diye kesilmelerine göz yumulması istenen varlıklar. Gezi Parkı’nın ağlayan canlıları...
- TOPÇU KIŞLASI: Kentin göbeğinde kalan son yeşil alana bina dikmenin gerekçesi haline getirilen tarihi yapı... “Buraya bir bina dikeceğiz” demek ayıp olduğu için “Tarihi ihya edeceğiz” diyorlar.
- AVM: Milli tapınak... Gezi Parkı’na da bundan yapmak istiyorlar.
- BİBER GAZI: Dozerlerin parka dalmasını engellemeye kalkışanların püskürtülmesinde de kullanılarak “Biz bunu sadece bize taş ve demir bilye atanlara karşı kullanıyoruz” argümanını yer ile yeksan eden yanıcı, uçucu, uyuşturucu, tahriş edici ve süper kullanışlı devlet maddesi.
- ŞAFAK OPERASYONU: Türk polisinin sabaha karşı Gezi Parkı’ndaki eylemcilerin uyku tulumlarını ve çadırlarını yakarak başlattığı eylem... Polisin ne zaman ve nasıl geleceğinin asla kestirilemez olduğunun sembolü... Rahat uyu Türkiyem.
- SIRRI SÜREYYA: Tek başına ordu... Dozer durduran adam... O geliyor dozerler susuyor, o gidiyor dozerler harekete geçiyor... O da dayanamayıp “Kardaşım benden başka mebus yok mu” diye serzenişte bulunuyor.
- DOZER: Yeni dönemin simgesi... Hasan Cemal’in nesli tank sesiyle uyanmıştı, bu nesil dozer sesiyle uyanıyor.
- KİTAP: Bizde metroda pek okunmayan ama polis barikatlarında okunan şey... Bakınız: Polis barikatı karşısında gülerek kitap okuyan eylemci...
- NÖBET: Biber gazlı, dozerli, endişeli bekleyişli, sabaha karşı pes ettirici bir iş... Sağlam bir ciğer, mangal gibi yürek ve aşırı fedakârlık istiyor.
O tükendi biz tükendik
BİRİNCİ Dünya Savaşı’nın sonuçları bizim tarih kitaplarında şöyle anlatılırdı:
“Almanya yenilince biz de yenilmiş sayıldık.”
Artık bu cümle fena halde demode... Bunun yeni versiyonu şöyle bir şey:
Meryem Uzerli tükenmişlik sendromuna kendini kaptırınca...
Biz de milletçe kendimizi tükenmişlik sendromuna kaptırmış sayıldık...
Dikkat:
Her ikisinde de Almanya başat aktör.
Obama da mı alkolik?
BAŞBAKAN Erdoğan “alkol kullanan” ile “alkolik” arasında ayrım yapmıyor.
Alkole bulaşan herkesi “alkolik” sanıyor, “ayyaş” sanıyor.
Oysa...
“Alkolik” ile “alkol kullanan” arasında kocaman bir mahiyet farkı var.
*
Geçenlerde bir masada bunları anlatıyordum arkadaşlara...
Biri dedi ki:
“Olur mu öyle şey... Aradaki farkı bilmez mi? Yurtdışına gidiyor, dünya liderleriyle görüşüyor, Obama onuruna yemek veriyor, orada kadeh kaldırılıyor, Obama şarap içiyor... Ne yani şimdi Başbakan Obama’yı da alkolik mi sanıyor?”
Arkadaşım bunları dedi.
Ve ben de diyecek bir şey bulamadım.
Sustum kaldım.
Paylaş