Paylaş
Şuydu:
“Nerede bu devlet?”.
*
- Tamam... O depremin çapı çok daha büyüktü.
- Tamam... O depremin etkilediği nüfus çok daha fazlaydı.
- Tamam... O depremde çok daha fazla bina yıkılmıştı.
- Tamam... O depremle bu depremi mukayese etmeyelim...
Hepsine tamam.
*
Ama o depremde...
Devletin en az üç gün kafayı kaldıramadığı da buz gibi bir gerçektir.
*
Bu son depremde hiçbirimizin aklının ucundan bile geçmedi “Nerede bu devlet” sorusu...
Çünkü bu soruya fırsat verilmedi.
*
- İçişleri Bakanı Süleyman Soylu...
- Sağlık Bakanı Fahrettin Koca...
- Şehircilik Bakanı Murat Kurum...
Kabinenin bu üç önemli bakanı, depremin hemen ardından bölgeye gitti.
Öyle yalandan bir-iki inceleme yapıp dönmek üzere değil, kamp kurmak üzere gitti.
*
Bugün beşinci gün ve bakanlar hâlâ bölgedeler.
Sorunları yerinde çözüyorlar, ihtiyaçları yerinde tespit ediyorlar, koordinasyonu yerinde yapıyorlar, acil durumlara yerinde müdahale ediyorlar.
Kamuoyunun bilgilendirilmesinde de yine bu üç bakan, aktif rol oynuyor.
*
Bu olayın geleceğe kalacak tarafı ise şudur:
*
Bakan Soylu, Bakan Koca ve Bakan Kurum’un bu gayretinden sonra...
Türkiye’ye hangi iktidar gelirse gelsin...
Bu tür felaket durumlarında en az üç bakanla felaket bölgesine kamp kurulması şart olacak.
ÜÇ MADDEDE BAKIŞIM: HÜKMEN ŞEHİT MESELESİ
- MADDE BİR: Afetlerde, yangınlarda, depremlerde ölenlere dini açıdan gerçekten “şehit” denir mi? Bilmiyorum. Hadislere dayandırılıyor ama o hadislerin sıhhat derecesi hakkında bir fikrim yok. Biraz kültürel ve folklorik bir tutum gibi geliyor bu bana. Dinde yoksa ve sonradan uydurulduysa bile... Güzel bir uydurma. Yakınlarını kaybetmiş insanlar için güzel bir teselli... Ben bu hükmü, “İnşallah öyledirler” temennisi olarak algılıyorum.
- MADDE İKİ: Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Elazığ depreminde ölenlerle ilgili olarak “hükmen şehit” demesi, galiba böyle bir temennidir. “Öldüler, şehit oldular, aman da ne iyi oldu” tarzı bir yaklaşım değil... “Öldüler, kaybettik, inşallah şehit olmuşlardır” tarzı bir yaklaşım. Böyle bir tutumda hiçbir sakınca yok... Depremde vefat etmiş insanların yakınları için güzel bir teselli cümlesi... O kadar. Büyütmeye gerek yok.
- MADDE ÜÇ: Ama bu tutum, tabii ki kaderciliğe yol açmamalı... Ölenlerin ardından “hükmen şehit” demek, depreme karşı önlem almamanın gerekçesi olmaz, olamaz. Depreme karşı her türlü önlemi almak, bildiğim kadarıyla dinin de talep ettiği bir şey... Din, önlem alınmasını teşvik ediyor diye biliyorum ben. Kısacası olay şudur: Önlem de alınmalı, şehit de ilan edilmeli... Bir sakıncası yok.
KENDİMİ ÇİN'DEN GELEN UÇAK YOLCUSU GİBİ HİSSEDİYORUM
ÜST solunum yolları enfeksiyonu vurdu beni.
Üç dakikada bir sekiz kez hapşırma, bir bitkinlik hali falan...
“Aman bize de bulaştırırsın” diyerek uzaklaştı çevremdekiler.
Masamda zencefiller, hatmi çiçekleri, portakal kabukları...
*
Bir empati fırsatı yakaladım buradan...
Çin’den gelen uçak yolcularının ne hissettiğini çok ama çok iyi anlamış durumdayım.
KOBE İÇİN BİR ŞİİR DENEMESİ
SEN gelirdin aklımıza çöp sepetine basket yaparken bile
Gittin giderken götürdün 90’lardaki masumiyetimizi bile
Sana mı yanalım üzerine titrediğin o küçük kızına mı?
Zaten depremden efkârlıydık yapmayacaktın bunu bize Kobe...
ÇEMBERİMDE GÜL OYA
ÖYLE hüzünlü, öyle romantik, öyle duygusal başlıyor ki türkü...
Hele bir de Selda Bağcan söylüyorsa!
Hemen moda giriyorsunuz.
İçleniyorsunuz, hüzünleniyorsunuz, ilerilere doğru bakıyorsunuz.
*
Fakat türkü biraz ilerleyince...
Küt diye şöyle bir dize giriyor devreye:
“Dümbeleği çala çala yoruldu bileklerim”.
*
Hay bin kunduz!
MÜMKÜNDÜR!
- Hem depremde ölenlere üzülmek hem de Kobe Bryant’a üzülmek... Mümkündür!
*
- Hem zengin olmak hem de yardım kampanyası düzenlemek... Mümkündür!
*
- Hem muhalif olmak hem de AFAD için “Helal olsun” demek... Mümkündür!
*
- Hem iktidar yanlısı olmak hem de depreme hazırlığı sorgulamak... Mümkündür!
*
- Hem üzülmek hem de üzüntüyü sosyal medyada dile getirmemek... Mümkündür!
*
- Hem yardım etmek hem de yardımı göstermemek... Mümkündür!
*
- Hem azılı taraftar olmak hem de dürüst olmak... Mümkündür!
*
- Hem olumsuzu görmek hem olumluyu görmek... Mümkündür!
*
- Hem iktidar yanlısı olmak hem de muhalefeti takdir etmek... Mümkündür!
*
- Bir siyasetçiyi hem kıyasıya eleştirmek hem de övgüye boğmak... Mümkündür!
TEOMAN’IN TALİHSİZLİĞİ
TÜKENMİŞLİK sendromu denilen illete sadece Meryem Uzerli yakalanabilirmiş gibi geliyordu bana...
Meğer Teoman da yakalanabiliyormuş.
*
Fakat şöyle bir durum var:
“Tükenmişlik sendromuna yakalandım” diyen Teoman’a pek inanan yok.
Neden?
Çünkü çok kuvvetli bir şekilde “Müziği bırakıyorum” dedikten sonra müziğe devam etmişti ya, ondan.
Paylaş