Yani... Bir şey İslam’a uygun ise aynı zamanda insanidir de...
O halde raconu keselim:
İslam adına yapılan şeyler, insanları irkiltmemelidir, yadırgatmamalıdır.
Ancak modern zamanlarda durum hiç de böyle olmadı.
Modern yaşam tarzına uyum sağlayamayan yeni İslamcılar, çıkar yolu içe kapanmakta buldular.
Mesela kadın-erkek ilişkilerini doğru dürüst düzenleyemediler.
Bulabildikleri ‘İslamcı formül’ şu oldu: Kaç göç... Yani kadın ve erkeği ayırmak.
Ancak bunun hem teknik olarak imkánsız olduğunu, hem de dinin ruhuna aykırı olduğunu anlayamadılar.
Kadın ve erkeğin temas kuramadığı bir toplum modelinin ne derece hastalıklı olabileceğini, gayri insani olabileceğini keşfedemediler.
Son zamanlarda türbanlı kadınların toplum içinde daha fazla yer almasıyla bu anlayış bir parça aşılabildi.
Ancak...
Ulaştırma Bakanı’nın eşinin ayrı masada yemek yerken çekilen fotoğrafı, o anlayışın tortularının hálá sürdüğünü gösteriyor.
Gamzedeyim
TANRIM!
Biz Brüksel’de kendimizi ‘Türkiye-AB ilişkileri’ne vurmuşken, burada bir büyük aşk tomurcuklanmış da haberimiz olmamış...
‘Overlokçu kızlarımızın bayıldığı’ iki ‘gamzeli’ yazarımız, yani Tuna ile İclal, tutmuşlar, tencerenin kapaklarını yuvarlayıvermişler.
Hadi o klişeyi ödünç alarak ifade edelim:
Aşka bir fırsat vermişler.
Yurdumuzun biricik ‘Sevgi kelebeği’ İclal, sevinçli bir telaş içinde yeni aşkını anlatırken şöyle diyor:
‘İkimizin de gamzeleri var. Ne güzel değil mi?’
Hadi gelin de ‘gam’ ile ‘gamze’ arasındaki ses benzerliğine kafayı takıp, Tatyos Efendi’nin o meşhur ‘Gamzedeyim deva bulmam / Garibim bir yuva bulmam’ şarkısını anımsamayın...
Ne diyelim?
Allah ‘iki cihan saadeti’ nasip etsin.
***
Ve fakat...
Aragon üstadımızın dediği gibi maalesef ‘Mutlu aşk yoktur’.
Ve bu şaşmaz ilke, İclal ile Tuna’nın aşkı için de geçerlidir.
Örnek olayımızda ‘mutluluk öldüren’ unsur, İclal’in eski kocası klip yönetmeni Kemal Başbuğ’dur.
Eski karısının yeni aşkına gıcık olan Kemal Bey, özellikle Tuna Kiremitçi’yi işkillendirecek tuhaf bir ‘saptama’ yapıyor.
Diyor ki:
‘İclal kuşları, böcekleri, herkesi seviyorum der hep. ‘Madem sen böyle bir kadındın, neden eşinden ayrıldın, neden elindeki adamı tutamadın’ derler insana.’
Tamam...
Kemal Bey’in eski karısı hakkında bu şekilde konuşması adaba aykırıdır.
Yine tamam...
Bir kadının ‘elindeki adamı tutmak’ gibi bir yükümlülüğü yoktur. Kemal Bey, bu konuda acayip feodal bir tutum takınmaktadır...
Ancak bütün bunlar, Kemal Bey’in ‘İclal olgusu’ hakkında yaptığı isabetli saptamayı es geçmemize neden olabilir mi?
Tabii ki olamaz.
Ne demiştik aylar önce: İclal’in kuşları, böcekleri, herkesi seviyorum diye etrafa yaydığı sevgi tomurcuklarında yapay bir hava var...
Ve işte bakın Kemal Bey de bizim dediğimize gelmiş durumda...
Aradaki fark şudur: Biz erken fark ettik, Kemal Bey ise geç...
Eh, o kadar fark olacak tabii... Ne de olsa aşkın gözü kördür.