Hiç gitmeyecekler için hac notları

Deve kervanlarını, tarihi kaleleri, müşrik evlerini, mümin sığınaklarını, savaş meydanlarını falan unutun. Sahabe mezarlarını, tarihi mescitleri, Osmanlı kalelerini de unutun...

Çünkü Suudi hanedanı, bu kentlere öyle bir girmiş ki, ortada hurma ağacı bile kalmamış.

Şurası Mekke Hilton’dur, burası McDonalds’tır. İşte burası bitmek tükenmek bilmeyen yeni inşaat alanlarından biri! Ve işte şehrin pislik içindeki geri kalmış bölgeleri... Kabe’nin hemen yanı başındaki seyyar köfte arabaları... İster istemez şöyle dersiniz: Tanrım! Burası yüzlerce yıllık kutsal bir tarihin süzgecinden geçip gelmiş bir kent mi, yoksa 20 yıl önce kurulan köksüz, geleneksiz bir kent mi?

Zengin hacılar, geniş suit odalarda, süper büyük kral dairelerinde, halkın arasına karışmadan, yataklarının yanı başında Kabe’ye karşı namazlarını eda ederken, yoksul hacılar Mekke’nin çevre mahallelerinde 20-25 kişilik odalarda üst üste konaklamaktadırlar.

Eğer bir fırsat bulup Kabe’nin etrafını çevreleyen bölümlerin en üst katına çıkıp şöyle bir etrafa bakılırsa, "İslam dünyası neden geri kaldı" sorusunun çarpıcı ve ikna gücü hayli yüksek yanıtını bulmak mümkündür: İnsan hayatının bir değer taşımaması, organizasyon denilen olgudan habersizlik, bireye verilen değersizlik, karşılıklı saygısızlık, cehalet, yoksulluk ve nobranlık. O yüksek yerden görüp göreceğiniz bunlar olacaktır.

Şeytan taşlarken ölünebilir, kalabalık içinde sıkışıp kalınabilir... Arafat Dağı’nda yer kapma telaşı içinde başka hacılarla dalaşma ihtimali her zaman vardır. Kabe’de tavaf yaparken bir omuz darbesiyle sendeleme olasılığını hesaba katmak gerekir. Safa ile Merve arasında koşar adım yürürken ibadet egoizminin doruğuna çıkmış mümin kardeşleriniz tarafından bir kenara itilme durumu da söz konusudur.

Bütün bu olumsuzluklara karşın etraftakiler, garip bir sabır ve tevekkül önerileriyle adamı bunaltır. "Sabır ya hacı" cümlesi karşısında "Yahu şikayet de mi etmeyeceğiz" denilir. Alınan yanıt İslam dünyasının bugünkü acıklı halini özetler gibidir: "Adamlar ne yapsın? Bu kadar adamı aynı anda bir arada tutmak kolay mı?"

Gözyaşı çetesinin yeni lideri

ŞİİR okunur, ağlarsın.

Necip Fazıl’dan söz edilir, ağlarsın.

"Ah o Milli Nizam günleri" diye iç geçirir, ağlarsın.

Mehmet Akif’ten dizeler okur, ağlarsın.

Milli Türk Talebe Birliği’ni işitince, ağlarsın.

Soruyorum:

Bu gözyaşları ne zaman bitecek Bülent Arınç.

Bilmiyorum, bir "Seni seviyoruz ağlayan adam" yazısı mı istiyorsun?

Yoksa "Ben zaten her acının tiryakisi olmuşum birader" mi dersin...

Ya da...

"Gözyaşı çetesi"nin yeni lideri olmak derdinde misin?

Bence sakıncası yok... Bütün bunları arzulayabilirsin.

Ancak... Bu kadar gözyaşı döken bir adamın Çankaya gibi "soğukkanlılık" isteyen bir makama çıkması, en az "irtica" kadar sorun olur, bilesin!
Yazarın Tüm Yazıları