Harran Rektörü’ne iki adet itaat sorusu
HARRAN Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ramazan Taşaltın aynen şöyle demiş:
“İslami olarak şu anda Cumhurbaşkanı’na itaat etmek farz-ı ayındır. Karşı gelmek de harpten kaçmak manasına gelir, haramdır”.
*
Konunun demokrasi, özgürlük, kişilik sahibi olmak, körü körüne itaat noktalarını bir tarafa bırakıp...
Bu rektöre İslami olarak şu iki adet soruyu soruyorum:
*
- SORU BİR: Konsolosluk binasında gazeteci doğrayan rejimin en tepesindeki Suudi Kralı’na ve onun veliaht prensine itaat etmek de farz-ı ayın mıdır? Suudi Kralı’na itaat etmeyen Suudi vatandaşı Müslümanlara da “harpten kaçan” muamelesi mi yapacaksın?
*
- SORU İKİ: Halife Hazreti Ömer’e “Yanlış yaparsan seni kılıçlarımızla düzeltiriz” diyen sahabeler, bir farza karşı gelip harama mı batmıştır? Neden “Ey Ömer! Sana itaat, farz-ı ayındır. Tabii ki itaat ederiz” dememişlerdir de kılıçlarıyla düzeltmekten söz etmişlerdir?
ÇEKEMEYEN ANTEN TAKSIN
İSTANBUL Havaalanı’yla ilgili olarak ağzını açtığında...
“Yapanlardan Allah razı olsun... İnşallah Türkiye’ye büyük katkısı olacaktır... Böyle bir dönemde, bu kadar kısa sürede böyle bir eseri ortaya koymak önemlidir...” falan demek yerine...
“Ama Çin’deki daha büyük... Ama adını hiç beğenmedik... Ama bakalım gerçekten de ekonomiye katkısı olacak mı... Ama bizim paramızla yapılıyor...” falan diyerek çekememezlik yapan tipler iflah olmazdır.
*
Onlarla ciddi ciddi tartışmak yerine “Çekemeyen anten taksın” deyip kaçmak mükemmel bir yöntemdir.
MELİH GÖKÇEK: NEREDEN NEREYE
GÖREVDEN ayrılması istendiği gün aşağı yukarı şöyle bir durumdaydı:
Perişan olmuş, tükenmiş, umutsuzluğa kapılmış, karamsarlaşmış, dünyaya küsmüş, derdini içine gömmüş, isyan etmeyip yutkunmuş...
*
Bugün ise aşağı yukarı şöyle bir durumda:
Süper onore olmuş, politik kariyerinin en keyifli günlerini yaşamaya başlamış, keyiften dört köşe olmuş, “kapışılamayan adam” olmuş...
*
Ben olsam Melih Gökçek’in yerinde...
İtibarımın fazlasıyla iade olduğunu düşünür, hiçbir makama seçilmesem bile ömrümün sonuna kadar gurur ve keyifle yaşardım.
DALAN’DAN GELEN MESAJ
DAHA haberlere bile bakmamıştım.
Bedrettin Dalan’dan telefonuma şöyle bir mesaj geldi:
“Çıkan haberler doğru değildir”.
*
Ne çıkması, ne haberi, ne doğru değildiri falan diye hemen meseleye daldım.
Meğer “Dalan MHP’nin İstanbul adayı olacak” diye bir tevatür almış başını gitmiş ve Dalan onu yalanlıyormuş.
*
İçimden şöyle mırıldandım:
“Acaba Dalan bu iddiaya ne cevap vermiş olabilir” diye ertesi günün gazetesinin beklendiği günlerde yaşasaydım keşke...
FATİH TEZCAN DENİLEN ŞAHSIN FETÖ’CÜLÜĞÜ
EĞER herhangi bir şahıs...
Bir Cumhuriyet Bayramı günü...
“29 Ekim ile 15 Temmuz arasında fark yok... Biri başarmış, diğeri başaramamış darbedir” diyorsa...
O kişi...
15 Temmuz günü ne yapmış olursa olsun...
FETÖ’nün amaç ve çıkarlarına hizmet etmektedir.
*
Şahsa “FETÖ’cü” derken kastettiğim budur.
KARABÖCEK
ÖNCE Erdoğan’ı övüp hemen ardından “TRT’de program yapmak istiyorum” denmez Neşe Hanım...
Biraz ilmi siyaset öğrenin, ilmi siyaset!
YEREL SEÇİM İÇİN AK PARTİ’YE PROPAGANDA FİLMİ TAVSİYESİ
MİNE Kırıkkanat’ın Halk TV’de hezeyanlar içinde yaptığı konuşmayı alıp Anadolu’nun dört tarafına yayın...
Ahaliye günde beş kere izletin.
Yerel seçimde en az beş puan fazladan oy alırsınız.
ZEKİ MÜREN KİTABINDAN ÖĞRENDİKLERİM
DEĞERLİ araştırmacı yazar Radi Dikici’nin çok büyük bir itinayla ve hakikate sadakatle yazdığı “Aşkın Kavurduğu Güneş/Zeki Müren” kitabını okuduğumda...
Şunları öğrendim:
*
- Anlamsızca cimrilikleriyle meşhurmuş Zeki Müren...
- Ama bir anda cömertleştiği de olurmuş.
- Ruh hali biraz da gelgitliymiş.
- Ama fazlasıyla disiplinliymiş. Öyle ki Almanlar yanında tembel kalırmış.
- Tek bir büyük aşkı olmuş... Geri kalanlar takılmacaymış.
- Takıldıklarından biri az kalsın başına bela oluyormuş.
- Sahneye çiçek gönderilmesine bayılırmış, çiçek gönderenlerin tümünün ismini liste ne kadar uzun olursa olsun muhakkak anons edermiş.
- Öyle fazla dostu arkadaşı yokmuş.
- “Kimse beni terk edemez, ancak ben kovarım” diye bir mottosu varmış hayatta.
- Elinden tutan, kendisini destekleyen Müzeyyen Senar’a sonradan acayip bir kazık atmış.
- Babası ondan, o babasından hiç hoşlanmazmış.
- Aslında annesinden de pek hoşlanmazmış.
- Sık sık hasta numarası yaparak mizansenler hazırlarmış.
- Bülent Ersoy’un ortaya çıkışı.... Bundan hiç ama hiç hoşlanmamış. Çok kıskanmış Bülent Ersoy’u, çok...
*
Hepsini ve çooook daha fazlasını ben Radi Dikici’nin kitabında buldum, siz de bulabilirsiniz.
