Paylaş
Sekiz aylık hamileydi.
Afrika’da sıtma tedavisi üzerine bilimsel çalışmalar yapıyordu.
Yanında kocası vardı, üzerinde sırt çantası.
Nairobi’de bir alışveriş merkezinde dolaşırken...
El Kaide militanları tarafından kurşunlanarak öldürüldü.
*
Fakat işte gelin görün ki...
Elif Yavuz için...
-Mektuplar okunmadı.
-Gözyaşları dökülmedi.
-“Ey El Kaide” diye haykırılmadı.
-“Üstelik kadın hamile” bile denmedi.
-Kampanyalar yapılmadı.
-Devlet katları “Elif... Elif...” diye inlemedi.
-“Bu ne barbarlıktır” diye çıkışılmadı.
-“Masum insanları katleden bu insanlık düşmanlarını kim durduracak” diye sorulmadı.
-“Dünya neden ayağa kalkmıyor? Bu nasıl insanlık?” diye çıkış yapılmadı.
-“Sen nasıl Müslümansın ya” diye azarlama söz konusu olmadı.
-“Gün gelir bu zalimliğin hesabını soracak bir Musa gelir” diye mazlumların yüreklerini ferahlatacak bir müjde verilmedi.
-“Masum insanları öldürerek mi cihat yapıyorsun? Bari cihadın adını kirletme” diye ayar çekilmedi.
*
Demek ki neymiş:
Yeryüzünün vicdanı olmak iddiası, eğer içselleştirilmemiş bir iddia ise her an çökebilirmiş.
Gerici, yobaz falan
“GERİCİ” denilince aklına takke, tespih...
“Yobaz” denilince aklına cüppe, sarık mı geliyor?
O zaman şu söyleyeceklerime bir kulak ver:
*
-Bir dini, bir inanış biçimini aşağılamak için “gerici”, “yobaz” gibi sıfatlar kullanıyorsan sen gericinin de, yobazın da dik alasısın.
-Bir inancın, bir düşüncenin, bir ideolojinin “ileride” ya da “geride” olduğunu belirleme tekelinin kendi elinde olduğunu düşünecek kadar küstahsan sana rahatlıkla yobaz diyebiliriz.
-Dini tema kullanan bir siyasetçiye “yobaz” ya da “gerici” dersen... Dini tema kullanan herkese nasıl baktığını açık etmiş olursun... Bu da senin en azından pek de akıllı olmadığını gösterir.
-Dini tema kullanan siyasetçiye “Dini istismar ediyor” demek varken, “Tercihlere saygı duymuyor” demek varken, “Laik bir ülkenin siyasetçisi gibi davranmıyor” demek varken... “Yobaz” ya da “gerici” diyorsan yaptığına din düşmanlığı denir.
-Herhangi bir dini tema gördüğünde “yobaz” ya da “gerici” sıfatlarını yapıştırmakta tereddüt etmeyenler, istedikleri kadar kravat taksınlar: Yobazlıktan ya da gericilikten kurtulamazlar.
-“Yobaz” ya da “gerici” sıfatları, eleştiri kapsamına girmez, aşağılama kapsamına girer... Eleştirmek yerine aşağılamayı tercih eden şahıs da yobaz ya da gerici kapsamına girer.
-Kaba softalık ya da ham yobazlık her türden ideolojinin, inanışın, düşüncenin, yaklaşımın içinde bulunabilir.
İran’dan bir ‘Stratejik Derinlik’ kitabı bekliyoruz
DAHA düne kadar uluslararası alanda İran süper yalnız bir durumdaydı:
-Mesela Suriye’den sonra hedef İran idi...
-Mesela herkeslerin dilinde “uranyum zenginleştirmesi ve İran” konusu vardı.
-Mesela ABD, İran’ın baş düşmanı idi...
-Mesela İran nükleerden acayip köşeye sıkıştırılıyordu.
-Mesela İran dendiğinde akla “Ha vuruldu ha vurulacak” cümlesi geliyordu.
-Mesela değerli olup olmadığı bilinmez ama dünyada “İran yalnızlığı” diye bir olgu söz konusuydu.
Kısacası daha düne kadar...
İran dünyanın “kurbanlık kuzu”su idi...
*
İran bu durumdayken...
Türkiye ise bölgenin parlayan yıldızıydı.
Oyun kuruyor, racon kesiyor, arabuluculuklar yapıyor, yol gösteriyor, herkesle konuşabiliyor olmanın hazzını yaşıyor, sınırları kaldırıyor, ağabeylik yapıyor, yol gösteriyor, her yere gidebiliyordu falan.
*
Ne olduysa oldu.
Çok kısa bir süre içinde...
-İran kendisine çizilen o dar çerçeveyi parçalayıp atmayı başardı: Adamlar neredeyse Obama ile kanka olacaklar.
-Türkiye ise kendisine çizilen o bol çerçeveyi daralttıkça daralttı: Sınır komşuları arasında neredeyse konuşacak ülke bulamayacak.
*
Keşke İran Dışişleri Bakanı, “Hakiki Stratejik Derinlik” adını koyacağı bir eser kaleme alsa da...
Hepimiz o kitabı okuyup “bu işler nasıl oluyormuş” öğrensek.
Özal’ı kim yemek istedi?
TUTTURMUŞLAR.
Diyorlar ki:
-Turgut Özal’ı yemek istediler.
-Tıpkı Erdoğan’ı yemek istedikleri gibi...
*
Turgut Özal’ı kim yemek istedi Allah aşkına?
-Eşlerini “papatya” yapan İstanbul’un anlı şanlı işadamları mı yemek istedi?
-Sürekli Özal’ı yazıyor diye adı “özköşk”e çıkan Ertuğrul Özkök mü yemek istedi?
-Özal’la iki dakika görüşmek için kapısında yatan müteahhitler mi yemek istedi?
-Özal’ın gözüne girmek için atmadık takla bırakmayan bürokratlar mı yemek istedi?
-Semra Hanım’ın hoşuna gitsin diye Lale Devri’ni canlandıran para babaları mı yemek istedi?
-Demirel’leri, İnönü’leri vetolayıp Özal’ın önünü açan Kenan Evren mi yemek istedi?
-En yakın arkadaşı olduğu ABD Başkanı Baba Bush mu yemek istedi?
-Avrupalı dostları mı yemek istedi?
Kim yemek istedi kardeşim Turgut Özal’ı?
*
Turgut Özal dönemini yaşamasak yutturacaklar.
Allah’tan yaşadık da yemiyoruz.
Önemli olan kalp açıklığı
BURSA’da devletin hazırladığı bir raporda Roman vatandaşlarımıza ağır suçlamalarda bulunulmuş.
*
-E hani “Roman açılımı” yapmıştık?
-E hani Kibariye, Başbakan Erdoğan’a “Olay adamsın anacığım” demişti?
-E hani o açılım bir devrimdi?
-E hani Romanlar açısından artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
*
Demek ki neymiş?
Sen istediğin kadar açılım yap.
Kafaları ve kalpleri açamadığın sürece nafile...
Paylaş