İslamcılar kültür ve sanat üretemez mi

TABİİ ki üretirler...

Haberin Devamı

Dini inanç, hiçbir zaman “sanat”ın önünde engel değildir.

Öyle olsaydı...

Sezai Karakoç
o harika şiirleri yazabilir miydi?

Cahit Zarifoğlu
çelişkilerini kâğıda dökebilir miydi?

Nuri Pakdil
bunca aykırı çıkışlarını yapabilir miydi?


Rasim Özdenören
göz kamaştırıcı öyküler yazabilir miydi?

Mustafa Kutlu
yüreklere işleyen hikâyeler kaleme alabilir miydi?

Örnekleri çoğaltmak mümkün...

Demek ki neymiş?

İnançlı olmak, sanatçı olmanın önünde engel değilmiş...

Fakat bugün ilginç bir fotoğraf söz konusu:

“İslami kesim”
ya da “muhafazakâr kesim”, siyasette zaferden zafere koşarken, ticarette parlak başarılar elde ederken...

Kültür ve sanat alanında tam anlamıyla dökülüyor.

Eskiden var olan etkinliğini bile kaybetmek üzere...

* * *


Dün Milliyet’te Kadri Gürsel yazdı...

İslamcı televizyon kanallarından birinde İslamcı bir genç, bu gerçeğe şu cümlelerle parmak basmış:

“Ticarette ve siyasette bir yere geldik. Ama kültür sahasında gerideyiz. O saha hâlâ solcuların elinde...”

Alıntıyı okuyunca Kadri Gürsel’in bu konuda ne diyeceğini çok merak ettim.

Şöyle dedim:

Bakalım o aşina klişe yaklaşımla, “Tabii geride kalırsınız, inançlı insanların harcı değildir kültür ve sanat” falan mı demiş?

Merakla okudum yazıyı...

Hayır! Hayır!

Kadri Gürsel
, meseleyi can damarından yakalamış...

* * *

Haberin Devamı


Meselenin can damarı şudur:

İnançlı olursunuz ve başyapıtlar ortaya koyabilirsiniz. İnanç buna engel değildir...

Ama eğer bir cemaate, bir partiye, bir gruba kendinizi adarsanız, kültür ve sanat üretemezsiniz...

Kültür ve sanat üretebilmeniz için öncelikle özgürleşmeniz gerekir.

Cemaatinizden, partinizden, liderinizden, mahallenizden özgürleşmeniz gerekir...

İnançlı ama özgür bireyler sanat üretebilirler...

İnançlı ama özgürleşmemiş bireyler ise sanat üretemezler...

Tıpkı...

Kendini cemaatinin içinde eritmiş inançsızların da sanat üretemeyeceği gibi...

* * *


Kadri Gürsel
’in yaklaşımı da aynen böyle...

Diyor ki:

“Cemaatlerinizden kurtulup, biat ve icazet kültüründen kendinizi azat ederek özgür bireylere dönüşmediğiniz sürece kültür ve sanat alanında yaratıcı olmanız mümkün değildir. Bu asgari dönüşümü sağladıktan sonradır ki, durumlara, nesnelere ve hayata eleştirel bir gözle bakmaya başlayabilir, özgün estetik duygunuzu vücuda getirebilirsiniz
”.

Ve ardından da altı çizilmesi gereken şu cümle:

“Bireysel manadaki dinselliğinizin, yaratıcılığınızla çatışmasını kendi içinizde, kendi başınıza yaşayarak belki bir yere varabilirsiniz”
.

Katılıyorum...

Sonuna kadar katılıyorum.

* * *


Gelin örnekler üzerinden gidelim:

Sezai Karakoç
, hayatının hiçbir döneminde parti, cemaat, tarikat ve grupların yörüngesine girmedi. Hep özgür oldu... Hep birey oldu... Ve hep özgün oldu...

Nuri Pakdil
, bırakın partiyi, tarikatı, cemaati, etrafında toplananlara bile yüz vermedi... Hep aykırı oldu... Hiçbir zaman ehlileşmedi... Ehlileşemedi...

Mustafa Kutlu
’nun kimseye eyvallahı yoktur, olmamaya da devam ediyor.

Rasim Özdenören
, bağımsız duruşunu her zaman korudu...

Cahit Zarifoğlu
’nun en önemli vasfıdır ele avuca sığmamak...

Belki de her şey şu sorunun cevabında gizli:

Neden İslami kesimde yeni Sezai Karakoç’lar, yeni Nuri Pakdil’ler, yeni Rasim Özdenören’ler, Cahit Zarifoğlu’lar, Mustafa Kutlu’lar çıkmıyor?

Haberin Devamı

 

Köşelerdeki film eleştirisi klişeleri

Bu kadar emek verilmiş, yıkıcı olmayalım...

Sonu iyi olmamış... Ben olsam sonunu şöyle yapardım...

Uzun olmuş... Çok uzun... Ben olsam şu sahneleri atardım...

Çok güldüm... Keyifli bir-iki saat geçirdim... Yüreklerine sağlık...

Hiç gülmedim... Yarıda çıktım... Tam bir işkence...

Gözyaşlarıma hâkim olamadım. Türkiye gerçeği ancak bu kadar anlatılırdı.

 

İlhan Selçuk gerçeği gördü

BİR süredir Cumhuriyet’te İlhan Selçuk’un köşesinde “arşivden” yazılar çıkıyor.

Çünkü İlhan Selçuk’un sağlığı günlük yazı yazmaya uygun değil...

Ama sağ olsun Hikmet Çetinkaya, arada İlhan Selçuk’u ziyaret edip gündemdeki konularla ilgili düşüncelerini yazıyor da, biz de öğreniyoruz...

Çetinkaya’
nın son ziyaretinde İlhan Selçuk şunu demiş:

“Türkiye’ye şeriat meriat gelmez. Yılbaşında televizyonları izleyince gördüm. Şeriatçılar artık sermaye ve medya sahibi oldu”
.

Tamamdır...

Ben de tam beş senedir işte bunu yazıyorum.

Haberin Devamı


Diyorum ki: Mesele ideoloji falan değil, mesele “Biraz da biz ölelim” meselesidir. İlhan Selçuk’un bunu fark etmesi çok önemli bir gelişmedir.

Yazarın Tüm Yazıları