Paylaş
Aman Allah’ım!
Yok böyle kin ve nefret.
Yok böyle küfür ve hakaret.
*
Eline taşı alan fırlattı Mehmet Ali Çelebi’ye.
Sanki bir milletvekili, ilk kez parti değiştiriyor gibi.
Sanki Türkiye, böyle bir olguyla ilk kez tanışıyor gibi.
*
Öyle bir linç kampanyası ki...
Tarihte eşi benzeri görülmemiştir bu lincin.
Üç gündür Çelebi’ye edilen küfürleri okudukça yüzüm kızarıyor.
*
Eğer tüm mesele...
CHP’de başlayan siyasetin onun tam zıddı olan AK Parti’yle devam etmesi ise ve bu bağışlanamaz bir ilkesizlik ise...
Böylesi değişimlerin sayısız örneğini görmedik mi yakın geçmişte?
*
Mesela AK Parti kurucusu Abdüllatif Şener, CHP’ye geçti. Böyle bir lincin binde birini bile yaşadı mı?
*
Mesela Mehmet Bekaroğlu, Milli Görüş’ten CHP’ye geçti. Bırakın linci, takdir bile edilmedi mi?
*
Mesela Ahmet Davutoğlu, kendisine “gelmiş geçmiş en çapsız dışişleri bakanı” diyen Kemal Kılıçdaroğlu ile aynı masada. Linç mi ediliyor?
*
Mehmet Ali Çelebi’ye bu derece ölçüsüz, bu derece çığırından çıkmış, bu derece “vurun, yaşatmayın” noktasına varmış bir linç kampanyası düzenlenmeseydi.
Sade, basit, kıvamında bir linç kampanyasıyla yetinilseydi.
Sesimi çıkarmazdım.
*
Çelebi’ye...
“Kardeşim, sen benim oylarımla milletvekili seçildin. Şimdi gittin benim oy verdiğim partinin tam zıddı partiye geçtin. Oylarımı helal etmiyorum” diyenler de oldu.
Bak işte bunda sorun yok. Bunu sonuna kadar anlayışla karşılıyorum.
*
Ancak kin dolu küfürler... Nefret dolu hakaretler... Recim galeyanına kapılmış gibi taş fırlatmalar... Benim bu vurun kahpeye dansını anlayabilmem mümkün değil maalesef.
BEN SENİ SİLİVRİ’DE SAVUNMUŞTUM
MEHMET Ali Çelebi’ye şöyle diyorlar:
*
“Sen Ergenekon’dan zulme maruz kaldığında ben seni Silivri zindanında savunmuştum. Senin için cop yemiştim.”
*
Böyle diyenlere sesleniyorum:
*
Eğer siz o günlerde Ali’yi, Ahmet’i, Mehmet’i savunduysanız.
Haklısınız.
Mehmet Ali Çelebi’ye “Ver benim diyetimi” diyebilirsiniz.
*
Yok eğer siz o günlerde...
Haksızlığa itiraz ettiyseniz, zulme karşı ayağa kalktıysanız, zalimin de mazlumun da kimliğine bakmadıysanız, zalimin karşısında, mazlumun yanında olduysanız.
Mehmet Ali Çelebi’ye dönüp de “Ver benim diyetimi” diyemezsiniz.
*
“Ben seni savunmuştum. Bana borçlusun. Ver benim diyetimi” demek...
Yapılan kahramanlığın soyluluğunu ve erdemini fena halde zedeliyor.
HİÇ KİMSE KENDİNİ YÜZDE 60’IN İÇİNDE GÖRMEDİ
AZİZ Nesin, “Türk halkının yüzde 60’ı aptal” dediğinde herkes bunu keyifle alıntılıyordu.
Hiç kimse ama hiç kimse kendisini yüzde 60’ın içinde saymıyordu.
*
Şundan eminim: Aziz Nesin, “Türk halkının yüzde 98’i aptal” deseydi herkes bunu yine keyifle alıntılardı.
Çünkü herkes kendisini yüzde 2’lik kesimin içinde hissedecekti.
Metin Akpınar, “Bugün Türkiye cahil bir ülke. Karşı tarafta yüzde 51 oy var. Eğitim seviyesi ilkokul” deyince...
AK Parti dışındaki partilere oy veren kitlenin tamamı, kendisini sorgusuz sualsiz ordinaryüs profesör gibi hissetmiştir.
Çünkü Aziz Nesin örneğinde de görüldüğü gibi bu tür durumlarda insanlar, sorgulama yeteneklerini fazlasıyla kaybedebiliyorlar.
ABD’YE NEDEN GİDİLİR
BİR lider, seçim öncesi ABD’ye gittiğinde...
Bizde herkesin aklına “İcazet almaya gidiyor” cümlesi gelir.
Bu nedenle seçim öncesi hiçbir lider, epey zamandan beri ABD’ye gitmiyor.
*
CHP lideri Kılıçdaroğlu gitti ama o da hiçbir ABD yetkilisiyle görüşme yapmama kararlılığıyla gitti. Fakat bu sefer de bu gezinin amacı, fonksiyonu, hedefi tam olarak anlaşılamadı.
*
Benim buradan çıkardığım sonuç şudur:
*
Ya icazet micazet laflarına hiç aldırmadan üst düzey temas için gideceksin ABD’ye...
Ya da hiç gitmeyeceksin.
ÇETİN AYDIN
HÜRRİYET muhabiri Çetin Aydın, dün şahane bir habere imza attı.
Kadıköy’de üç kişinin ölümüyle sonuçlanan patlamanın öyküsünü yazdı.
“Patlamadan Bern katili çıktı” başlıklı haberi okudukça “Allah Allah, bu ne tuhaf şey” demekten kendimi alamadım.
*
Bütün haber sitelerinin Hürriyet’ten kopyaladığı bu haber için Hürriyet muhabiri Çetin Aydın’a bin tebrik.
DİZİLERDEN BANA KALAN: TÜKENMİŞLİK SENDROMU
- Kostümlü tüm dizileri, sular seller gibi izledim. Kılıç kalkan falan... Bitti. Kalmadı o diyardan tek bir dizi bile.
*
- İçinde dedektif, FBI falan geçen dizilerin tümünü karantina günlerinde izlemiş bitirmiştim.
*
- Gerçek suç hikâyeleri adı verilen cinayet belgesellerine takıldım bir ara. Külliyatı kısa sürede devirdim.
*
- Kuzey Avrupa dizileri... Norveç, İzlanda, Danimarka falan... Kar, bora, fırtına ve cinayet... Hepsini afiyetle tükettim.
*
- Harlan Coben diye bir adam var. Ha bire roman yazıyor ve yazdıkları ha bire dizi oluyor. Aldatma, şantaj, kaybolma falan. İzledik bitirdik kardeşim.
*
Kısacası...
Meryem Uzerli’nin hayatla kurduğu bağ açısından yaşadığı “tükenmişlik sendromu” denilen sendromun aynısını ben şu anda diziler konusunda yaşamaktayım.
*
Allah başka dert keder tasa vermesin dediğinizi işitir gibiyim.
Paylaş