Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’ına devletin üst düzeyi, Erbakan’ın vefatı dolayısıyla abartısız ve özenli bir ilgi içinde... Ne güzel!
- MHP Lideri Bahçeli ile CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Erbakan’ın vefatını haber alır almaz programlarını yarıda kesip Erbakan’ın evine koşmuş. Fotoğraflara bakıyorum: Her iki lider de ellerini açmış dua ediyor. Ne güzel!
- Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner, Erbakan için bir taziye mesajı yayınlamış. Bir tür 28 Şubat’ın özrü gibi... Ne güzel!
- Erbakan’ın siyasi hayatında en fazla çatıştığı isim Süleyman Demirel, Erbakan’dan kısa bir süre önce helallik aldığını söylemiş. Ne güzel!
- 1980 öncesi Erbakan tarafından kıyasıya eleştirilen eski bakanlardan İsmet Sezgin, Erbakan’ın kendisine hediye ettiği kravatı anlatıyor, büyük bir şefkatle... Ne güzel!
- En azılı Erbakan karşıtları bile “Merhumu iyi bilirdik” diyorlar. Ne güzel!
- TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “Yaşayan en eski başkanımızı kaybettik” diyerek vefa örneği sergiliyor. Ne güzel!
- Ölümün üzerinden bir saat bile geçmeden “Oylar size mi gider?” sorusuyla muhatap olan Numan Kurtulmuş, “Şimdi bunun zamanı değil. Şimdi acımız var” diyerek şahane bir cevap veriyor. Ne güzel!
- Biricik karikatüristimiz Latif Demirci, Erbakan’ı bir tepsi kadayıfla gökyüzünde bir melek olarak çizmiş. Ne güzel!
- Eski bakanlardan Agâh Oktay Güner, Erbakan’ın naifliğini vurgulayan güzel bir hapishane anısı anlatmış. Ne güzel!
- Zaman’da Ahmet Turan Alkan, nefis bir Erbakan yazısı yazmış. Ne güzel!
- Milliyet’te Taha Akyol, en soğukkanlı ve en bilimsel Erbakan analizi yapmış. Ne güzel!
- Milliyet’inden Akşam’ına, Sözcü’sünden Yeni Çağ’ına gazetelerimizde bir tane bile incitici, saygısız, cenaze ortadayken yapılmaması gereken adapsızlık yok. Ne güzel!
- Televizyon kanallarımız “Türkiye’nin başı sağ olsun” havasını en baştan beri zerre kadar bırakmadı. Ne güzel!
- Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert, yazısına “Hepimiz Erbakan’ın paltosundan çıktık” diye süper bir başlık atarak hakkı teslim etmiş. Ne güzel!
Noktası, virgülü dahi gerçeği yansıtmayan bin türlü uydurma detayla süslü oya gibi işlenmiş bir haber... Yalancılığın daniskası. Aklın ucundan bile geçmemiş bir olayın ballandırılması...
Ve bunların hepsi unutuldu gitti ama bu yalan hariç.
Artık nasıl bir yalansa, bugün bile her gittiğim yerde “çapkınca bir gülüş” eşliğinde ve arsız bir cüretkârlıkla “Bir şey soracağım... Siz gerçekten de Erbakan’ın kızını istemiş miydiniz? Hi hi hi...” diye soruluyor. Her fırsatta yalanladım, her fırsatta “Ayıp oluyor ama” dedim, her fırsatta “Yok öyle bir şey” dedim ama nafile!
Öyle güçlü bir fitneye, öyle tahrik edici bir fesada, öyle silinmez bir gıybete maruz kalmış olmalıyım ki, sanırım mezara kadar beni takip edecek.
Bir tek dileğim var: Allah, beni bu işe bulaştıranların başına da bu türden bir bela açsın. Amin.
Erbakan’a dair iki husus
Erbakan, “Kanlı mı kansız mı olacak” demişti. “Patates dini” lafını da etmişti. Ama “İmam hatipler arka bahçemiz” dememişti. Bu cümlenin öyküsü şöyle: Erbakan karşıtı bir siyasetçi, “Erbakan imam hatiplileri arka bahçesi olarak görüyor” demişti. Bu söz, döndü dolaştı “Erbakan imam hatipler arka bahçemiz dedi” şekline dönüştü.
İTİBARSIZLAŞTIRMA
Bugünlerde sıkça işittiğimiz bir laf oldu “itibarsızlaştırma” lafı. Çok duyuyoruz. Herkes “itibarsızlaştırma operasyonları” falan diyor. Oysa itibarsızlaştırmanın kralı, vaktiyle Erbakan için yapılmıştır. Adını “Abdestsiz namaz kıldı”ya çıkardılar. “Kadın eli sıkmaz” diye haberler yaptılar. Karikatürize ettiler. Acımasızca itibarsızlaştırmaya çalıştılar Erbakan’ı.
Beyaz çorap destanı
SENE 1996. Mevsimi hatırlamıyorum.
Erbakan’ın Başbakan olduğu gün...
O günlerde Kanal 7’deyim.
Bir haber uçuyor bize:
Bu akşam Erbakan Hoca, evinde size özel bir röportaj verecek. Programa eşi, çocukları ve damadı da katılacak.
Boru değil. Başbakan’la ilk röportajı biz yapacağız. Heyecan dorukta tabii ki...
* * *
Yaş 28. Saçlar simsiyah... Sakallarda tek bir ak yok. Filinta gibiyim yani. (Atma Ahmet Hakan! Biz senin filintalığını da biliriz... Neyse.)
Henüz takım elbiseye alışmamışım, ceketin kolları uzun. Ayağımda uğursuz bir beyaz çorap ve Erbakan ailesinin uzattığı siyah terlik... (Hoca’nın evine ayakkabıyla girilir mi hiç?)
Henüz ustalaşmamışım. (Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısında bacak bacak üstüne atarak sergilediğim o rahatlıktan tabii ki eser yok.)
O günlerde hepimiz aynı davanın insanlarıyız: Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan falan.
Programı o zaman sakallarını henüz kesmemiş olan Zahid Akman’la birlikte sunuyoruz.
Hey gidi günler hey!
* * *
Geçen akşam Kanal 7’nin yan kuruluşu olan “Ülke TV”de, Erbakan’ın vefatı münasebetiyle 17 yıl önce yapılan bu program yeniden yayınlanmasın mı?
Beş dakika bile bakamadım programa.
Gözlerim ayağımdaki beyaz çorap ile hayli tuhaf duran terliğe, kolu uzun ceketime, çizgili gömleğime, yere düşürüp bir türlü alamadığım sersem kalemime takıldı kaldı.
Sorularım acemi, duruşum özgüvensizdi...
Yüzüme sonradan yerleştirebildiğim ve beni korunaklı kıldığına inandığım muziplikten henüz bir işaret bile yok!
“Aman Allah’ım!” dedim ve derhal kapattım televizyonu.
* * *
Ama kör olası Twitter’ın ağzı torba değil ki büzesin.
Bir geyik, bir kıyamet... Sormayın gitsin.
Şakrak dostlar, ironiye tavan yaptırmışlar.
“Vay... Beyaz çorabını sevsinler senin” diye inceden laf çakmalar.
“Beyaz giyme toz olur” diye kafa bulmalar.
Yeni mahalle “Şok olduk vallahi” diyor, eski mahalle ise, “İşte görün Ahmet Hakan’ınızı” diye fitleme yapıyor.
Arkadaşların her biri Marc Jacobs kesilmiş, saydırıyorlar da saydırıyorlar.
* * *
Ne derdi bu tür durumlar için Ali Saydam?
Şunu derdi: “Kriz yönetimini harekete geçir”.
Ben de öyle yaptım.
Aklına güvendiğim bir dostumu aradım. Dedim ki: “Beyaz çorap krizi çıktı, sence ne yapmalıyım?” Kahkahalar eşliğinde “Ben o zamanlar Michael Jackson’ı taklit ediyordum diyerek bu işten sıyrılabilirsin” dedi.
Berbat bir öneriydi. Dikkate almadım.
Hemen başka bir dostumu aradım ve aradığımı onda buldum.
Dostum, “Şunu söylersen kurtarırsın” dedi ve repliği verdi.
Şöyle demeliymişim:
“Yahu kardeşim, ben ‘Geçmişte York Dükü’nün oğluydum, kırantalıkta kimse elime su dökemezdi’ diye hava mı attım da çıkmış ‘Beyaz çoraba bak’ diye mavra çekiyorsunuz”.