İSMET Paşa’dan hazzettiğim söylenemez. "Tek Parti" döneminin otoriter yapısıyla da başım hiç hoş değildir.
Ama böyle düşünüyorum diye...
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, miting meydanlarında İsmet Paşa döneminden kalma "ekmek karnesi"ni sallayarak yaptığı ucuz siyasete de göz yumacak değilim.
Neymiş efendim, İsmet Paşa döneminde ekmek karneyle satılıyormuş... CHP zihniyeti buymuş... Bunlar gelince yine ekmeği karneyle satarlarmış...
Eğer Tayyip Erdoğan, Yozgat’ın ya da Konya’nın kırsalında doğup büyümüş, hiç eğitim almamış bir adam olsaydı...
Şöyle derdim:
"Ne yapsın zavallıcık? ’Geldi İsmet / Gitti kısmet’ türünden propagandanın etkisi altında kalmış. Harp nedir bilmez... İkinci Cihan Harbi’nde dünya nasıl altüst oldu bilmez... Harpte kaç milyon kişi can verdi bilmez... Bildiği tek şey yediği ekmeğin karneye bağlanmasıdır..."
Fakat gelin görün ki...
Elinde ekmek karnesi sallayan kişi, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde memleketimizde başbakanlık yapan kişidir.
Ve bizim böyle bir kişiden beklentimiz biraz "İkinci Cihan Harbi" çalışması yapmasıdır.
Mesela şu sorulara yanıt vererek bu çalışmaya başlayabilir:
BİR: Türkiye’nin harbe girmemesinin bir bedeli olmayacak mıydı?
İKİ: O dönemde kendisi Başbakan olsaydı ekmek yerine pasta mı yiyecektik?
ÜÇ: Büyük bir insanlık faciasını sadece ekmek tezkeresine bağlamak yakışık alır bir şey midir?
DÖRT: Dünya büyük harbin içinde kavrulurken Türkiye’nin bundan etkilenmemesi mümkün müydü?
Yaşar Nuri’nin cinsel hayatı
YAŞAR Nuri Hoca’ya karşı kinim, garezim yok.
Vallahi de yok, billahi de yok.
Hatta onun gizleyemediği kişisel zaaflarına karşı belli bir sempati beslediğim bile söylenebilir.
Siz buna bir tür "zaaf kardeşliği" bile diyebilirsiniz.
Çok zeki ve pek birikimli bir adamdır Yaşar Nuri...
Eğer zekásını kontrol altına alabilecek kudreti olsaydı, mevcut birikimiyle "İslam’da tecdit hareketi"ni başlatabilirdi.
Fakat ne yazık ki kendisine zeká bahşeden "Kadir Mevla", o zekáyı kontrol altına alabilecek fren mekanizmalarını bahşetmemiş.
Şişinmesi bu yüzdendir, inandırıcılığı bu yüzden darbe almıştır, çelişkileri bu yüzdendir...
Bu yüzden biraz heder olmuş bir adamdır Yaşar Nuri...
Son heder oluşunu ise gazete haberlerinden ibretle izliyorum:
Adı "Şahane" olan bir danışman kızla yaşanılan "yasak aşk", o danışman kız ile eş arasında yaşanan kavga, kavganın mahkemelere düşmesi, özel telefon mesajlarının gazetelerde yayınlanması, "Şahane" ile ilgili tasvirler, erotik kanallara verilen telefon numaraları falan...
Eğer bu skandalın öznesi, "din" adına racon kesmeye meraklı bir "din adamı" olmasaydı...
Vereceğim tek tepki şu olurdu:
"Bana ne? Sana ne? Bize ne? Kime ne?"
Fakat özne Yaşar Nuri olunca, bunları diyemiyorum.
Çünkü Yaşar Nuri’nin yıllardır adına konuştuğu ve şöhretini borçlu olduğu "din"in kutsal kitabında "Niçin yapmadığınız şeyi söylüyorsunuz?" sorusu vardır.
Keşke Yaşar Nuri, "din" adına racon kesen bir adam olmasaydı da...
Günahıyla sevabıyla dilediği gibi yaşayan bir adam olmayı tercih etseydi...
Biz de ortaya çıkan skandalı "Bize ne canım... Adamın özel hayatı" deyip geçebilseydik...
Osman vurulmamış
ÇOKTANDIR Ankara kulisleri bir dedikoduyla çalkanıyor:
Güya Melih Gökçek’in oğlu Osman Gökçek, bir çıkar kavgası nedeniyle ayağından vurulmuş. Bu olay Gökçek tarafından örtbas ediliyormuş.
Azerbaycan’da yayın yapan "Musavat" adlı bir haber sitesi, bu dedikoduyu haberleştirdi.
Sitede yer alan haberde Osman Gökçek’in Turgut Altınok tarafından ayağından vurulduğunu, Osman Gökçek’in Bakü’ye getirilerek gizlice tedavi altına alındığını, olayın örtbas edilmek istendiğini yazdı.
Bu haber üzerine dün Osman Gökçek’le konuştum...
Osman, haberin tamamen asılsız olduğunu söyledi ve ekledi: "Böyle bir olay yok. Şu anda Ankara’da büromdayım. Bu haber Azeri sitesine Türkiye’den belli çevreler tarafından servis edildi. Seçime doğru belden aşağı vurma çabasıdır bu."