Paylaş
Çünkü benim tanıdığım Beşir Atalay, “profesyonel politika”nın icaplarına yüz vermeyecek sağlam bir kişiliğe sahiptir.
Sağduyuludur, abartısızdır, önyargısızdır, soğukkanlıdır, mantıklıdır...
* * *
Ama görüyorum ki...
“Mutlak iktidar”ın bozucu etkisine o da maruz kalmış.
Beşir Atalay, geçen gün katıldığı bir televizyon programında, İçişleri Bakanı olarak üniversite öğrencilerinin yaptıkları eylemleri ve polisin müdahalesini yorumlamış.
Demiş ki:
“Yerde yatan kız öğrencinin görüntüsünü 40 yönden inceledik. Darbe söz konusu değil. Görüntü vermek için öğrencilerden kendini yere atanlar da oluyor. Biz bunları tespit ettik. Dosyamda var”.
Bu açıklamayı görünce bir üzüldüm ki sormayın.
Tabii ki Beşir Hoca adına...
* * *
Hadi diyelim ki:
Bizim Beşir Hoca’mız, tıpkı “Erman Toroğlu / Şansal Büyüka ikilisi” gibi, “Oynatalım” falan diyerek yerde yatan kız öğrencinin görüntüsünü 40 yönden inceledi ve işin içinde bir “Arif Erdem dalaveresi” olduğunu saptadı.
İyi de...
Bu “Oynatalım” muhabbetinin aynısını “Polis otobüsüne sapasağlam girip burnu kırılmış halde çıkan öğrenci” için yapmak da gerekmez miydi?
Hem öyle “40 yönden” falan değil, tek bir yönden incelemek bile kâfiydi.
Yoksa...
O öğrenci, sırf iktidar gaddar görünsün diye kendi burnunu mu kırdı?
Peki ya hamile öğrenciye ne demeli?
O da sırf hükümet zor durumda kalsın diye, kendi karnını mı tekmeledi?
* * *
Bu tür zorlama yorumlar, kendilerini her durumda haklı çıkarmaya meraklı profesyonel politikacılara yakışır ama Beşir Hoca’ya yakışmaz.
Ona yakışan...
Başbakan Tayyip Erdoğan’ı bir tarafa çekip, “Bizim polis de biraz aşırı gitti... Bütün sorumluluğu öğrencilere yüklemesek iyi olur” diye uyarmak idi...
Hadi malum nedenlerden dolayı bunu yapamadı diyelim.
Hiç değilse...
“Polisimizin bu tür toplumsal olaylara müdahalede insan haklarına uygun davranmasını sağlayacağız” türü bir açıklama yapabilmeliydi.
Yeni öğrendim
- Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun, CHP’nin sağ kanadının efsanevi liberosu Turhan Feyzioğlu’nun torunu olduğunu...
- AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in etrafındaki antipati halesini dağıtmayı başardığını...
- Şeyh Nazım Kıbrısi ile iktidara yakın işadamı Remzi Gür arasında sarsılmaz bir muhabbet olduğunu... (Sağ olasın “odatv.com”)
- CHP’nin fikir babalarından Turan Güneş’in oğlu Hurşit Güneş ile damadı Sencer Ayata’nın arasının epey zamandır limoni olduğunu... (Her iki isim de CHP Parti Meclisi’nde...)
- CHP Kurultayı’nı AK Parti’den sadece Salih Kapusuz’un izlediğini...
- TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’in bir adının da Nazlı olduğunu... (Var olasın Twitter).
- AK Parti’nin hukukçusu Burhan Kuzu’nun İstanbul Üniversitesi’nde hoca iken rektörlük seçiminde Kemal Alemdaroğlu’na destek verdiğini...
Kıllanma odaklının teki
“BEYAZ’ın eski sevgilisi” olarak nam salan Tanem Sivar’ın, Ayşe Arman’a verdiği röportajı okurken şu iki cümle dikkatimi çekti:
- “Ailem ne beni ne de kız kardeşimi evlilik odaklı büyüttü”.
- “Hiçbir hareketimi imaj odaklı yapmadım”.
Biz ki epey zamandır iş dünyasının profesyonellerinin elinde paçavraya çevrilmiş olan “sonuç odaklı” lafına kıl oluyoruz...
Şimdi de başımıza “imaj odaklı” ya da “evlilik odaklı” gibi laflar mı çıkacak?
Hay bin endişe!
Neyse... Neyse...
Galiba ben biraz fazla “kıllanma odaklı” biriyim.
Güncel mavra
- KEFALET: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı’na kefil oldu. Oysa Başbakan Erdoğan, yıllar önce yaptığı açıklamada “Ben babama bile kefil olmam” demişti. Buna kısaca “stil farkı” diyebilir miyiz?
- BENZİN: Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Benzin nerede 4 liradan satılıyor, ben görmedim” demiş. Ne diyordu Ayet-i kerime? “Gözleri var görmezler”.
- İRTİBAT: Maraş’ta “Ökkeş Şendiller İrtibat Bürosu” varmış. Tabelasını gördük... Acaba ben de Nişantaşı’nda bir “Ahmet Hakan İrtibat Bürosu” mu açmalıyım?
- KAYAHAN: Neden diye sormazsanız size bir sır verebilirim: Ben son günlerde Kayahan yeniden meşhur olacak diye acayip kaygılıyım.
- SARAY: Hadi “Hükümet Konağı” bir derece de ben şu “Adliye Sarayı” lafına hiç ama hiç katlanamıyorum.
- MEZAR: Başbakan Tayyip Erdoğan, “Sonunda gideceğimiz yer mezar” demeyi çok seviyor. Kemal Bey! Dünyaya kazık kakmak isteyen biri olarak gözükmek istemiyorsan sen de söyle... Nasıl olsa netice değişmiyor.
Severken de döndüm
- Kalbim İran’da devrimden yana atardı... Sonra İran, bildiğimiz o ceberut devletlerden biri oldu, soğudum.
- Sudan’da bir şeyler olurken ben heyecanlanırdım... Sonra Sudan, Ömer Beşir’in katliam yaptığı ülke oldu, tiksindim.
- HAMAS tamamdı benim için... Ama ne zamanki kendilerini patlatan militanların çoluk çocuk öldürmesi söz konusu oldu, işte o zaman bitti.
- Tayyip Erdoğan hapse girerken tepeden tırnağa Tayyipçi idim... Kemal Kılıçdaroğlu oyunu kullanamayınca da hafiften Kemalci oldum.
- AK Parti’nin önü kesilirken inadına AK Partili idim... AK Parti ne zaman intizam kumkuması devasa bir aygıta dönüştü, işte o anda uzaklaştım.
- Devlet iktidarını arkasına alarak üst perdeden konuşan CHP ile hiç işim olmazdı... Ne zamanki sudan çıkmış bir balık gibi acemice çırpınmaya başladılar, kalbim bir anda ısındı kendilerine...
- “Tayyip Erdoğan radikal / Abdullah Gül uzlaşmacı” dediklerinde Erdoğancı idim... “Gürsel Tekin değişimci / Süheyl Batum statükocu” diyorlarsa benim yerim Gürsel’in yanıdır.
Yar bana bir bildiri daha
ALİ Bayramoğlu, Ahmet İnsel, Aydın Engin, Baskın Oran, Cengiz Aktar, Gencay Gürsoy gibi aydınlar “Biz de Genelkurmay’ı uyarıyoruz” başlıklı bir bildirinin ilk imzacıları olmuşlar.
“İki dil” tartışmalarına “Genelkurmay Başkanlığı’ndan bildirilmiştir” başlıklı bir metinle dahil olan askere kısaca “Sen işine bak” diyorlar.
Gayet net, gayet sert ve gayet tumturaklı bir bildiri...
Başından sonuna kadar katılıyorum.
* * *
Ama bu “bildiri” karşısında heyecanlandığımı söylesem yalan söylemiş olurum.
Nedeni basit...
Bugün ülkemizde Genelkurmay aleyhinde bildiri yayınlamanın hiçbir riski yoktur.
Önüne gelen askere “Sen işine bak” demektedir, diyebilmektedir.
Bugünlerde beni ancak, mesela öğrenci eylemleri karşısında hoyratlaşan iktidara yönelik bir bildiri heyecanlandırırdı.
Ali Bayramoğlu’ndan, Cengiz Aktar’dan, Baskın Hoca’dan, Ahmet İnsel’den, Aydın Abi’den...
En az Genelkurmay’a karşı yayınlanan bildiri kadar sert, net ve tumturaklı bir bildiri beklediğimi söylesem, bana “Daha çok beklersin” mi dersiniz?
Paylaş