Ortaköy’deki Feriye Sinemaları’nda kimselerin ilgisine mahzar olmayan filmlerin sürüldüğü küçük bir salon var ki bu salonun özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
Perde, iri bir televizyon ekranından daha küçük... Ses düzeni felaket... Tavan alçak ve basık... İçeriye 20 kişi ancak sığabiliyor... Yani? Yani bu salonda film seyretme işkencesine katlanacağınıza evde yan gelip DVD keyfini sürmeniz menfaatiniz icabıdır.
Saat 23.00. Diyelim ki İstiklal Caddesi’ndesiniz. Sakın ‘Kaktüs’ün küçük bahçesinde oturup gelen geçeni seyredeyim’ demeyin... Çünkü gece 23.00’ten sonra o bölgede meydana gelen geleneksel silahlı saldırılar nedeniyle kendinizi masanın altına atmak zorunda kalıp karizmayı fena halde çizdirebilirsiniz.
Diyelim ki ‘Bilmem Şu Feleğin Bende Nesi Var’ adlı türkünün meftunusunuz ve özellikle ‘Zemheri ayında gül ister benden’ dizesine hasta oluyorsunuz... Zerrin Özer’in ‘türkü’ albümünde bu türkünün de yer almasına aldanıp heveslenmeyin. Zira Zerrin Özer’de, bize türküyü sevdiren Ruhi Su havasının kırıntısı bile yok...
Diyelim ki şiddetin ozanı Sam Peckinpah’ın ‘Straw Dogs’ adlı filmini tek kanallı televizyonda siyah beyaz izlemiş ve acayip etkilenmişsiniz. Ve bugün eski bir romanı yeniden okur gibi DVD’den izlemeye kalkıyorsunuz. Sakın yapmayın. Bırakın eski bir hatıra olarak kalsın. Zira çocukken etkilendiğiniz kadar etkilenmiyorsunuz...
Gündemde ikinci Kardak krizi var... Bir yandan da Türk bayrağına yönelik Yunan askeri okul öğrencilerinin zırtapozluğu tartışılıyor... İşte böyle bir ortamda sakın bir cumartesi akşamını Beyoğlu’ndaki Yunan lokantasında geçirmeye kalkışmayın... Çünkü bildiğiniz tüm Türk yemeklerinin adlarının Yunanca olarak karşınıza çıkmasını tolere edemeyebilirsiniz... Siz en iyisi Pera Palas Oteli’nin karşısındaki İran lokantasına gidin...
Cumartesi gece saat 04.00... O kadar geç bir saat ki ‘Zaga’ bile bitmiş... Ve siz o geç saatte kanallar arasında gezinirken birden kanalların birinde ‘Baba 2’ karşınıza çıkıyor. Diğer kanallar ‘Türkiye Şoförler Cemiyeti’nin ‘beni izleme’ diye bağıran uyarı filmleri ve o ürkütücü ‘zayıflatan aletler’ tanıtımlarını yayınlarken ‘Baba 2’ gibi ‘çok baba’ bir filmi hangi kanal yayınlıyormuş diye bakıyorsunuz ve karşınıza ‘devlet malı’ Star çıkıyor. Sakın ‘Bu ne biçim yayıncılık? Kamu malı çarçur ediliyor’ filan diyerek toplumsal duyarlılık gösterilerine filan kalkışmayın ve o saatteki tatlı sürprizin keyfini çıkarın...
‘Asker eleştirilmez’ diyen okura sorular
OKUR mektuplarına göz atıyordum ki birden karşıma ‘Hop birader! Dur bakalım! Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasını sen nasıl eleştirirsin?’ diye özetleyebileceğim ‘ağır bir mesaj’ çıkmasın mı?
İyi niyetli bir günümdeydim.
‘Belki etkileyebilirim... Belki biraz düşünmesine katkıda bulunabilirim...’ filan diyerek mesajı gönderen okur için birkaç basit sorudan oluşan bir cevap metni hazırladım.
Ve işte o metin:
‘Sevgili okurum...
Eğer en üst düzeyden bir askeri yetkili, Türkiye’nin siyaset ve düşünce dünyasında hararetle tartışılan ve tabii ki halledilememiş konularda ‘kesin’ hükümler veriyorsa bize ‘Söz söylenmez Genelkurmay Başkanı’nın sözü üstüne!’ deyip susmak mı düşer?
‘Hüküm verilmiştir, racon kesilmiştir ve de düdük çalmıştır’ havasına girip, tartışmalı mevzunun ‘tartışmalı’ olmaktan çıktığını mı düşüneceğiz?
‘Türkiye bir İslam ülkesi değildir?’ gibi 90 tane ‘Siyaset Meydanı’nın kesmeyeceği türden kışkırtıcı bir münazara konusunun, Genelkurmay Başkanı’nın verdiği hükümle tatlıya bağlandığına mı kanaat getireceğiz?