Paylaş
Ankara’daki ‘29 Ekim Cumhuriyet Buluşması’na izin yok...
Devlet izin vermiyor.
Valilik yasakladı.
Neden peki?
Onu da Başbakan Erdoğan açıkladı.
İstihbarat varmış, olaylar çıkabilirmiş.
Şu konuda istikamet sahibiyim:
Devlet, eskiden başörtüsü ya da imam-hatip yürüyüşlerine ‘istihbarat var’ diye yasaklama getirirdi ve ben bu ‘istihbarat’ gerekçesine hiç inanmazdım.
Bugün yapılan ‘istihbarat var’ açıklamasına da zerre kadar inanmadım.
BİLMEM KAÇ SAYILI YASA
Devlet ve devletli takımı böyledir:
En doğal hakkını kullanmana ‘bilmem kaç sayılı yasa’yı gerekçe göstererek engel olurlar.
Bakarlar ki tepki çok.
Bakarlar ki kimse ‘bilmem kaç sayılı yasa’ gerekçesiyle tatmin olmuyor.
Hemen ‘istihbarat var, olaylar çıkabilir’ gerekçesine sarılıverirler.
BÜYÜLÜ BİR GEREKÇE
Fakat şunu da söylemeliyim:
‘İstihbarat var’ gerekçesi, süper büyülü bir gerekçedir.
Şu türden faydaları vardır:
Devlete açık üstünlük ve haklılık sağlar.
‘İstihbarat var’ açıklamasının sağlamasını yapma imkânı yoktur. Yapılmayan bir gösteri için hiç kimse “hani istihbarat vardı, hani olaylar çıkacaktı” diyecek durumda olamaz.
Devlet, “istihbarat var” dedi miydi, gösteri yapmak için ısrar edenlere düşen susup oturmaktır. Çünkü gösteri yapmakta ısrar edersen bir anda ‘olayların çıkma ihtimalini iplemeyen tip’ haline geliverirsin.
NEDEN HEP MUHALİFLERE?
Fakat bu ‘istihbarat var’ gerekçesinin tek bir açığı
vardır.
İnsan düşünür: Neden iktidarın ve iktidar destekçilerinin yapacakları tek bir gösteri için bile ‘istihbarat var’ gerekçesi söz konusu edilmez de hep muhalif takımının gösterileri için bu gerekçe dile getirilir?
İnsanın düşününce aklına gelebilecek bu soru, ‘istihbarat var’ gerekçesinin en sağlam, en kuvvetli ve en yıkıcı düşmanıdır.
Hac ve torpil
Geçen gün bir beddua kaleme almıştım.
Demiştim ki:
“Yarabbi...
Onca insan hacca gitmek için sırada beklerken...
Torpille hacca gidenlerin dualarını kabul etme.”
BENİ DE KAPSIYOR MU?
Aydın Doğan aradı.
Dedi ki: “Ben de hacca gidiyorum. Bedduayı üzerime alınmadım ama yine de sormak isterim: Bu beddua beni de kapsıyor mu?”
Kendisine şunu söyledim: “Diyanet İşleri’ne başvurup yedi yıldır hac sırası bekleyen arkadaşlarım var. Siz onların önüne geçerek, onların sıralarını alarak mı gidiyorsunuz hacca?”
Aydın Doğan’ın cevabı şu oldu: “Kul hakkı yiyerek hacca gitmem... Diyanet İşleri aracılığıyla gitmiyorum hacca. İslam Konferansı Örgütü’ne tanınan bir hak çerçevesinde onun özel davetlisi olarak gidiyorum.”
Bu cevabı alınca kendisine şöyle dedim: “O zaman bedduanın hedefi siz değilsiniz. Benim meselem Diyanet’te sıra bekleyenlerin önüne geçip de hacca gidenlerledir.”
FEHMİ KORU DUASI
Bunları yazdıktan sonra...
Bu olaydan bir şeyler çıkarmaya çalışarak koskoca iki tane yazı döşenen Fehmi Koru ile ilgili duamı yazabilirim:
“Yarabbi!
Yaşına başına hürmet ettiğimiz bu abimizi içine girdiği fitnecilik çukurundan kurtar Yarabbi.
Bu abimizin içine bir ferahlık duygusu ver de çamurculuktan vazgeçsin Yarabbi...
Bu abimizin ara bozmaya çalışmanın kötü bir şey olduğunu idrak etmesini sağla Yarabbi...
Şefkat tokadını şunun yüzüne hafifçe vur Yarabbi...
Vur ki elindeki kepçeyle fitne kazanını kaynatırken yüzündeki mağrur gülümseme yüzünde öylece donsun kalsın Yarabbi...
Amin... Amin... Amin....”
Ölerek tarih yazmak
Ölüm orucuna yatanlar için “Bunların alayı bölücü... Ölürlerse ölsünler...
Bize ne?” diyenler vicdansız ve duyarsızdır.
Bunda kuşku yok.
Peki ama söyler misiniz, ölüm orucuna yatanlara “Hadi aslanlarım, ölün, ölün de davaya hizmetiniz olsun” diye gaz verenlerin durumu ne olacak?
Onlar çok mu vicdanlı ve duyarlıdır?
Ölüm orucuna yatmamış birilerinin, ölüm orucuna yatanları teşvik ettiğini görünce midem bulanıyor.
Ölmeyip yaşamayı tercih etmiş biri, ölmeyi tercih etmiş birilerine “Ölerek tarih yazıyorsunuz” diyor.
Kimsenin aklına “Sen de ölmeye yat, biraz da sen tarih yaz” demenin gelmeyeceğini sanarak...
Deri kavgasının bitme nedenleri
Türk Hava Kurumu da ‘bizden’ oldu.
Eski deri toplayıcılarının tümü bir yerlere gelince deri toplayacak kişi kalmadı.
Kurban derileri eskisi gibi para etmemeye başladı.
Kurban derisinden gelecek gelire ihtiyaç kalmadı.
Bir ihale bin deriye bedel hale geldi.
Pastanede resepsiyon
Pastanede Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu vermeye kalkışan Amasya Valisi, gelen eleştiriler üzerine ‘ne var bunda’ havasında bir açıklama yapmış.
Açıklamayı okuyunca aklıma gelen ilk cümle şu oldu:
“Vali Bey yaptığı şeydeki tuhaflığın ve acayipliğin farkında bile değil.”
BİLEMİYOR, ANLAYAMIYOR
Vali Bey mazurdur.
Bilmiyor, bilemiyor, anlamıyor, anlayamıyor.
Bu işin esas sorumlusu, ‘Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu’nun pastanede verilemeyeceğini idrak edemeyen ve bunda hiçbir tuhaflık görmeyen birini Amasya şehrine vali olarak atayan makamdır.
Bir köşe yazarı haline şükrediyor
‘Radikal’de yazmak için Cengiz Çandar olmaya gerek yok’ sloganının hemen yanında kır saçlı, pos bıyıklı ve hafif de göbekli Cengiz Çandar benzerinin fotoğrafını gördükçe...
Ya da...
‘Radikal’de yazmak için Oral Çalışlar olmaya gerek yok’ sloganının hemen yanında mor gözlük çerçeveli, insancıl bakışlı ve alttan alan Oral Çalışlar benzerinin fotoğrafını gördükçe...
‘Ahmet Hakan olmaya gerek yok’ sloganının hemen yanında gözükebilecek benzerimin fotoğrafı geliyor gözümün önüne...
Ve “İyi ki Radikal’de yazmıyorum” diyerek halime şükrediyorum.
Serbest çağrışımlar
“Babalarını aşamamış çocuklar” denilince aklıma şu üç isim geliyor: Ali Sunal, Kerem Alışık ve İlker İnanoğlu...
‘İsimleri yan yana gelmemesi gereken iki kişi’ denilince aklıma şu iki isim geliyor: Cem Yılmaz ve Şahan Gökbakar.
Filmi yapıldı, dizisi çekildi, şimdi de tiyatrosu yapılıyormuş... Bana kalırsa ‘Huzur Sokağı’ bu kadar ağırlığı kaldıramayacak.
Bir teklifim var: Hülya Avşar ve Gülben Ergen için “Türkiye’nin en zeki kadınları” yerine “en kurnaz kadınları” desek...
Belediyeden telefonuma gelen uyarı: “Evinizin garajında kurban kesmeyiniz.”
Paylaş