Kemal Bey’le gergin ama nazik bir görüşme

KEMAL Bey aradı...

Haberin Devamı

Selam faslının hemen ardından şöyle dedi:
“Size biraz sitem edeceğim”.
Hafiften duraksadım.
Ardından da “buyurun, sitemlerinizi dinlemeye hazırım” dedim.
Sitemini şu cümleyle ifade etti:
“Benim söylediklerim oradan yeterince duyulmuyor mu?”
* * *
Kemal Bey’in altını çizdiği iki husus var:
BİR: Ben “Başbakan milleti birbirine düşürmek istiyor” cümlesini, Başbakan Erdoğan’ın Dersim açıklamaları arasına sıkıştırdığı “hakkımda mahkûmiyet kararı veren yargıçlar belli bir inanca mensuptular” cümlesine karşı söyledim. Dersim’i yazıyorsunuz da neden Başbakan’ın “belli bir inanca mensup” diyerek yaptığı ayrımcılığı yazmıyorsunuz?
İKİ: Dersim konusunda benim en önemli açıklamam “arşivleri açın” çağrımdır. Başbakan bilinen kaynaklardan birkaç pasaj okudu ama arşivleri açmadı. Neden açmıyor? Neden her şeyin doğru dürüst ortaya çıkmasını sağlamıyor. Sizler neden Başbakan’a “arşivi aç” çağrısında bulunmuyorsunuz?
* * *
Kemal Bey’in bu itirazlarını dinledikten sonra ben de şöyle dedim:
“Siz bana sitem ettiniz, izin verirseniz ben de sizi biraz eleştirmek istiyorum”.
Hafiften duraksar gibi oldu, ardından toparlandı:
“Buyurun, dinliyorum”.
* * *
Şunları söyledim:
“Eğer görüşlerinizin kamuoyuna doğru dürüst aktarılmadığı kanaatindeyseniz, bunun yolu iyi bir iletişim stratejisi kurmaktan geçer. Siz bunu yapamadınız. Sizin ‘Başbakan milleti birbirine düşürmek mi istiyor’ şeklindeki açıklamanızı sadece ben değil, bütün yorumcular Dersim üzerine yapılmış bir açıklama olarak algıladılar. Eğer gerçekten bunu kastetmediyseniz ortada vahim bir durum var... Bunun sorumluluğu da sizde”.
Ardından da “haddim olmayarak” kaydını koyarak bir öneride bulundum kendisine:
“Dönem şeffaflık dönemi... Çıkın bir televizyon kanalına soruları açık yüreklilikle yanıtlayın. Tarafsız Bölge’ye çıkmak isterseniz biz hazırız. Tabii başka bir kanala da çıkabilirsiniz, sizin bileceğiniz iş... Yanlış anlaşılmanın önüne ancak böyle geçebilirsiniz”.
Bu söylediklerim üzerine bir yorum yapmadı Kemal Bey...
Karşılıklı iyi dileklerle kapattık telefonu...

Haberin Devamı

Bunu da gördük: AA ile propaganda

Haberin Devamı

-  Devletin televizyonuyla propagandayı gördük.
-  İktidarların kendilerine gazete devşirme çabasını gördük.
-  Parti yayın organlarını gördük.
-  Radyodan cephe oluşturulduğunu gördük.
Ama devletin resmi haber ajansı aracılığıyla kara propagandayı ilk kez görüyoruz.
* * *
Anadolu Ajansı’nın yayınladığı haber CHP ile ilgili...
Habere göre...
Avrupa Sosyalistleri Partisi Kongresi’nde Kemal Kılıçdaroğlu ile Norveç Savunma Bakanı tartışmışlar. Norveçli Bakan AK Parti’yi övmüş, Kılıçdaroğlu itiraz etmiş ve bir tartışma yaşanmış.
Anadolu Ajansı’na güvenen gazeteler, bu haberi sayfalarına taşıdılar.
Ancak ertesi gün hem CHP’li Gürsel Tekin, hem de Norveçli Bakan açıklamalar yaparak böyle bir tartışmanın yaşanmadığını dile getirdiler.
* * *
Bu örnek olaydan benim anladığım şudur:
Eğer bu işlerde devletin ajansı bile kullanılır hale geldiyse, hakikaten çok şiddetli bir “göze girme dönemi” yaşıyoruz.
Allah sonumuzu hayır etsin.

Haberin Devamı

Türk sinemasında kim kimin yerini alır

-  BİNNUR KAYA: Perran Kutman’ın...
-  RIZA KOCAOĞLU: Erkan Can’ın...
-  GÖKÇE BAHADIR: Hale Soygazi’nin...
-  ZAFER ALGÖZ: Ali Şen’in...
-  YİĞİT ÖZŞENER: Ahmet Mekin’in...
-  USHAN ÇAKIR: Yılmaz Zafer’in...
-  GÖRKEM YELTAN: Zuhal Olcay’ın...
-  SETTAR TANRIÖVEN: İhsan Yüce’nin...
-  TİMUÇİN ESEN: Tarık Akan’ın ikinci döneminin...
-  BÜŞRA PEKİN: Ayşen Gruda’nın...
-  AHMET MÜMTAZ TAYLAN: Ahmet Tarık Tekçe’nin...
-  FIRAT TANIŞ: Yılmaz Güney’in oyuncu kısmının...
-  ERCAN KESAL: Kadir Savun’un...

BİN GÜN

DÜN Ayşenur Aslan’ın CNN Türk’teki “Medya Mahallesi” programına katıldım.
Ayşenur hatırlattı:
Mustafa Balbay bin gündür tutuklu imiş.
Bir değil, iki değil, üç değil, yüz değil, iki yüz değil, üç yüz değil... Bin gün!
Dile kolay...
Empati duygusunun kırıntısı bile sadece bir günlük hapis cezasının ne anlama geldiğini kavrar.
İddia ediyorum:
Balbay’ın bin gün boyunca içeride tutulmasına destek çıkanlar, bir günlüğüne tutuklansalar, şu adına “tutukluluk” dediğimiz sorun anında çözülür.
* * *
Hani tutuklamalarla ilgili dillere pelesenk olan cümleler var ya...
-  Mesela “tutukluluk istisnadır” şeklinde...
-  Mesela “tutukluluk cezaya dönüşmemeli” şeklinde...
-  Mesela “biz de tutukluluğa karşıyız” şeklinde...
Ben artık bu türden cümlelerin hiçbir anlamı kalmadığına inanıyorum.
Geldiğim nokta şurasıdır:
Siyasi iktidar, “tutuklama” yoluyla resmen ve alenen “cezalandırma” yoluna gitmektedir.
* * *
“Bin gün” dedim de aklıma geldi.
Sahi Başbakan Tayyip Erdoğan ne kadar hapis yatmıştı?

Haberin Devamı

Ralli yaptım

-  Her şey “Burcu Çetinkaya ile ralliye var mısın?” teklifiyle başladı. Dalgınlığıma gelmiş olacak ki “evet” dedim.
-  “Evet” dememe rağmen bir kere atlattım. Ama ikincisinde atlatamadım. Zorunlu olarak “ver elini Maslak Sanayi Sitesi” demek zorunda kaldım.
-  Sanayi sitesinde ralli otomobillerinin oluşturulduğu bir garajdayız... Ekip hazır... Patron orada... Teknisyenler orada... Eski pilotlar, copilotlar, meraklılar orada... Hepsi el birliğiyle az sonra Burcu Çetinkaya’nın kullanacağı araçla ilgili son hazırlıkları yapıyorlar. Manzaraya bakınca şu cümleyi kurmak kaçınılmaz: Biz sadece pilotu görüyoruz ama bu ralli işinin arkasında kocaman bir ekip var.
-  Araç, pilot ve hayatında ralli seyretmemiş “çakma” copilot Ahmet Hakan hazır olunca Belgrad Ormanları’na doğru yola koyulduk.
-  Ormanda geçici olarak trafiğe kapatılmış bir toprak yoldayız. Son hazırlıklar yapılıyor: Özel ayakkabılar giyiliyor. Kask takılıyor. Araç içi haberleşmesi için “intercom” hazırlanıyor. Bütün bu hazırlıklar yapılırken kendimi bir tür kurbanlık koyun gibi hissetmeye başlıyorum: “Bu saatten sonra yapabileceğim bir şey yok, artık ne olacaksa olsun” diye kendini salmış bir kurbanlık gibi...
-  Ve araçtayız. 5’ten geriye doğru sayıyorum, ardından da “çık” komutunu veriyorum. Araç ok gibi fırlıyor yerinden. Burcu Çetinkaya büyük bir ustalıkla ve acımasız bir hızla kullanıyor aracı. Soğuk terler döküyorum ama soğukkanlılığımı bozmuyorum.
-  Sanki bir lunaparkta hızın zirvesine ulaşan araçlardan birindeyim. Bağırmak istiyorum ama bağıramıyorum. Burcu hızı biraz daha arttırıyor. Az sonra hafiften bir mide bulantısı...
-  Araç durup işlem bittiğinde toprağı öpmek istiyorum. Kaza yapacak uçaktan kurtulmuşlara özgü bir ferahlama hissi...
-  Ve ayaküstü biraz sohbet: Hayatlarını ralliye adamış insanlardan ralli üzerine el değmemiş bilgiler alıyorum. Kararım şu oluyor: Ralli benden uzak olsun, ben ralliden uzak olayım.

Yazarın Tüm Yazıları