Paylaş
CHP’nin seçim otobüsündeyiz.
Müzik sonuna kadar açık:
Onur Akın’ın seslendirdiği “Geliyor Kılıçdar Kılıçdaroğlu / Hem temiz hem de temiz bir insanoğlu” marşı yeri göğü inletiyor.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, seçim otobüsünün en önünde “selam verdim sağa sola” oyunu oynuyor.Ben de hemen arkasındayım.
Hemen bir “izlenimci gazeteci” pozu takınarak detay avcılığına soyunuyorum.
Amacım belli: Sokaktaki vatandaşın, Kemal Kılıçdaroğlu’na nasıl karşılık verdiğini anlamaya çalışmak.
İşte sonuç:
TÜRBANLI KIZ: Fatih’te manifaturacıdan çıkarken yakalanıyor CHP’nin seçim otobüsüne. Önce kısa bir kararsızlık. Ardından Roma imparatorlarının gladyatörler için verdiği “ölüm emri” işaretini yapıyor. Yani başparmağını aşağıya doğru indiriyor.
BAŞKA BİR TÜRBANLI: Türban karşıtları, şöyle bir baktıklarında türbanı için rahatlıkla “siyasal simge” nitelemesinde bulunabilir. Ama o Kemal Kılıçdaroğlu’na büyük tezahürat yapmakla kalmayıp işaret diliyle “oyum sizin” mesajı veriyor.
HACI AMCA: Başında kışlık beresi, çember sakalıyla sakin bir şekilde yürürken Kemal Bey’i karşısında görüyor. Heyecanlanıyor. Ama heyecanı, “çok sevdiği liderini gören seçmen heyecanı”ndan ziyade, sokağında ünlü bir politikacıyla karşılaşmış vatandaş heyecanı. Yüzünde hakiki bir tebessüm, uğurlar olsun işareti yapıyor.
TEMİZLİK İŞÇİSİ: Elinde süpürgesiyle işine dalmış. Üzerinde taşeron firmasından edindiği parlak renkli işçi tulumu... Seçim otobüsünü görünce bir anda duruyor. Kemal Bey’in selamını görüyor. O da elindeki süpürgeyi havaya kaldırarak alıyor selamı...
ARABADAKİ KADIN: Otomobilinin içinde... Sanırım işine yetişmeye çalışıyor. Avukat da olabilir, muhasebeci de... Kemal Kılıçdaroğlu’nu görünce arabasının kornasına basmaya çalışıyor. “Oyum sizin” demeye çalışıyor.
OTOBÜSTEKİ ADAM: Belediye otobüsünde yolculuk yapıyor. Yarı uykulu... Hafiften de bıkkın... Seçim otobüsü, tam yanında beliriyor. Kemal Bey selam veriyor. Otobüsteki adam sonuna kadar kayıtsız... Kemal Bey’e yönelik bir kayıtsızlıktan çok politikaya yönelik bir kayıtsızlık bu...
VAKİT OKUYAN ADAM: Kemal Bey’in selamına elindeki Vakit gazetesini havaya kaldırarak karşılık veriyor. Bunu yaparken yüzünü de öte tarafa çeviriyor. Sert, ödünsüz ve tavırlı... Tıpkı gazetesi gibi...
BİR GRUP ÜLKÜCÜ: Otobüsün geçtiği güzergâhta toplanmış 8-10 genç... Bozkurt işareti yapıyorlar. Ne terbiyelerini bozuyorlar, ne de yaptıkları işareti... Öylece duruyorlar.
İDDİASIZ KIZ: Hani “fabrikada tütün sarar / sanki kendi içer gibi” şarkısında geçen bir “fabrika kızı” vardır ya... İşte ona benziyor. Silik, iddiasız ve kendi halinde... Otobüsü görünce önce mahcup bir gülümseme beliriyor yüzünde. Kemal Bey’in ısrarlı selamına kaçamak bir el sallayışla cevap veriyor.
ESRA ELÖNÜ TARZI KIZ: Başında aşırı yorumlanmış bir türban, bir elinde sigara, diğer elinde fotoğraf makinesi... Önce fotoğraf çekiyor, ardından Kemal Bey’in elini sıkıyor. Kimseyi takmadan, kimseye aldırış etmeden...
ÇARŞAFLI KADIN: Önce hiçbir şey yokmuş gibi yapıyor. Sonra geçip gitme arzusunu belli ediyor. Ama sonunda Kemal Bey’in ısrarlı selamı karşısında başını hızlıca eğerek karşılık vermek zorunda kalıyor.
ECZACI: Fatih’in göbeğinde eczanesi var. Takım elbiseli, kravatlı. Çok kibar bir edası var. Seçim otobüsü, eczanenin önünde durunca saygılı bir şekilde otobüse geliyor. Kemal Bey’in elini sıkıyor ve sonra aynı saygın tavırlarla işyerine dönüyor.
MOTOSİKLETLİ KURYE: Çok tehlikeli numaralar çevirerek otobüsü yakalamayı başarıyor. Otobüsteki Kemal Bey’e “Sen benim adamımsın” diye mesajını veriyor ve yine tehlikeli numaralar çevirerek olay mahallinden hızla uzaklaşıyor.
KEÇİSAKALLI ADAM: Her halinden belli oluyor: Aşırı politik bir zat. Heyecanla atılıyor otobüse... “Daha sert olmalısınız daha sert” diyor Kemal Bey’e... Hepimiz kendisinin “bir ulusalcı” olduğu tahmininde bulunuyoruz.
COŞKULU TEYZE: Fatih’te orta sınıf evinin penceresinden yarı beline kadar çıkmış. Otobüsün görüş alanına girmesiyle birlikte başlıyor alkışlamaya... Otobüsün görüş alanından çıkmasına kadar alkışı sürdürüyor.
TESPİHLİ ADAM: 30-35 yaşlarında genç bir adam. Zeytinburnu’nda bir kahvenin önünde oturmuş çay içiyor. Kemal Bey’i görünce hemen koşuyor. Elindeki 33’lük tespihi Kemal Bey’e hediye ediyor.
Politika neden bana göre değil
CHP’nin seçim otobüsünde yarım günlük bir gezinin ardından bir kez daha anladım ki: Bu politika gerçekten de bana göre bir iş değil.
Neden mi?
Şu sekiz nedenden dolayı:
BİR: Her şeyden önce ben sabırlı, tahammüllü, anlayışlı, girişken ve sosyal bir adam değilim.
İKİ: Birine selam verdiğimde karşımdaki selamımı almazsa moralim öyle bir bozulur ki, bir daha kimseye selam vermek istemem.
ÜÇ: Bir kere anlatmak, bir daha anlatmak, bir daha anlatmak... Hiç de bana göre değil.
DÖRT: En çok oy aldığın yerlere değil de hiç oy almadığın yerlere gitmen gerekiyor ya... Bu da bana göre değil.
BEŞ: Borç isteyemem, kıyak talep edemem, minnet borcu altına girmekten hiç hoşlanmam. Böyle bir kişilik nasıl oy isteyecek?
ALTI: Taleplerin ve şikâyetlerin odak noktası olmak... Benim için kâbus gibi bir şey...
YEDİ: Ben alışmışım temas ve mesafeye... Bu saatten sonra nasıl halka dokunabilirim ki?
SEKİZ: Kendimi anlatmayı severim ama zaaflarımla, eksiklerimle, hatalarımla... Bu tür bir kendini anlatma biçiminin de politikada yeri yoktur.
Devlet Bey’e açık mektup
DEVLET Bey...
İki genel başkan yardımcınızın kellesini götüren seks kasetlerinin ardından şimdi de yeni seks kasetleri ortaya çıktı.
Hedefte yine sizin yakınınızdaki isimler var.
Öyle anlaşılıyor ki: Gayet “usta işi” bir operasyon söz konusu...
Elinde hayli yüklü miktarda malzeme biriktirmiş olan “karanlık bir odak”, planlı programlı bir stratejiyle işinizi bitirmeye ant içmiş görünüyor.
Hedef belli: Seçimde partinizi barajın altına bırakmak ve sizi partinin başından uzaklaştırmak...
Hemen şunu da söyleyeyim:
Partinizin ileri gelenleri, yani yakın çalışma arkadaşlarınız da bu karanlık odağın işini kolaylaştıracak malzemeleri gayet güzel bir şekilde vermiş.
Ortaya çıkan müptezellikler, karanlık odağı bile ikinci planda bıraktıracak cinsten.
Zor durumdasınız Devlet Bey...
Çok zor durumda...
Bir yanda yakın çalışma arkadaşlarınızın gizli kayıtlarla ortaya çıkan ve asla kayıtsız kalınamayacak türde müptezellikler...
Bir yanda da sizi yok etmek amacıyla usta işi gizli kamera fareliğine soyunmuş karanlık bir odak... Karanlık odağa vurmaya kalktığınızda müptezellikler önünüze çıkarılacak. Arkadaşlarınıza vurmaya kalktığınızda karanlık odağın oyununa gelmiş olacaksınız. Nereden bakarsanız bakın, berbat bir durum.
Devlet Bey...
Aslında birinci ve ikinci kasetler ortaya çıktığında ilk adımı gayet güzel bir şekilde attınız: Kaseti çıkan arkadaşlarınızın istifa etmelerini istediniz.
Hatta ikinci adımı da attınız: “Bu tür müptezelliklere bulaşanlar varsa hemen istifa etsin” dediniz.
Ama ondan sonra işin peşini bıraktınız.
Karanlık odağın operasyonunu açığa düşürecek çok ciddi radikal adımlar atmanız gerekiyordu, bu adımları atmadınız.
İşte bakın! Şimdi de üçüncü ve dördüncü kasetlerle sıkıştırılıyorsunuz.
Devlet Bey...
Madem ortada “usta işi” bir operasyon söz konusu...
Madem bunların devamı gelecek...
Madem bazı çalışma arkadaşlarınızın nefislerine yenik düşmüşlüğü artık tescillendi.
Ve hepsinden önemlisi...
Madem ortada sanıldığından da ciddi bir durum var. VO halde bu ciddi duruma uygun tavırlar geliştirmenizin vakti gelmiş demektir.
Radikal planlara karşı radikal adımlar atılır Devlet Bey...
Gelen tehlike ne denli büyükse, atacağınız adımın da o denli büyük olması gerekir.
Bir adım atmalısınız Devlet Bey... Esaslı bir adım.
Hem karanlık odağı köşeye sıkıştıracak, hem etrafınızdaki eyyamcıları ayıklayacak, hem de teşkilatlarınızın motivasyonunu artıracak bir şey...
Yoksa bu operasyon, çok ama çok deli geliyor Devlet Bey...
Paylaş