Paylaş
Bazı milletvekillerin kamuda türbanı engellemek için adım atıyor, sen kurumsal olarak ne düşünüyorsun?
Bazı milletvekillerin “Demokratikleşme Paketi”ne savaş açıyor, sen kurumsal olarak ne diyorsun?
Bazı milletvekillerin “Andımız” için kanun teklifi veriyor, sen kurumsal olarak ne diyorsun?
*
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu aradı.
İşte Kemal Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri:
Türban sorunu, ülkenin gündeminden düşmüştür. “30 Eylül Paketi” açıklanmadan önce de düşmüştü, “30 Eylül Paketi” açıklandıktan sonra da...
Böyle bir ortamda türban tartışmasını gündemde tutmaya çalışmak, uzatmaya çalışmak anlamsız ve gereksizdir.
Zaten şu anda Türkiye’nin tartışması gereken asıl konu türbana yönelik baskı değildir. Şu anda Türkiye’de esas konu, başını örtmeyi tercih etmeyen insanlara yönelik baskıdır. Artık başını örtmeyi tercih etmeyenlerin özgürlükleri tehlikededir.
İktidar partisi sözcüsünün ekranda dekolte giyen bir kadın sunucu için neler söylediğini ve o sözlerin ardından o sunucunun işinden olduğunu hiç aklımızdan çıkarmayalım.
“Andımız” konusuna gelince... Çocukların her sabah bir metin okumaları doğru mudur, değil midir? Bunu pedagoglarla, eğitimcilerle konuşmak, tartışmak gerekir. Buna tek bir adam, tepeden inme bir şekilde karar veremez.
Çocuklara bir ülkü, bir ideal uğruna birleştirici bir metnin okutulmasında sakınca olmayabilir. Bunu pedagoglara, eğitimcilere danıştın mı? Toplumla tartıştın mı? Hayır. Tıpkı “4 artı 4 artı 4”te olduğu gibi hiç tartışmadan, danışmadan, “Ben yaptım oldu” mantığıyla dayattın. Demokratikleşme böyle mi olur? Bu yöntemle mi olur?
Metnin içeriğinde ulusun bütünlüğüne, birliğine aykırı hususlar varsa bu değerlendirilebilir ama “Çocuklara Andımız’ı okutmak her anlamda yanlıştır ve zararlıdır” denemez.
Biz ulusal kurtuluş savaşı vermiş, bağımsızlığımızı kazanmış bir ulusuz. Çok büyük bedeller ödeyerek ve çok büyük bir kahramanlık sergileyerek bir cumhuriyet inşa ettik. Bu fikir etrafında birleştirici ve bütünleştirici bir yaklaşımın çocuklarımıza öğretilmesinde ne sakınca olabilir?
Siyasetçi kadının kıyafetine karışırsa
HANDE Yener bir kıyafet giyer.
Ve bazı matrak tipler hemen başlar:
“Hande’nin kıyafetine ne diyorsunuz? Hande’nin kıyafetinde de var mı bir sorun?” diye imalı sorular sormaya.
*
Bülent Ersoy başına bir ağaç dalı takar.
Ve bazı fitne ficurlar hemen başlar:
“Acaba Gezi’ye gönderme mi yapıyor? Betonlaşmaya mı dikkat çekiyor? Kafaya takılan dalın anlamı ne? Diren dal” diye imalı çıkışlar yapmaya.
*
Bergüzar Korel dekolte bir kıyafet giyer.
Ve olaylara tersten yaklaşmayı deneyen bazı tipler hemen başlar:
“Dekolteyle hangi mesajı verdi acaba? Yoksa bu bir direniş mi? Bu daha başlangıç mı, mücadeleye devam mı?” diye sloganlar atmaya.
*
Matrakların, fitne ficurların, olaylara tersten yaklaşanların bu tür fırsatlara kavuşmasını mı istiyorsun?
O zaman kadınların kıyafetine hiç bulaşmayacaksın ağa...
İnsanlar ikiye ayrılır
“‘YEŞİL Yol’ filmini sevenler” ve “‘Yeşil Yol’ filmini sevmeyenler” diye ikiye ayrılır.
“Kendilerini nostaljiye adayanlar” ve “Her şey çok güzel olacak diye tutturanlar” diye ikiye ayrılır.
“Bülent Ersoy’dan korkanlar” ve “Bülent Ersoy şarkıda sesini yükseltince çılgınca alkışlayanlar” diye ikiye ayrılır.
“Yaşından büyük göstermeye özenenler” ve “yaşından küçük göstermeye çalışanlar” diye ikiye ayrılır.
“Melih Gökçek olgusuna kayıtsız kalanlar” ve “Melih Gökçek olgusuna bir biçimde bulaşanlar” diye ikiye ayrılır.
“Söze ayrılık da sevdaya dahil diye başlayanlar” ve “söze her şeye verecek cevabım var ama” diye başlayanlar.
Zorlu AVM’den bildiriyorum
DAHA tam açılmadığı için “taşınması bitmemiş bir ev” karışıklığında.
“Biz diğerlerine benzemeyiz, çevreciyiz biz” mesajı vermek için ortaya birkaç ağaç kondurmuşlar, bir tutam yeşillik serpiştirmişler. Bu çabaları insanda dalga geçme arzusunu perçinliyor.
Gezerken sürekli “Kanyon’a benzemiş, Kanyon’a benzemiş” demeden edemiyorsunuz.
Fakat bir gerçek var: Burası Kanyon’dan bile daha fazla esiyor... Adeta bir “rüzgârlı bayır”.
Üşümekten mimari özelliklerini inceleme fırsatı bulamıyorsunuz.
İçinde yer alan makarnacı o kadar gazlandı ki, saat 16.00’da gittiğinizde, “Çok ilgi var, o nedenle mutfağımızı kapattık, akşam servisine hazırlanıyoruz” diye cevap alıyorsunuz.
Bir tişörtün 980 liraya satıldığı dükkânlar şimdiden hizmete amade, şıkır şıkır ve pek şık. Ama pek uğrayanları yok.
Gezmeyi bitirdiğinizde içinizden birinin “Yine en iyisi Akmerkez” demesini işitince “Boşuna mı bunca çaba” demeden edemiyorsunuz.
Cem Uzan’ın mesajı ve mesaja yanıt
CEM Uzan mail atmış.
Şöyle diyor:
“Sayın Ahmet Hakan,
11 Ekim tarihli yazınızda rahmetli babanızın ‘Bir adamın önce tıyneti ve karakteri sağlam olacak, gerisi o kadar mühim değil’ dediğini yazmış, sonra da beni tavır değiştirmekle itham etmişsiniz.
Size de birileri ‘dönek’ deyip duruyor, yani hakikatler her zaman konuşulduğu gibi olmayabiliyor.
Eğer rahmetli babanızın tavsiyesine uyabilecekseniz, gelin canlı yayında, sizin ‘Tarafsız Bölge’ programınızda her şeyi konuşalım.
Hadi gelin, rahmetli babanızın tavsiyesini, daha doğrusu vasiyetini yerine getirin.
CEM UZAN”
*
Cem Uzan’a söyleyeceklerim şunlardan ibaret:
Bir Başbakan’a “allahsız” diye defalarca hakaret edip sonra da aynı Başbakan’dan “sayın” diye söz etmeye başlamanın düşünce değiştirmeyle, fikir geliştirmeyle, hatta döneklikle bile bir alakası yoktur.
“Allahsız” hakaretinden “sayın” nezaketine geçiş, ancak karakter ve tıynetin konusu olabilir.
Rahmetli babamın “Oğlum, Cem Uzan’la mutlaka program yap” diye bir tavsiyesi veya vasiyeti yoktu. Bu sonuca nasıl ulaştınız, pes doğrusu!
Babamın böyle bir tavsiyesi yoktu ama bu durum sizi Tarafsız Bölge’de konuk etmemin önünde engel değil.
Buyurun gelin İstanbul’a, hemen program yapalım...
Canlı yayında karşılıklı
her şeyi konuşalım...
İyi bayramlar bu arada.
BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN
CANI gönülden kesin kurbanlarınızı...
“Danaya girdik” falan deyin şöyle gürül gürül...
“Kavurma bayramı” falan diye alay edenlere inat bu sabah, kurban etinden yaptığınız kavurmayı büyük bir iştahla yiyin.
Kestiğiniz kurbanın en güzel tarafını en yoksullara dağıtmayı ihmal etmeyin.
Teşrik tekbirlerine iştirak edin.
Kısacası...
Alaylara, takazalara, küçümsemelere, “Ama bu resmen katliam şekerim” diyenlere, laf sokanlara, yurtdışına kaçanlara inat...
Kutlayın bayramınızı...
*
İyi bayramlar.
Paylaş