Paylaş
Yılmadan...
Israrla...
*
İki yüz santimlik metroda bir kız ile bir oğlan birbirine azıcık yaklaştığında...
“Bizim” anonsçu hemen öfkeli bir telaşla devreye girip basıyor anonsu:
“Hop! Millet! Ahlak kurallarına uyalım... Uymayanları uyaralım.”
*
İki yüz santimlik metroda gencecik bir oğlan, elindeki gitarı “Akdeniz Akşamları” falan diye tıngırdatmaya başladığında...
“Bizim” anonsçu hemen raconu kesen anonsunu yapıyor:
“Metroda gitar çalmak yassak hemşerim.”
*
Bazen insan, “İyi ki Melih Gökçek başka işlerle uğraşıyor da Ankara Metrosu iki yüz santimde kaldı” diye içinden geçirmeden edemiyor.
Düşünsenize:
Ankara Metrosu, Tokyo Metrosu gibi olsaydı...
O uzunluğa kaç “anonsçu” gerekirdi?
Hafazanallah! Hafazanallah!
Baştan söyleyeyim: Ben üçüncü yolcuyum
BİRİNCİ YOL: Esad’ın yaptığı katliamları hiç görmezsen... Sivil halkın üzerine yağdırılan bombalara gözünü kapatırsan... Suriye rejiminin gerektiğinde kimyasal silah kullanacak kadar gözü dönmüş olduğunu aklına getirmezsen... Sonuçta Esad’ın konumunu pekiştirecek olan “Savaşa hayır” dışında bir cümlen olmazsa... Birinci yoldasın.
*
İKİNCİ YOL: Esad’ı yerinden etmeyeceği kesin olan sınırlı hava saldırısına destek verirsen... Atıldığı her ülkede o ülkeyi bir daha iflah olmaz hale getiren Amerikan füzeleriyle Suriye’nin vurulmasına alkış tutarsan... Sivil halkın daha da büyük felaketlere sürüklenmesinin önünü açarsan... İkinci yoldasın.
*
ÜÇÜNCÜ YOL: Bir yol daha var: Ateşkesi mümkün kılacak, barış görüşmelerinin başlamasını sağlayacak, İran’ı işin içine katarak tarafların barış masasına oturmasına zemin hazırlayacak, kansız bir yolun açılmasına hizmet edecek, savaş çığırtkanlarının ellerini böğründe bırakacak güçlü, yetkin, dinamik ve enerjik bir çağrının yükseltilmesi... Bu üçüncü yoldur ve benim yolum bu yoldur.
Fethullah Gülen o uyarıyı 28 Şubat’ta da yapmıştı
ÇOK iyi hatırlıyorum: 28 Şubat dönemiydi.
Fethullah Gülen, cemaat mensuplarını uyarıyordu:
“Dikkat edin, birileri cemaat evlerine silah koyabilir. Komplo kurabilir. Çok uyanık ve dikkatli olmak gerekir.”
*
Fethullah Gülen önceki gün yine aynı uyarıyı yapmış.
Demiş ki:
“Dikkat edin: İki tane ajan kiralarlar. Size nispeti söz konusu olan evlere silah da korlar, uyuşturucu da.”
*
Ne çıkıyor bundan?
Şu çıkıyor:
Fethullah Gülen’in 28 Şubat’ta zalim darbeciler karşısındaki tehdit algısı ile bugünkü tehdit algısı arasında zerre fark yok.
Allah sonumuzu hayır etsin.
‘Hazırız’ derken
Başbakan Erdoğan, Suriye’den gelecek olası saldırılar için
“Biz hazırız” dedi.
*
İsrail de hazır. Adamlar tüm vatandaşlarına gaz maskesi dağıttı.
*
Buna mukabil...
Suriye ile en uzun sınıra sahip Türkiye, hedef ülke olduğu halde sınırdaki kentlerinde vatandaşının güvenliği için herhangi
bir adım atmış değil.
*
Merak ediyorum:
Başbakan, “Biz hazırız” derken
ne demek istedi acaba?
İstersen Harvard’lı ol
ODTÜ’de elindeki pankartı başörtülü öğrencinin gözüne sokarak “Seni burada istemiyoruz, çık dışarı” diye çığırtkanlık yapan ODTÜ’lü öğrenci!
Sana sesleniyorum:
- İstersen Harvard’lı ol.
- İstersen doktoralar falan attır.
- İstersen buluşlar yap.
- İstersen fezaya füze fırlat.
Değil mi ki karşındakinin kıyafetine bakıp, “Sen buraya giremezsin, çık dışarı” deme cüretinde bulunmayı kendinde hak olarak görüyorsun...
Olay bitmiştir.
Ne yapsan nafiledir.
Çünkü hüküm kesin:
Üniversite, doktora, buluş falan hikâye...
Önce insan olunacak.
Şartımız bu.
Her şey üç haftada oldu
- KÜRESEL sistem üç hafta önce Mısır’da şeytandı, üç hafta sonra Suriye’de melek oluverdi.
- Obama üç hafta önce Mısır’da “beyazlaşmaya çalışan hain zenci” idi, üç hafta sonra Suriye’de “Vur aslanım, vur koçum” oluverdi.
- Küresel medya üç hafta önce Mısır’da kör, sağır ve dilsiz idi, üç hafta sonra Suriye’de “kimyasal silah kanıtları” sunan “vicdanın sesi” oluverdi.
- Batı üç hafta önce Mısır’da bütünüyle “kahrolası” idi, üç hafta sonra en azından Fransa’sıyla falan en yakın müttefik oluverdi.
- Suudi Arabistan üç hafta önce Mısır’da “yavşak bir darbeci” idi, üç hafta sonra Suriye’de “dost ve kardeş” oluverdi.
6-7 Eylül olayları CHP iktidarında yaşansaydı
- “CEHAPE zihniyeti” diye başlanırdı konuşmalara...
- İsmet Paşa’ya bindirilir Allah bindirilirdi.
- “CHP’liler gayrimüslim düşmanı olurlar” diye yazarlardı gazetelerine...
- “Siz talan etmeyi iyi bilirsiniz” diye haykırırlardı.
- “Kaç kiliseyi tahrip ettin, sen onu söyle” diye sıkıştırırlardı Kemal Kılıçdaroğlu’nu...
- Belediyeleri “İşte CEHAPE zihniyetinin yaptığı yağma” başlıklı fotoğraf sergileri açarlardı.
- “Kemalist rejimin derin devletle işbirliği” başlıklı nice makaleler döktürürlerdi liberal liberal...
- Hızını alamayanları “CHP kapatılsın” diye dilekçe verirdi.
- CHP’yi “Özür dile, çabuk özür dile” diye sıkıştırırlardı.
- Velhasıl çok güzel olurdu, fıstık gibi olurdu.
Beş hükümet görmüş gibi
BAŞKA alanlarda değilse bile eğitim alanında son 10 yılda en az beş hükümet görmüş gibiyiz.
- Birinci dönem: Erkan Mumcu dönemi...
- İkinci dönem: Hüseyin Çelik dönemi...
- Üçüncü dönem: Nimet Baş dönemi...
- Dördüncü dönem: Ömer Dinçer dönemi...
- Beşinci dönem: Nabi Avcı dönemi...
*
Eğitimde her gelen bakanın yeni bir eğitim politikasını yürürlüğe soktuğunu göz önünde bulundurursak...
Eğitim alanının “büyük istikrar devri”nin keyfini pek çıkaramadığını söyleyebiliriz.
Hem de rahatlıkla.
Paylaş