Paylaş
-BİR: Ergenekon davasında yargılananları savunmaya kalkmak bile insanı “Ergenekoncu” yapmaya yeter. Yargılananların alayı suçludur.
-İKİ: Ergenekon davası önemli bir davadır. Ancak hukuk ihlalleri nedeniyle sakatlanmıştır, ihlallerden kaynaklanan mağduriyetler söz konusudur.
-ÜÇ: Ergenekon davası baştan sona palavradan ibarettir. Büyük bir komplodur. Yargılananların alayı masumdur.
Hemen söyleyeyim:
Benim tutumum, ikinci maddedeki tutumdur.
*
Soru şudur:
Kendilerini üçüncü maddedeki tutuma yakın hissedenlerin, davanın karar duruşmasının yapılacağı bir günde mahkeme önünde barışçıl gösteri yapmaya hakkı var mıdır, yok mudur?
*
Demokrasiyi savunacağız, özgürlükleri savunacağız, barışçıl gösteri hakkını savunacağız, barışçıl gösteri yapmanın anayasal hak olduğunu söyleyeceğiz.
Ama sıra Ergenekon davasına karşı yapılmak istenen gösterinin yasaklanmasına gelince...
Hiç sesimizi çıkarmayacağız, öyle mi?
Ne yani?
Yoksa “Ergenekon davasına palavra diyenlerin gösteri yapmaya hakları yoktur” diye mi düşünüyoruz?
Eğer böyle düşünüyorsak...
Yetkili mercilere “Kafama uyan gösterilere izin ver / Kafama uymayan gösterileri yasakla” demiş olmuyor muyuz?
*
Silivri’de yapılacak gösteriye katılmayı reddedebilirsiniz.
O gösteriye katılmayı bir tür “Ergenekon’a destek” olarak görebilirsiniz.
Hatta o gösteriye katılanlardan alabildiğince uzak durmaya çalışabilirsiniz.
Bunlara ancak saygı duyulur.
Ama eğer barışçıl bir gösteri söz konusuysa...
O gösterinin yapılma hakkını savunmak zorundasınız.
Aksi takdirde çifte standart denilen bataklığa saplanmış olursunuz.
Ki bu durumunuz saygıyı asla hak etmez.
Trabzon’a yapılan haksızlık ve Ermeniler
TRABZONSPOR Başkanı İsmail Hacıosmanoğlu, “Şike davası” bağlamında Trabzon’a haksızlık yapıldığını söylüyor ve ardından da CHP’ye yükleniyor.
Neymiş CHP’nin suçu?
Fenerbahçe ve Beşiktaş’a sahip çıkmak ama Trabzonspor’a sahip çıkmamak...
İyi de Başbakan Erdoğan da “yöneticiler ceza almalı, kurumlar almamalı” diyerek benzer bir sahiplenişe imza atmadı mı?
CHP’yle yekten yüklenen Trabzonspor’un başındaki isim, nedense hükümete toz kondurmuyor.
“Ne iş” bile demeye gerek duymuyor ve geçiyorum.
*
Trabzonspor benim takımımdır.
Periferide kalmış olmaktan kaynaklanan bir ton haksızlığa maruz kalmıştır, kalmaktadır.
Dışlanmıştır, ötekileştirilmiştir, küçümsenmiştir, sesini duyuramamıştır.
Başka takımların fanatikleri pışpışlanırken Trabzonspor’un fanatikleri yerin dibine batırılmıştır.
Söz konusu Trabzonspor olduğunda alabildiğine genellemeler yapılabilmekte, bunda da hiçbir beis görülmemektedir.
*
Fakat bakıyoruz, Trabzonspor’un başındaki isim, bu haksızlığı da gayet sakil bir şekilde ifade etmeyi tercih ediyor.
“Bize üvey evlat muamelesi yapamazsınız” diyeceğine...
“Ne yani? Biz Rum takımı mıyız, Ermeni takımı mıyız?” diyor.
Sanki “Rum takımı” olsa, “Ermeni takımı” olsa...
Haksızlığa uğramayı, üvey evlat muameleyi görmeyi hak etmiş olacak.
Dışlaya dışlaya memleketimizde az sayıda bıraktığımız kalan son Rum ve Ermeni vatandaşlarımızı fena halde rencide ediyor.
Bir haksızlığa isyan ederken başka bir haksızlığa imza atıyor.
*
Kim ne derse desin!
Bu tutum, Trabzon’a ve Trabzonspor’a hiç mi hiç yakışmıyor.
Not defterimden
-“Tepelerin Ardında” adlı Romanya filminden not aldığım bir cümle: “Bir yerlere giden insan, asla aynı kişi olarak dönmez”.
-Eskiden siyasette “küskünler hareketi” falan olurdu. Hey gidi hey!
-Yine eskiden yurtdışından mektup arkadaşları bulunurdu ya... Genç nesilde bunun yerini ne aldı acaba?
-“Andan İçeru” adlı bir ilahi grubu var... İstanbul’un sokaklarında ilahiler söylüyorlar. Bazen bir parkta, bazen bir sokakta, bazen Boğaz’da, bazen Galata Kulesi’nin dibinde... TRT için hazırlanan klipleri var grubun, internette mevcut... Bir kulak verin isterseniz... Çok etkileyici.
-En sevdiğim ilahiler: “Güzel aşık cevrimizi”, “Göçtü kervan kaldık dağlar başında”, “Bu aşk bir bahr-ı ummandır”, “Erler demine”, “Aşkın elinden”...
-Sürekli el büyütülüyor: Şimdi de stadyumda iftar düzenlenmiş... Oysa küçük güzeldir.
-Kandillerden, özel gecelerden söz edildiğinde bazı dindarlardan hemen tepki: “Kandil Müslüman’ı olma”. Ya kardeşim, bir rahat bırak insanları ya... Biraz teşvikçi ol... Biraz olumlu yaklaş... Bir parça anlayış göster... Bir karışma... Allah Allah.
-Bayramda İstanbul... Çok güzel bir fikir...
-Telefonda “Silivri’ye ne zaman gidiyorsun / Arife günü gideceğim / Silivri’de kaç gün kalacaksın” falan türü konuşmalar yapıyorum son günlerde... Dinleyenlere not: Annem babam Silivri’de oturuyor, onları ziyarete gideceğim, bi’ sakatlık olmasın da.
Oh be!
DÜN bütün gün “Yüksek Askeri Şûra” kararlarına dair haberler aktı önümden.
Kim emekliye sevk edilmiş, kimin önü kesilmiş, kimin önü açılmış, üç yıl sonra kim genelkurmay başkanı olacakmış, kim avantajlıymış falan...
Haberler akıp geçerken önümden...
Zerre kadar ırgalanmadım, zerre kadar etkilenmedim.
Detaylara hiç bakmadım bile...
Sıfır dikkat.
Kayıtsız gözlerle bakarken haberlere içimden hep “ne işime yarayacak bu bilgiler” cümlesi geçti.
Es geçtim haberleri...
Sürekli başka haberleri tık’ladım.
*
Kendimi bir iyi hissettim, bir iyi hissettim ki sormayın.
“Oh be” dedim, başka da bir şey demedim.
İmam hatipte mi öğretiyorlar?
“KIZLI erkekli” kalıbı imam hatipte mi öğretiliyor?
Böyle sormuş bir okurum.
Cevap veriyorum:
Hayır, imam hatipte bize böyle bir bilgi gelmedi.
*
Biz imam hatipte...
-Kızlı erkekli sure ezberledik.
-Kızlı erkekli siyer okurduk.
-Kızlı erkekli fıkıh çalışırdık.
-Kızlı erkekli ilahi bile söylerdik.
Kimse de çıkıp, “ne yapıyorsunuz kardeşim böyle kızlı erkekli” falan diye atarlanmazdı.
*
Bu işin siyasal İslam ile falan da bir ilgisi yok.
Açın bakın Refah Partisi’nin şanlı tarihini...
Kızlı erkekli yapılırdı bütün tebliğ çalışmaları...
*
Kısacası Ziya Paşa’nın dediği gibi:
“Evvel yoğ idi iş bu rivayet yeni çıktı”.
Paylaş