Paylaş
Kendisini hiç bu kadar sert, hiç bu kadar öfkeli, hiç bu kadar keskin, hiç bu kadar net, hiç bu kadar kararlı görmemiştim.
Çok ağır kelimeleri, çok kızgın bir şekilde söylüyordu...
“Atara atar/Gidere gider” yapar gibiydi.
Bizim “Aman Kemal Bey, ağzımızın tadını kaçırmasanız” falan türü gevelemelerimize karşı da öfkeliydi:
“Ne ağzı, ne tadı kardeşim! Memlekette fiilen darbe oldu... Bizden artık kibarlık, nezaket falan beklemeyin.”
Biz “Ama niye ‘önüne yatar’ dediniz, keşke demeseydiniz” falan dedikçe...
“Dedim. Yine diyeceğim. Daha fazlasını diyeceğim. O kadar” tavrını koydu.
Biz “dokunulmazlıkların kalkmasına evet diyorsunuz, sizi hapse atarlar” falan dedikçe...
“Atsınlar kardeşim. Gireriz hapse... Bedel ödenecekse öderiz” dedi.
Kelimeleri hep tartarak söyleyen...
“Cumhurbaşkanı ile polemiğe girmem” diyen...
Nezaketi asla elden bırakmayan...
Kutuplaşmaya katkı sağlamamak için elinden geleni yapan...
Yanlış anlaşılmaktan ödü patlayan...
Mülayim tutumdan zerre ödün vermeyen...
Kemal Bey gitmiş...
Yerine...
Sert, hem de aşırı sert bir Kemal Bey gelmişti.
Tarafsız Bölge’de Kemal Bey’e birlikte sorular sorduğumuz gazeteci arkadaşlar İsmail Saymaz, Nedim Şener ve Erdem Gül’le program sonrası laflıyorduk.
Dedim ki:
“Eski Kemal Bey bana hitap ediyordu... Ama yeni Kemal Bey pek bana hitap etmiyor... Ancak yine de şunun farkındayım: Ölçü ben olamam. Zira benim sevdiğimi ahali sevmez, ahalinin sevdiğini ben sevmem.”
BİR HAKKI TESLİM
HAKKINDA iki satır eleştiri yazısı yazdığımız politikacının selamı sabahı kesip küsüverdiği bir ortamda...
Hakkında yazdığım onca eleştiriye rağmen...
Kemal Kılıçdaroğlu, Tarafsız Bölge’ye gelmekten kaçınmadı.
Hakkını teslim ediyor ve takdirlerimi ifade ediyorum.
'DÜŞTÜ' DEĞİL 'ATILDI'
HABERLERDE hep aynı klişe cümle:
“Kilis’e roket düştü.”
Tıpkı “bayan değil kadın” diye düzeltir gibi...
“Düştü değil atıldı” diye düzeltmek istiyorum.
FİLOZOF GİBİ BİR ADAM: ÖZGECAN'IN BABASI
KIZI hunharca katledilmiş.
Herkes “Allah kimseye böyle acı vermesin” diye dua ediyor.
Ancak kimselere verilmemesi gereken acıyı tatmış bu adam, nasıl da bambaşka bir tondan konuşuyor!
Öyle dervişane, öyle olgun, öyle güzel, öyle etkileyici konuşuyor ki...
Başını sessizce öne eğmek dışında yapacak bir şey bulamıyorsun.
Ne mi konuşuyor?
Mesela...
Kendisi hakkında “Ben onun kadar mezhebi geniş değilim” diyen Cansel’in babasıyla ilgili şunu söylüyor:
“O beyefendinin kaldırabileceği yük demek ki biraz ağır gelmiş. Ona da sabırlar diliyorum, metanetler diliyorum.”
Mesela...
Kızının katilinin cezaevinde öldürülmesiyle ilgili olarak şunu söylüyor:
“Sevindim desem yalan söylemiş olurum. Üzüldüm desem yine yalan söylemiş olurum.”
Mesela...
Kızının katiline yatacak mezar yeri bulunamamasıyla ilgili olarak şunu söylüyor:
“Onu affedecek kuvveti kendimde bulamıyorum. Ya bir dağ başına ya bir ovaya... Gömülmesi gerekiyor. Gitsin herkes okusun, dua etsin demiyorum. Ama Allah rahmet eylesin diyorum.”
Mesela...
“Bu tür katiller öldürülmeli” yaklaşımıyla ilgili olarak şunu söylüyor:
“Bu dünyada kalbinde kötülük taşıyan sadece üç insan olsaydı, bu üç insanın yok edilmesiyle dünya kurtuluşa ererdi. Ama öyle değil. Çok var böyle insanlardan. Bunların hepsini öldürelim mi? Ne yapalım?”
Sadece şunu söylemek isterim:
Ben de sizin gibi bu filozof gibi adamla oturup saatlerce sohbet etmek isterdim.
(NOT: Cansel’in babası, Ayşe Arman’a yaptığı açıklamada Özgecan’ın babasından özür diledi.)
HANGİ DEMİRTAŞ?
SELAHATTİN Demirtaş’ın buralarda söylediği şunlardı:
Direniş, kahramanca bir destan yazıyor.
Hendek, çukur diye küçümsemeye çalışanlar dönüp tarihe baksınlar.
Selahattin Demirtaş’ın Almanya’da söylediği ise şunlar oldu:
Biz demokratik bir partiyiz ve şiddetin her türlüsünü reddediyoruz.
Hendek savaşları, kamu güvenliğini tehdit etti ve şiddeti tırmandırdı.
Soruyorum:
Biz hangi Selahattin Demirtaş’a inanacağız?
KEŞKE TERÖRİSTLERİ SEVİNDİRMESEYDİK
NE denmişti bize?
Şu denmişti:
“Teröristleri sevindirmeyelim... Programlarımızı bozmayalım... Kutlamalarımızı yapalım.”
23 Nisan törenleri terör gerekçesiyle iptal edilince...
“Keşke teröristleri sevindirmeseydik” dedim.
NE OLDU ONA?
BİR Rabia vardı, ne oldu ona?
Bir dört parmaklı işaret vardı, ne oldu ona?
Bir Muhammed Mursi vardı, ne oldu ona?
Bir Firavun Sisi vardı, ne oldu ona?
Bir İhvan vardı, ne oldu ona?
Bir Mısır darbesi vardı, ne oldu ona?
Bir “darbecilerle asla görüşmeyiz” vardı, ne oldu ona?
Paylaş