Paylaş
- Abdullah Öcalan gençliğinde Necip Fazıl’ın konferanslarından birine katılmış. 1969 yılında. Siyasal’dayken. Toplantı gizliymiş.
- Öcalan tıpkı “benim anneannem de başörtülüydü” diyenler gibi... Kendisinin ilk zamanlarda namaz kıldığını, 33 sure ezberlediğini, hatta köyün imamının “sen böyle gidersen uçarsın” dediğini söylüyor.
- Öcalan, eskilerden bir arkadaşından söz ederken ‘xımıl’ diye söz ediyor. Araştırdık, ‘xımıl’, ‘hımbıl’ın Kürtçesi imiş... (Buradan tutanağı Kürtçe bilen birinin tuttuğu anlaşılıyor).
- Sırrı Süreyya Önder’in İmralı görüşmeleri sırasında iyice havaya girdiği anlaşılıyor... “Başkanım” falan...
- Öcalan Said-i Nursi’nin köyünün Ermeni köyü olduğunu söylüyor... Neden söylüyor? Bilinmiyor.
- Öcalan kendisinden ‘Apo’ diye söz ediyor: “Eğer olmazsa Apo öldü dersiniz”.
- Babai İsyanı, Öcalan’ın özel ilgi alanına giriyor... Sanırım...
- Başbakan seçimden önce ‘idam’ dedi ya... Öcalan işte bunun sorumlusunu bulmuş. Başbakan’a ‘idam’ dedirtenlerin “İslam’ı kullanan kapitalist tekelci işadamları” olduğunu söylüyor. Böylece jargona yeni bir kavram kazandırmış oluyor.
- Öcalan’ın sözleri tevile ve tefsire açık: Barış isteyen barışı, savaş isteyen savaşı buluyor... Lanet etmek isteyen için de malzeme var, umutlanmak isteyen için de... Çok yönlü yani...
- Öcalan ABD’deki Ermeni, Rum ve Yahudi lobilerinin Anadolu çıkışlı olduğunu düşünüyor... Buraya bir mim koyalım mı?
- Öcalan’a soruluyor: “Suriye Kürtlerine bir şey diyecek misiniz?” Öcalan cevap veriyor: “İki tarafla da görüşsünler, kim haklarını verirse onunla çalışsınlar”. Bir şey soracağım? ‘Oportünizm’in sözlük anlamı neydi?
- Öcalan “PKK bile beni anlamıyor” diyor... İnsanın aklına “İyi de onlar anlamıyorsa, silahlar nasıl susacak?” diyesi geliyor.
- Öcalan ‘başkanlık sistemi’ istiyor ama koşulu var: ABD’deki gibi olmalı... Denetim olsun istiyor yani... Kısacası o da ‘otoriter başkan’dan korkuyor...
- Sırrı Süreyya Önder bir senaryo yazdığı bilgisini verince Öcalan’ın cevabı çok kısa: “İyi olur”. Sinemayla başı pek hoş değil galiba...
- Tutanağı tutanın araya “çay geldi” diye yazması... Ne bileyim... Bana enteresan geldi.
- Tutanaklarda isimleri olumsuz olarak geçenler: Mehmet Metiner, Fethullah Gülen, Deniz Baykal, Birgül Ayman Güler, Mehmet Baransu ve Emre Uslu... Bana ilginç bir karışım gibi geldi.
- Herkes Öcalan’ın yakalandığında “hizmete hazırım” demesini hatırlatıp “nereden nereye” diyor ya... Belki de ‘hizmet’ budur... Ne dersiniz?
Oslo mu dediniz?
Öcalan ile BDP’li milletvekillerinin görüşme notları basına sızınca...
“Aynı Oslo gibi” diyenler oldu.
Hatta “Oslo’dan da beter” diyenler bile oldu.
Ne alakası var?
Biri bana anlatabilir mi?
Oslo: Devlet görevlileriyle PKK yetkililerinin yaptıkları ‘gizli’ bir görüşmenin notlarının sızdırılmasıydı... Şok etkisi yapmasının temel nedeni masanın bir tarafında PKK yetkililerinin, diğer tarafındaysa devlet görevlilerinin olmasıydı...
İmralı notları: Sonuçta Öcalan ile BDP’lilerin yaptıkları görüşmeden ibaret... Öcalan’ın çeşitli konulardaki görüşleri... O kadar... Bir tür ‘avukat görüşmeleri notları’ gibi... O bakımdan ‘çok yeni’ ve ‘şoke edici’ değil.
Durum bu...
Bir kez daha soruyorum:
Bunun “Oslo” ile ne alakası var?
Ve biri bana bunu anlatabilir mi?
7 maddede Melih Gökçek
BİR: Özeleştiri lügatinde yazmaz... Empati de yazmaz... “Yaptık bir hata” diye bir cümle kitabında yazmaz...
İKİ: Dostluğu da yamandır düşmanlığı da... Bu yüzden onun hakkındaki yaygın kanaat şudur: “Ne çok yakın olacaksın, ne çok uzak”.
ÜÇ: Hayata hep ‘gol atmak’ penceresinden bakar... “Yendim mi?” der... “Golü attım mı?” der... “Gol oldu mu?” der... Hiç demez ki “üç günlük dünya, değer mi hiç?”
DÖRT: Twitter kullanan 17 yaşındaki kızıyla da , CHP’nin genel başkanıyla da aynı heyecan ve aynı şevkle uğraşır... Hiç demez ki “torunum yaşındadır, azıcık bağışlayıcı olayım” falan...
BEŞ: Duygusaldır aslında... Bülent Arınç kadar olmasa da...
ALTI: İdeolojik kutuplaştırıcılıktan kazanır... Sağın nüfusça daha fazla olduğunun farkında olduğundan hep “sol kesim sizin olsun, bana sağ kesim yeter” der...
YEDİ: Afacan çocuklar gibi cedelci, yaramaz çocuklar gibi muzır, hiperaktif çocuklar gibi yorulmaz, iddiacı çocuklar gibi inatçıdır.
Antropolojidir diyenin
“Antropoloji bilimdir, Atatürk zamanında kafatasları o yüzden ölçülmüştür” diyen ünlü bilim adamı Celal Şengör’e sesleniyorum:
Madem öyledir hocam...
Sizin kafatasını şöyle bir ölçsek...
Ardından da bilimsel bir toplantıda sizi örnek olarak gösterip “İşte Celal...
Tipik bir Türk... Kafatası ölçüsü şudur, aslan gibidir,
beyaz ırktandır” falan diye teşhir etsek?
Ne dersiniz?
Bir şey daha söyleyeceğim Celal Şengör Hocam...
Antropoloji tabii ki bilimdir...
Ama bir zamanlar ırkçılığın hizmetine girmiştir...
Aksi takdirde ‘ırkçı antropoloji’ diye bir kavram neden ortaya çıksın ki?
Müslüm Baba için
Bir ‘Olmadı Yar’ söyler ki... Jilet atanları küçümseyenlere bile jilet attırır.
Bir ‘Paramparça’ söyler ki... Teoman’a bile kendini parçalattırır.
Bir ‘Gönül Dağı’ söyler ki... Neşet Baba alnından öper.
Bir ‘Haydar Haydar’ söyler ki... Uçurur...
Bir ‘Dağlarda Kar Olsaydım’ söyler ki... Mahpusta duvar olasın gelir.
Bir ‘Senden Vazgeçmem’ söyler ki... Gökteki güneşi söndüresin gelir.
Bir ‘Ah Hüseyin’im’ söyler ki... Kerbela’da susuz kalırsın.
Bir ‘Sensiz Olmaz’ söyler ki... Tanıdık kokular duyarsın.
Bir ‘Tanrı İstemezse’ söyler ki... Bütün yapraklar düşer...
Bir ‘İtirazım Var’ söyler ki... Feleğin sillesini yersin.
Paylaş