Paylaş
Sabah mahmurluğuyla afişe maruz kalan Ankaralılar, sanırım şu iki şeyden birini düşünmüştür:
BİR: Galiba Ankara’ya deniz geldi.
İKİ: Herhalde “Minnettarız” adlı yeni bir film vizyona girdi.
Fakat hayır!
İkisi de değil.
Bu afiş, “şımarık” İsrail’e diz çöktüren Başbakan Erdoğan’a Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal minnet duygusunu ifade etmekte.
* * *
Afişe şöyle bir bakalım:
- Başbakan Erdoğan’ın alabildiğine muzafferane bir fotoğrafı...
- Netanyahu’nun alabildiğine antipatik bir fotoğrafı...
- Arkada bir “transatlantik” edasında Mavi Marmara...
- Ve kocaman bir “Minnettarız” başlığı...
Gerçi fona bir “Obama silueti” kondurulmamış ama olsun.
Ne de olsa Türk Türk’e Türk propagandası yapıyor.
* * *
Ben yine de Melih Başkan’a “minnettarım”...
Şu üç nedenden dolayı:
BİR: “Özür günü resmi tatil edilsin” talebinde bulunmadığı için...
İKİ: Avrupa Birliği olayında olduğu gibi gündüz vakti Ankara sokaklarında havai fişek patlatmadığı için...
ÜÇ: Mehteran Birliği’ne Kızılay’da konser verdirmediği için...
Yiğit’in işi her geçen gün daha da zorlaşıyor
YİĞİT arkadaş, bütün cesaretini toparlayıp “Başbakan Erdoğan benim atamdır” dedi.
“Tamam” dedim, “Bitti bu iş... Bu bir zirvedir ve bunun üstüne çıkılamaz”.
Fakat heyhat!
Gün geçmiyor ki bunun üstüne çıkılmasın sayın seyirciler...
Yepyeni ataklar geliyor.
* * *
İşte bakın:
Ankara sokakları “Minnettarız” başlıklı afişlerle donatıldı.
Bu yetmezmiş gibi...
İnşaatçı bir işadamı...
Başbakan Erdoğan’ı “Nobel Barış Ödülü”ne aday gösterdi. (İşadamının “inşaatçı” olmasıysa “cuk” oturmuş).
* * *
Daha önce söylemiştim, yine söylüyorum:
Bundan sonrasını Yiğit kardeşim düşünsün...
Artık İstanbul sokaklarını “Ağamsın sen paşamsın sen” afişleriyle mi donatır, yoksa Başbakan Erdoğan’ı Pulitzer’e mi aday gösterir?
Bilemeyeceğim.
Ama bildiğim bir şey var:
İşi her geçen gün daha da zorlaşıyor.
Koray
RADİKAL’in solcu yazarı Koray Çalışkan, Akşam gazetesine verdiği röportajda benim için, “Türk solunun en güçlü kalemi” demiş.
Estağfurullah!
Asla layık değilim böyle bir sıfata...
Yoksa şeref kabul ederim.
* * *
Bu arada...
Eğer kabul ederse...
Ben de Koray Çalışkan’ı, “Türk sağının en güçlü kalemi” ilan etmek isterim.
‘Survivor’ vs. ‘Popstar’
- SURVIVOR’da Acun hep çok kazanır, Popstar’da Osmantan hep az kazanır.
- Survivor’da hiç kimse başat aktör değildir, Popstar’da tartışmasız bir “Bülent Abla otoritesi” vardır.
- Survivor’da kaslı kavga iş yapar, Popstar’da gizli entrika iş yapar.
- Survivor açlıkla terbiye eder, Popstar Serdar Ortaç’la...
- Survivor’da Duygu hepimizi sinirden öldürecek gibi... Popstar’da “Bülent Hanım”, Burcu’yu dövecek gibi...
- Survivor’ın mazlumu Erhan’dır... Popstar’ın mazlumu Orhan Baba’dır...
- Survivor’da Bennu yeterince çılgın değil... Popstar’da Demet yeterince çılgın değil...
- Survivor’ın eski elektriği yok... Popstar’ın eski tadı yok...
Zamanın ruhuna uymak isteyenlere tavsiyeler
- “BIJΔnin anlamını öğrenin.
- Acilen bir “Diyarbakır gezi rehberi” edinin...
- “Beyaz Kürtler” nitelemesini kullanmaya başlayın.
- İdris Naim Şahin’i unutun.
- “MHP işlevsiz kalacak” saptamasını daha sık yapın.
- Derhal bir “âkil insan listesi” çıkarın.
- Kişisel kavgalarınız için bile “barış süreci” başlatın.
- Sırrı Süreyya ile ahbap olmaya çalışın.
- Hasan Cemal’den “Hasan Abi” diye söz edin.
Susmak tavırmış
CHP’nin önemli isimlerinden Haluk Koç, kendilerini “Susuyorsunuz” diye eleştirenlere şöyle cevap vermiş:
“Bazen susmak da bir tavırdır”.
* * *
Doğrudur...
Bazen susmak da tavırdır.
- Mesela iki sevgiliden biri susuyorsa tribal bir tavır koymuş olur.
- Mesela kendisine saldıran köşe yazarına cevap vermeyen bir köşe yazarı susarak tavır koymuş olur.
- Mesela iki dost arasındaki tartışmada haklı olduğunu düşünen taraf, susarak haklılığını pekiştirmiş olur...
*
Fakat...
Memleketin anamuhalefet partisi, memleketin en can alıcı sorunuyla ilgili olarak son 30 yılın en radikal adımlarının atıldığı günlerde...
Konuşmak yerine susmayı tercih ediyorsa...
Buna “tavır” denmez.
Dense dense “arazi olmak” denir.
Yaşlanma belirtileri
- ÇOK sık bir şekilde “Boş ver ya, en iyisi evde oturmak” diyorsan...
- Çocukluk fotoğrafına olağanüstü bir yabancılaşma duygusuyla bakıyorsan...
- Etkileme fırsatın varken sırf üşendiğin için harekete geçmiyorsan...
- “Aşk değil sevgi” ya da “Sevgi emektir” türü klişeleri kullanmaya başlamışsan...
- Söze “Sene 1979” diye giriyorsan...
- Racon kesen fikri makaleleri okumaktan sıkılıyorsan...
- “Bundan sonra devrim mevrim olmaz” diye içinden geçiriyorsan...
- Kendini sürekli anı anlatırken yakalıyorsan...
- Harley Davidson’a merak sarmışsan...
- Meslekte “usta” kabul ediliyorsan...
- Üst kattaki baterici çocuğu gürültü yapıyor diye emniyete şikâyet ediyorsan...
- Politik konularda ödün veriyorsan...
- Aksiyon filmlerine dayanamıyorsan...
- Mitinglerde canın sıkılıyorsa...
Sen inceden yaşlanmaya başlıyorsun demektir arkadaş.
Paylaş