Paylaş
Denetimi bir cezalandırma aracı gibi gören, bu yüzden kendi zihniyetine yakın olan kurumları denetlemekten kaçınan yöneticiler var bu ülkede.
*
ÇÜNKÜ...
Doğru dürüst barınma imkânı sunamayan, bu yüzden yoksul çocuklarını denetimsiz yurtlara mahkûm eden yetkililer var bu ülkede.
*
ÇÜNKÜ...
Yasal olmadığı halde küçük çocukların dini yönü bulunan yurtlarda kalmalarına göz yuman anlayış var bu ülkede.
*
ÇÜNKÜ...
Konya’da çöken Süleymancı yurdunun hesabını sormamış, ondan ders çıkarmamış toplumsal yapı var bu ülkede.
*
ÇÜNKÜ...
Ölen, yanan, göçük altında kalan çocuklardan ziyade siyasi görüşlerinin kazançlarını ya da kayıplarını hesap eden insanlar var bu ülkede.
*
ÇÜNKÜ...
Yangın merdiveninin kapısını kilitleyen, bu yüzden çocuk katliamına imza atan yönetim anlayışı var bu ülkede.
*
ÇÜNKÜ...
Tedbirsizliği kader, bırakıp koyuvermeyi tevekkül, sersemliği imtihan olarak gören zihniyet var bu ülkede...
HEPİMİZİN AYNI GEMİDE OLDUĞUNDAN EMİN MİYİZ?
BİR memlekette bir kısım insan...
Kafayı yemiş gibi...
- “Ekonomik kriz çıksın, sürüneyim, yeter ki bunlar gitsin” diyorsa...
- “Aç kalmaya razıyım, yeter ki gidişlerini göreyim” diyorsa...
- “Dolar yükselsin, param erisin, yeter ki bunlar kaybetsin” diyorsa...
O memleketin memleket olma özelliği kalmamış demektir. “Biz hangi ara bu denli nefret eder olduk” ya da “Biz hangi ara bu denli nefret edilir olduk” sorularının bile akıllara gelmediği bir ülkede...
“Hepimiz aynı gemideyiz” sözünün herhangi bir karşılığı olabilir mi?
*
Biz galiba...
- Okyanusun tam ortasında çırpınan...
- Çırpınırken tam ortadan ikiye ayrılan...
- Ve iki parçası da aynı anda batan...
Bir gemideyiz.
NE DEĞİŞTİ
“TÜRKÜ yine o türkü, sazlarda tel değişti/Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti” demiş Neyzen Tevfik.
*
“Kısa Türkiye tarihi” gibi bir şey bu şiir.
Gerçekten de Türkiye’de...
- Türkü hep aynı kalıyor, sadece sazlarda tel değişiyor.
- Yumruk hep aynı yumruk oluyor, sadece el değişiyor.
BABADAN İKİ OĞULA MUHTEŞEMDİLER
BABA NECDET TOSUN
Türkiye’nin en karakterli karakter oyuncusuydu... Siyah-beyaz filmlerimizin tonton aşçısıydı... Bir filmde Hulusi Kentmen fabrikatör, Cevat Kurtuluş uşak, Necdet Tosun aşçı ise... O film tadından yenmez olurdu... Erken yaşta göçtü bu diyardan...
*
KARDEŞ GÜRDAL TOSUN
“Bir Demet Tiyatro”daki bütün tipleri severdim ama “Tombalak”ın yeri bambaşkaydı... Şaşkın bakışlarıyla, tombulsu naifliğiyle, çekirdek çitlemesiyle falan... Bambaşkaydı...
Çok ama çok genç yaşta veda etti hayata...
*
VE ERDAL TOSUN
Hem itimat telkin eden bir adamdı hem de büyük oyuncu... Bütün büyük oyuncular gibi o da canlandırdığı tiplerle özdeşleşti... Babasının kutlu mirasını, kardeşinin güzel anılarını sırtladı... Ve o da erken yaşta göçüp gitti.
HÂŞÂ... SÜMME HÂŞÂ
PROF. Musa Kazım Arıcan, Yeni Şafak’ta yayınlanan “İslami Açıdan Başkanlık Sistemi” başlıklı makalesinde şunu yazmış:
“Başkan, aynı zamanda, tüm insanlığı ve mahlûkatı yaşatmak isteyen, insana can veren, ruh üfleyen, yeni bir diriliş muştulayan Diriliş Başkanı olacaktır.”
*
Sadece dört şey söylemekle yetineceğim:
*
- BİR: İnsanlığı ve mahlûkatı yaşatmak hadi neyse de can vermek ve ruh üflemek Allah’a mahsustur. Bu profesörün derhal “hâşâ, sümme hâşâ” demesi gerekir.
*
- İKİ: Bu profesör, bize demokratik başkanlık sisteminin “başkan”ı yerine FETÖ’cülerin “kâinat imamı” dedikleri şeyi mi tarif ediyor? Bu işte bir FETÖ’cülük mü var yoksa?
*
- ÜÇ: Eğer başkanlık sistemi savunusunda çıta buralara vardırılırsa... Bu durum, başkanlığı savunarak göze girmek isteyenler açısından bir haksızlığa yol açmış olmuyor mu?
*
- DÖRT: Hadi diyelim ki yanlışlıkla Tayyip Erdoğan değil de mesela İlker Başbuğ gibi bir isim başkan seçildi. Bu profesör, yine de “ruh üfleyen, can veren” falan diyecek mi?
BİR KULAK VERİN DERİM
- MÜMİN SARIKAYA: “Ben Yoruldum Hayat” adlı şarkısı herkesi mahvediyor, perişan ediyormuş... Ben yeni keşfettim, siz geç kalmayın.
- KALBEN: Adındaki zorlamaya bakıp önyargıyla yaklaşıyordum. Bir dinledim, bütün önyargılarım parçalandı. Siz de dinleyin, varsa önyargılarınızı parçalayın.
MAHALLEMİZDEKİ KEDİ KOLONİSİNİN İKİ YENİ ÜYESİ
- ZİFİR: Mahallemizin kedisever ailesinin en yeni üyesi... Adını renginden aldı. Uzaktan bakıldığında sadece iki parlak gözü görülüyor. Sanki Latif Demirci çizmiş gibi... Karikatür gibi yani... Kediden ziyade bir oyuncak... Öyle uğurlu ki kerata, “Kara kedi uğursuzluk getirir” diyen şom ağızlılara her Allah’ın günü kapak yapıyor.
*
- ZAKİR: Kardeşimin evine yerleşti... Adını Said-i Nursi’nin kedisinden aldı... Biraz sofu, zikretmeyi pek seviyor. Mazlum bir hali var. Yabancılara güvenmiyor. Yalnızlık seviyor. Hilebaz değil ama oyunbaz. Felsefe ve matematik meraklısı... Coğrafyadan hiç çakmıyor. Bir lokma bir hırkacı... Enfes mamalara bile yüz vermiyor.
Paylaş