İlaç gibi bir kitap

EY laik kesimin gözü yaşlı, bağrı yanık insanları...

Ey "Bunlar bizim başımızı kapatacaklar" diye içtenlikle korkan endişeli kent kadınları...

Ey halkın büyük bir kesimini "Bilmem nerelerini kaşıyanlar" diye aşağılayanları okuyarak rahatlayanlar...

Ey her seçimde yenilgi üstüne yenilgiye uğrayıp, "Çekip gideceğim buralardan" diyerek umutsuzluk girdabında boğulanlar...

Ey sandıklarda mağlup olup gözünü Yaşar Paşa’ya dikenler...

Ey 1920’lerin "Asrı Saadet" döneminin özlemini çekenler...

Ey "Uyan da bak Gazi Kemal / Başımıza gelen işe" diyerek gözyaşları içinde marşlar söyleyenler...

Ey geceleri rüyalarında güzel ülkemizin İran, Pakistan ya da Suudi Arabistan olduğunu görüp "Hayırlara karşılık" diye uyananlar...

Ey Türkiye’nin "AKP ülkesi" olmasını istemeyenler...

Ey Tayyip’i aşmak gibi bir derdi olanlar...

Sizlere bugünlerde kitapçı vitrinlerinde kolaylıkla bulabileceğiniz bir kitabı hararetle tavsiye ediyorum:

Osman Ulagay’ın "AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu" adlı şahane kitabını...

* * *

Bu "İlaç gibi kitap"ta şunları bulacaksınız:

Ta Milli Nizam’dan beri kafayı her çıkardıklarında, sivil asker bürokrasinin darbeleriyle belleri bükülen adamlar, yeniden ve daha güçlü bir şekilde bellerini doğrultmayı başarırlarken... Size düşen neden hep mağlubiyet oluyor?

1920’lerin, 1930’ların "mutluluk çağı"nı yeniden hayata geçirmek neden mümkün değildir? Dünyada ve Türkiye’de neler değişmiştir? Yeni bir orta sınıf mı oluşmaktadır? Bu yeni orta sınıfın özellikleri nelerdir?

Toplumsal bağları zayıflamış, öğrenmeye kapalı, sadece dar bir çevrenin taleplerine cevap veren ve kendisini değişen koşullara göre yenileyememiş bir parti tarafından temsil edilerek galibiyet mümkün müdür?

Duygu sömürüsüne dayalı, hesapsız kitapsız bir muhalefet stratejisiyle sizlere yenilginin en büyüğünü tattırmış olan Tuncay Özkan ve hempalarının peşinden giderek, AKP’ye karşı ciddi bir iktidar alternatifini oluşturabilir misiniz?

Dünyada ve Türkiye’de son 20 yılda ciddi bir dönüşüm yaşanırken, sizin sözcülüğünüzü üstlenenlerin 40 yıldır aynı nakaratları terennüm etmelerinde bir sorun yok mudur?

"Gerici" AKP, küreselleşmenin yol açtığı tehdit ve fırsatları en iyi şekilde değerlendirip güçlenirken, neden sizin gibi "İlerici" kesimler, "Kahrolsun küreselleşme" dışında bir slogan patlatamıyor?

Dünyada son 20 yılda toplumun alt kesimlerinden gelen ve farklı yaşam tarzlarına mensup insanlar, yönetime el koyuyorlar... Dünyadaki bu büyük kırılma Türkiye’ye de yansıyor... Peki bu insanları AKP’nin kucağına bırakmak yerine, kendi yanınıza çekmek için hangi programla hareket etmeyi planlıyorsunuz?

Cumhuriyet mitingleri yaptınız... Meydanlara oluk oluk aktınız... Ama sandıktan çıkmayı başaramadınız... Neden? Acaba o mitinglerde kürsüden verilen mesajlarda bir sorun yok muydu?

* * *

Eğer AKP’yi aşmak istiyorsanız... Eğer korkmaktan bıktıysanız... Eğer medyatik cambazlar eliyle rahatlamak yerine gerçek bir alternatif ortaya çıkarmak istiyorsanız... Eğer ülkenizin AKP’ye mahkum olmasından şikayetçiyseniz...

Okuyun Osman Ulagay’ın kitabını...

Ve gözyaşı dökmeden, marş söylemeden, geniş halk yığınlarını aşağılamadan, bir arada yaşamanın koşullarını oluşturarak ve AKP’ye nereden çakılması gerektiğini öğrenerek...

Kurtulun şu mağlubiyet sarmalından...

Dereden tepeden

CİHANGİR KRİTERİ: Liberal aydınlar AKP’den desteği çekmeye başladılar ya... Cihangir merkezli liberal ayaklanmanın öncüsü Sinan Çetin durur mu? O da AKP ile arasına mesafe koymuş... "AKP’den vazgeçmek üzereyim" demiş... Bu açıklama bana nedense Nazan Öncel’in "Aşık değilim olabilirim / Olabilirim olabilirim / Yüzde elli sevebilirim / Sevebilirim sevebilirim" şarkısını anımsattı...

CENNETİN DİLİ: Memlekette bazıları "Türkçe ezan" rüyaları görürken Bugün gazetesinin fıkıh yazarı, "Cennette Arapça konuşacağız" diye bir haber vermesin mi? Bu haberin ardından ya herkes cennete daha iyi uyum için Arapça kurslarına yazılır ya da "Cennette anadilde konuşma hakkı" diye bir talep gündeme getirilir... İkisi de yapılmazsa Bugün yazarından "Meleklerin kanadı var mıdır?" başlıklı bir makale yazması rica edilir.

ZAMAN’DA SANSÜR: Zaman Gazetesi, merkez medyadaki açıkların üzerine balıklama atlamaya hayli meraklı bir gazete... "Bu haber de yalan çıktı" ya da "Falancanın yazısını sansürlemişler" türünden haberlere bu gazetemizde sıkça rastlıyoruz... Ancak bu gazetemiz, sanırım Alev Alatlı’nın bir yazısını sansürledikten sonra bir daha bu tür haberleri o kadar da kolay yapamayacaktır... Belki de yapacaktır ama inandırıcı olamayacaktır... Neyse... Bekleyip görelim...

Ben de Hıncal’ı yazmayacağım

KARAR verdim: Ben de Hıncal Uluç’un adını bir daha bu köşede anmayacağım.

Yok, onun gibi çirkinleşip, "Adını anarsam köşem kirlenir" şeklinde bir gerekçeye dayandırmayacağım bu kararımı... Son tarifte yaşına, başına hürmetim vardır...

Benim gerekçem farklı...

Şunu anlamış bulunmaktayım ki, Hıncal Uluç son zamanlarda maalesef çığırından çıkmış bir adamdır...

Artık ciddi bir muvazene sorunu yaşamaktadır... Eskiden olduğu gibi "Yahu birazcık tutarlı olmalıyım" falan deme gereği bile duymamaktadır... Bir tartışmayı centilmence yürütecek tahammülü de kalmamıştır... "Vasat beğeniler üstadı" olmaktan çıkıp "Dikkat çekme canavarı"na dönüşmüştür... "Takvim yaprağı arkası filozofluğu" artık kendisini kesmemektedir... Bu yüzden kadınları aşağılayıp, sonra da uğursuz bir kahkaha salmaktadır... Bunları yaparken hiç utanıp sıkılmamaktadır... Dahası utanıp sıkılmamaktan bir iftihar vesilesi bile çıkarabilmektedir.

Kısacası onunla dalaşmakla mesela Kamer Genç ile dalaşmak arasında hiçbir fark kalmamıştır...

Eh, o zaman tabii ki bana da müsaade...
Yazarın Tüm Yazıları