Paylaş
Bu dünya bir imtihan dünyasıdır. Hapse düştü ve bir büyük imtihandan geçti... Ama dışarıda onu daha büyük bir imtihan bekliyor: Doğru bildiklerini söylemeye devam mı edecek? Yoksa “Belaya bulaşmayayım” mı diyecek? Mahpushaneye düşerek verilen imtihandan daha çetin geçeceği aşikâr olan bu imtihanı da geçer inşallah. Allah yâr ve yardımcısı olsun.
* * *
ZEHİR: Hiç ama hiç anlamıyorum: “Özal zehirlendi” haberleri ortaya döküldüğünde neden birilerinin etekleri zil çalarken birileri kahırlanıyor? Ya da “Özal zehirlenmedi” haberleri ortaya döküldüğünde neden birileri zevkten dört köşe olurken birileri yasa boğuluyor? Nasıl oluyor da birden bire “zehirlendiciler” ile “zehirlenmediciler” diye iki grup ortaya çıkıyor ve bu iki grup birbiriyle kıyasıya mücadele içine girebiliyor? Her türden kutuplaşmayı anlıyorum da “zehir” üzerinden meydana gelen bu kutuplaşmadan hiçbir şey çakmıyorum. Çakan biri varsa benim anlayacağım şekilde izah edebilir mi lütfen?
* * *
OKAN: Okan Bayülgen bir üniversiteye gitmiş. Kapalı bir salonda konferans veriyor. Elinde sigara... Dinleyicilerden biri Okan Bayülgen’in sigara içmesine itiraz ediyor. Bayülgen de itirazcı öğrenciye içinde “faşizm” sözcüğünün sıkça geçtiği uzun ve saçma bir tirat attırıyor... Arada hakaretler, horlamalar falan... Size bir şey söyleyeyim mi: Dinleyiciler bu saçmalığa “saçmalık” demeyip alkış ve kahkahalarla yancılık yaptıkça Okan Bayülgen’ler de böyle saçma tiratlar atmaya devam ederler.
* * *
SUAT KILIÇ: Erzurum’da bir okul ziyaretinde öğretmenin biri kendisine sehven “müdürüm” dedi diye bozulmuş, “Müdür değil bakan” tarzı çıkışlar yapmış. Görüntüleri izledim. Vardığım sonuç şudur: Suat kardeşimin kalınca bir deftere beş yüz kez “Bakanlık dediğin bir geçici makamdır” cümlesini yazmasının vakti gelmiş de geçiyor. Bu arada Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’den bir ricam var: Lütfen okullara “tevazu” isimli bir seçmeli ders koyun ve o dersi Suat Kılıç’a mecburi yapın. Büyük hizmet olur.
* * *
POLİTİK MİZAH: Gerçek iktidarın kime ait olduğunun belirsiz olduğu dönemlerde “görünen iktidar”a muhalefet yapan mizahın inandırıcılık sorunu olması kaçınılmazdır. Bu nedenle AK Parti iktidarının birinci döneminde politik mizah bir çıkış yapamadı. Ama artık şartlar olgunlaşmış durumda: Gerçek iktidarın kime ait olduğu belli... Daha da önemlisi gerçek iktidarın yeni sahipleri süper mavra malzemeleri veriyorlar. Sanal âlem yaratıcı ve zekâ dolu politik esprilerle yıkılıyor. Böyle bir ortamda tiyatroda, sinemada, sahnede politik mizahın borusu ötmüyorsa... Sorumluluk öttürmeyenlerdedir.
* * *
MISIR: Cümleleri sırayla yazalım: “Mürsi İslamcı bir lider... Otoriterleşti... Laikler ayaklandı... Ordu Mürsi’yi kolluyor...” Bu cümlelere bakarak “Mısır aynı Türkiye gibi kardeş” falan denilebilir. Ama demeyelim. Lütfen demeyelim. Çünkü Mısır, Türkiye’den çok farklı bir ülke... Dinamikleri farklı, kültürleri farklı, eğilimleri farklı, maceraları farklı, Batı’nın yaklaşımı farklı... Aradaki küçük benzerlikler bu denli büyük farkları eritemez.
* * *
ZERRİN ÖZER: Nihat Doğan kendisine bir şeyler demiş. Ne demiş bilmiyorum. Ama verdiği cevabı biliyorum. Şöyle demiş: “Senin ağzını burnunu kırarım Nihat”. Zerrin Özer’e “anlayana anlayabileceği dilden konuşma ödülü” veriyorum. Kabul buyurursa bahtiyar olurum.
* * *
İZZET ÇAPA: Geçen hafta okuduğum John Malkovich röportajı şahaneydi. Dün okuduğum Aydemir Akbaş röportajı ise ondan da şahane... Röportaj işinde en zoru “kendine özgü bir tarz” tutturabilmektir. İzzet’in röportajlarında bu var. İzzet’in adını gizleseler ve sadece soru cevapları gösterseler, röportajı onun yaptığını anlayabilirim... Az zamanda çok büyük ilerleme yani...
* * *
İNCİ PASTANESİ: Tarihi İnci Pastanesi’nin kapanmasının ardından iki şey oldu: BİR: “Neden hep olan İnci Pastanesi’ne oluyor da Saray Muhallebici’sine bir şeycikler olmuyor?” sorusu akla geldi... İKİ: Profiterol bir direniş tatlısı olarak kayıtlara geçti.
* * *
BEBEK: Pazar günleri hiç çekilmiyor Bebek... İki nedenden ötürü... BİR: Pınar Altuğ tipi anneliğin bir tür gösteri merkezi haline gelmesi... İKİ: Hoyrat ve gösterişçi bir kalabalığın semte akın etmesi...
* * *
CEM YILMAZ: Gazete editörlerinden bir ricam var: Cem Yılmaz gösterisinden haber devşirip “İşte Cem Yılmaz’ın gösteride yaptığı espriler” diye bir bölüme yer vermeyin. Adamın esprilerinin şöyle bir özelliği var: Kâğıt üstünde sahnede durduğu kadar iyi durmuyor. Yapmayın ve soğutmayın bizi Cem Yılmaz’dan...
* * *
İLBER ORTAYLI: Madem tarih, siyasetin artık vazgeçilmez tartışma ve polemik alanı haline gelmiştir... O halde siyasetçilerimiz ne beklemektedir? Niçin Başbakan Erdoğan, İlber Ortaylı’yı “dışarıdan bakan” olarak atamamaktadır? Niçin Kemal Kılıçdaroğlu İlber Hoca’yı partisine davet etmemektedir?
* * *
CAMİ/HEYKEL: “Serbest kıyafetçiler” ile “Tek tip kıyafetçiler” olarak bölündük... “Saray entrikacıları” ile “at üstünde 30 yılcılar” olarak bölündük... “Uslu imam hatipliler” ile “haylaz imam hatipliler” olarak bölündük... Ve sıra geldi “camiciler” ile “heykelciler” diye bölünmeye... Kadıköy merkezli bu bölünmenin ardından sıra hangi bölünmeye gelecek diye merakla beklemekteyim.
* * *
OKTAY SARAL: Muhteşem Yüzyıl dizisinin yasaklanması için ilk girişimi başlatan isim AK Parti İstanbul Milletvekili Oktay Saral oldu... Bir yasa teklifi hazırladı Saral... İki şey söyleyeceğim: BİR: Muhteşem Yüzyıl’ın senaryosunu Oktay Saral’a yazdırsalar... Süper olmaz mı? İKİ: Oktay Saral’ı önümüzdeki dönemde AK Parti listelerinden aday göstermeseler... Amma da güleriz değil mi?
* * *
KEMAL KARPAT: Şöyle bir hükmüm var benim: Kemal Karpat çok iyi bir tarihçi... Dünya çapında büyük bir tarihçi... Fakat çok kötü bir politik yorumcu... Buradan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: Bir alanın çok iyisi olan isimler, başka bir alanın çok kötüsü olabiliyorlar...
Severim şu tipleri
-EVLERİNDE televizyon bulundurmayanlar...
-En ağır hakaretleri “kifayetsiz muhteris” olanlar...
-Kırtasiye düşkünleri...
-Kibirliye kibrin sadaka olduğunun bilincinde olanlar...
-Kadife eşofmanı “bir kabus projesi” olarak algılayanlar...
-Havalı bir egemenin havasını alanlar...
-Müzelerden hiç hazzetmeyenler ve bunu felsefi olarak gerekçeleyenler...
-Ünlülerle anında eşit ilişki kurmayı başaranlar...
-Gazeteyi kâğıttan okuyanlar...
-Türküleri Ruhi Su’dan dinleyenler...
-“Sezen” demeyip “Sezen Aksu” diyenler...
Paylaş