Paylaş
Müftülük, törende çekilen fotoğrafları servis etmiş.
Aaaa! O da ne?
Fotoğraflardaki kadın hafızların yüzleri buzlanmış!
*
O zaman soralım sorularımızı bu buzlamacı kafalara:
*
- Tesettürlü kadının yüzünü buzlarsan, bu kadınlar tesettürleriyle toplumun her alanında nasıl var olacaklar ey Karatay Müftülüğü?
*
- Ne yani? Yüzü görünen tesettürlü kadınlar, yanlış mı yapıyorlar? Böyle bir yaklaşım, en azından biraz ayıp kaçmıyor mu hocalar?
*
- Yüzü buzlamanın mantığı nedir? Hangi kitabın hangi sayfasından buzlama sonucunu çıkardınız? Sizin hiç başka işiniz yok mu hacılar?
*
- O toplantıya katılan erkekler var. O erkekler o kadınların yüzlerini gördüler. O toplantıdaki erkekler için de bir “buzlama” yöntemi bulmanız gerekmiyor muydu?
*
Aşırı sinirlendim bu saçmalığa. Sanırım yaşım ilerledikçe bu tür lüzumsuzluklara karşı tolerans eşiğim düşüyor. Neyse... Biraz sakinleşeyim ben.
*
NOT: Törene katılan bazı kadınlar, kendilerinin tanınmasını istememiş olabilir. Buna saygı duyulur. Ancak bu tür durumlarda yapılması gereken “buzlama” değil, fotoğrafı servise koymamaktır.
YEREL SEÇİMDE KİMSE SANDIĞA GİTMEYECEKMİŞ
Bazı tipler, siyaset analizlerini şu üç şeye bakarak yapıyorlar:
- BİR: Kişisel çevrelerine.
- İKİ: Sosyal medyada takip ettikleri hesaplara.
- ÜÇ: Kafalarına uyan ekran ve gazete yorumcularına.
*
Bu üç şeye bakıyorlar ve şöyle sonuçlara varıyorlar:
- Millet, bu iktidardan bıktı abi.
- Halk, Kılıçdaroğlu’nu çok istiyor abi.
- Toplum, Altılı Masa’yı acayip sevdi abi.
- Vatandaş, bu sefer farklı davranacak abi.
*
Sonuç?
Tabii ki devasa bir hayal kırıklığı.
*
Bugünlerde yine aynı üç yere bakarak şöyle sonuçlar çıkaranlar var:
- Yerel seçimlerde bunlara oy veren olmayacak abi.
- İzmir’i bile kaybedecekler abi.
- Seçime katılım çok az olacak abi.
*
Şimdiden söyleyeyim: Yine yanılacaklar.
*
O üç yere bakarak siyaset analizi yapmak, şu üç sonucu doğurur:
BİR: Yanılmak. İKİ: Yanılmak. ÜÇ: Yanılmak.
HESABI ALMAN USULÜ ÖDEYELİM
CHP’li Oğuz Kaan Salıcı, partisinin Ankara Kurultayı’nda yaptığı konuşmada tam olarak şöyle demiş:
*
“Biz bu yemeği hep beraber yedik ama hesabı Kılıçdaroğlu ödesin. Böyle deniyor. Bu doğru bir şey değil. Bütün faturayı Kılıçdaroğlu’na kesmeye kalkarsak işi minvalinden çıkarmış oluruz.”
*
Oğuz Kaan Salıcı, “Hesabı Alman usulü ödeyelim” demeye getiriyor.
Ama şundan da eminim:
Eğer Kılıçdaroğlu zafer kazansaydı, “Alman usulü” aklının ucundan bile geçmeyecekti.
IVIR ZIVIR ŞEYLER
- SICAK: Londra, kışa girdi. New York’ta tam anlamıyla sonbahar yaşanıyor. Berlin soğudu. Hatta Roma bile soğudu. Bir tek İstanbul sıcak. Hem de Temmuz gibi sıcak. Ben kışçıyım diye mi böyle oluyor acaba?
*
- AKŞENER: “An itibariyle CHP ile rakibiz” demiş Akşener. Sanırım sosyal medyayı çok kullanıyor. Çünkü bu dil, oranın dili.
*
- RUTİN: Gündelik rutininin dışına çıkan bir insanın, o rutini yeniden tutturabilmesi bayağı kallavi bir işmiş. Test edip onayladığım bir şey bu.
*
- YUNAN: New York’ta bir Yunan lokantasına gittik. Çok yakın geldi bize her şeyiyle. Ne demiş Ecevit bir şiirinde: “Sıla derdine düşünce anlarsın / Yunanlıyla kardeş olduğunu.”
*
- ÇOCUKLUK: 18 yaşına bir gün kala çocuksun. 18 yaşından bir gün sonra çocuk değilsin. Tartışmaya açmak istemiyorum ama bu durumu tuhaf bulduğumu kayıtlara geçirmek istiyorum.
*
- YÜKSELDİM: Son zamanlarda “geçici bir hevesle beğenmek” anlamında kullanılıyor bu sözcük. “Ben bu hamburgere yükseldim” deniyor mesela. Kullanmaya çalışıyorum, başaramıyorum. Bazıları kendilerine öyle yakıştırarak kullanıyorlar ki bu “yükseldim” kelimesini, gıpta ediyorum.
*
- ARKADAŞ: Sana kafanı çalıştırma gereği hissettirmiyorsa, sende espri yapma arzusu uyandırmıyorsa, seni hayat dolu kılmıyorsa... O arkadaşı bırak, kendine yeni arkadaşlar ara.
*
- KURU OTLAR ÜSTÜNE: Adana’da Altın Koza’da ilk gösterimi yapılmış. Çok merak ediyorum bu filmi. Gösterime girse de izlesem.
AYRICALIK TUTKUSU
Bir hâkimimiz, havalimanındaki güvenlik noktasında herkes gibi aranmış.
Bu duruma fena halde bozulan hâkimimiz, “Hâkimler aranmamalı” diyerek mahkemeye başvurmuş.
Konuyla ilgili olarak son noktayı Danıştay koymuş.
Hâkimler artık havalimanlarında aranmayacakmış.
*
Havalimanında herkes eşit. Hâkim, savcı, doktor, yönetici ayrımı yapılmıyor.
Kurallar evrensel. Dünyanın her yerinde aynı kurallar uygulanıyor.
*
Danıştay’ın verdiği bu karar, sadece Türkiye’de geçerli olacak, dünyanın başka bir yerinde geçerli olmayacak.
Türk hâkimler, Paris’teki havalimanına gittiklerinde kendilerine “Çıkarın bakalım üstünüzdeki metalleri” diyecekler. Hâkimlerimiz de bu talebe kuzu kuzu uyacaklar.
“Biz hâkimiz, bizi arayamazsınız” desinler bakalım ne oluyor?
*
Bizim millette bir ayrıcalık tutkusu vardır.
Bari hâkimlerimizde olmasaydı.
FOTOĞRAFA BAKARKEN MIRILDANDIKLARIM
Kırmızı kamyon geldi aklıma. Ahmet Mekin’i aradı gözlerim. Yeşilçam tarihi geçti gözümden. Nubar Terziyan’ı andım. Sami Hazinses’i, Cevat Kurtuluş’u, Hulusi Kentmen’i. Siyah beyaz bir tarih canlandı zihnimde. Erol Taş’ı yad ettim. Sevgi ile emek arasında kurulan denge geldi aklıma. “Bu ne güzel fotoğraf” dedim. Çağrışımlara bıraktım kendimi. Baktıkça baktım.
AMA BU BARİZ YALAN
Cemil Kılıç diye biri sosyal medyada şöyle bir paylaşım yapmış:
*
“Ben imam-hatipliyim. Bize o okulda yıllarca Türküm demek günah, Türk olmak kafirliktir diye öğrettiler.”
*
Ben de imam-hatipliyim.
Bu adamın söylediği bariz yalan.
Bize imam-hatipte böyle bir şey öğretmediler.
Asla ve kata öğretmediler.
Böyle bir saçmalığın kıyısından bile geçilmez imam-hatipte.
*
Bunun yalan olduğunu anlamak için imam-hatipli olmaya bile gerek yok.
“Türk olmak kafirliktir” gibi bir saçmalığın imam-hatipte öğretilmeyeceğini kavramak için asgari zeka ve izan yeter de artar bile.
*
Cemil Kılıç’ın yapmak istediği şey şu:
Asgari zekası ve izanı olmayanları avlamaya çalışmak.
Hayırlı işler Cemil Bey.
Paylaş