Paylaş
Son videosunu izledim. Entel bir fular bağlamıştı boynuna. Ses tonuna mübalağalı bir ciddiyet katarak konuşuyordu.
*
“Pazar günü önemli bir toplantıdaydım” diye söze başlıyordu Mütercimler. O önemli toplantıda bir bilgi öğrenmiş. Güya Mehmet Şimşek iki hafta önce istifa etmiş, Cevdet Yılmaz araya girmiş, zor bela ikna etmiş falan. Güya zenginlere vergi affı söz konusu olmuş, Şimşek de bundan rahatsız olmuş.
*
Erol Mütercimler’in ballandırarak anlattığı bu kanıtsız, desteksiz, teyitsiz sallamayı...
Mehmet Şimşek yalanladı, Cevdet Yılmaz yalanladı, Dezenformasyonla Mücadele Merkezi yalanladı.
*
Yalanladılar da ne oldu peki? Erol Mütercimler’de en küçük bir yüz kızarıklığı oluştu mu?
Tabii ki hayır.
Bir hafta sonra yine fularını takacak, yine sesine bir ciddiyet katacak ve yine “İki gün önce çok önemli bir toplantıdaydım. Orada biri kulağıma şunu fısıldadı” diye palavra sıkmaya devam edecek.
*
Attığı palavrayla piyasalarda tedirginlik yaratıyormuş, ekonomiye zarar veriyormuş, güvensizlik ortamı oluşuyormuş falan.
Adamın umurunda değil ki!
*
Bu iş, artık küstahlığı besleyen çok rezil bir döngüye dönüştü.
Şöyle bir döngü: Palavra atılıyor / Piyasa tedirgin ediliyor / Güvensiz ortam yaratılıyor / Devlet yalanlama üstüne yalanlama yapıyor.
Sonra? Yeni bir palavra / Yeni bir tedirginlik / Yeni yalanlamalar.
*
Bu döngüden kurtuluş için bir teklifim var:
Acaba bu tür palavralar sıkan şahıslara “makro ölçekte spekülatör” muamelesi çekilemez mi?
AYAK RÖNTGENİNİ DAYAMAK ZORUNDA KALMAK
Sosyal medyayı bir açtım.
Her yerden Özgür Özel’in ayak röntgeninin filmleri fışkırıyordu.
*
Çok rahatsız oldum.
Niye durup dururken Özgür Özel’in ayağının röntgen filmine maruz kalalım ki?
Süper yakışıksız, aşırı ciddiyetsiz bir durum.
*
İyi ama “Özgür Özel’i ayağından vurdular” diye çıkarılan dedikodunun önü başka nasıl kesilecekti?
“Ayağından vurdular” iftirasının yapışıp kalmaması için o röntgen filminin ortaya çıkarılmasından başka yol var mıydı?
*
E bu da doğru.
*
O zaman gelin hep birlikte şu bedduayı edelim:
Ancak ayak röntgeni filminin paylaşılmasıyla dedikodulara son verilecek bu ortamın Allah bin türlü belasını versin.
PEKİ BALDIZI KİM SUSTURACAK
Hapisteki Engin Polat, hapisten çıkan eşi Dilan Polat’a üç emir vermiş:
*
- BİR: Sakın konuşma.
- İKİ: Telefon kullanma.
- ÜÇ: Röportaj verme.
*
Gördüğüm kadarıyla Dilan Polat, kendini zapt edebiliyor.
Fakat baldız konumundaki Sıla Hanım’da ise üç günahın üçü de var.
*
Dilan sussa Sıla konuşuyor. Engin Polat’ın işi zor yani.
GÖZLER HAKAN ATEŞ’TE
Fatih Terim, nihayet ifade verdi.
İfadede geçen şu bölümlere dikkat:
*
- Bir uçak yolculuğunda Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş’le tanıştım. ‘Kulüple anlaştık, sizin hesaplarınızı da bizim bankaya taşıyalım’ dedi. İlk tepkim olumsuzdu. Çok ısrar etti.
- Sonrasında Hakan Ateş’le arkadaş olduk. En azından ben öyle sandım. Beni çok özel müşteri hissettirdi. Bu olaylar yaşanana kadar hem yazlık hem kışlık evimde misafir olan, benim de onun evinde misafir olduğum bir insandı. Bu olaylardan sonra kendisiyle hiçbir ilişkim kalmadı.
- Seçil Erzan’ı benim özel bankacım olarak belirleyen, bu şekilde çalıştıran ve bunu takip eden de bankanın üst yönetimidir.
- Hakan Ateş, Seçil Erzan’la benim düzenlediğim bir etkinlikte tanıştığını söylemiş. Bu akla, hayale sığmayacak bir senaryodur. 20 yıldır bankada çalışan şube müdürünü, bankanın genel müdürüyle ben tanıştıracak değilim.
*
Bir haber klişesi vardır: “Şimdi gözler falancada” falan denir.
O klişenin sanırım tam sırası: Şimdi gözler Hakan Ateş’te.
BİR DURUN DA ADAMIN DURUMU BELLİ OLSUN
Ünlülerin çekişmeli ve çirkin boşanmalarının ardından yaşadıkları ve yaşattıkları acımasızlıkları gördükçe şaşırıp kalıyorum.
*
Reha Muhtar, hastanede yoğun bakımda. Entübe edilmiş. Durumunun ağır olduğu falan söyleniyor.
Böyle bir ortamda kıran kırana bir velayet mücadelesi verilir mi?
*
Çirkinleştikçe çirkinleşiliyor. Her şey kamuoyunun önüne dökülüyor. Küçücük çocukların isimleri ağızlarda. Avukatlar, mahkemede yapacakları açıklamaları sosyal medyada yapıyorlar. “Nilüfer çocuğumu zorla alıkoydu” diye sansasyonel yalanlar atılıyor.
*
Hepsinden önemlisi:
Hastanede can çekişen bir adam var. Bu durumdan bile zerre kadar ırgalanmayan bir yaklaşım söz konusu.
*
Herkes çocuk yapmadan önce en az yüz kere kendi kendine şu soruyu sormalı:
*
Bir gün acaba ben, bu adam ya da kadından ölesiye nefret eder hale gelecek miyim? Acaba bir gün vahşileşme aşamasına geçer miyiz? Çirkinleşir mi acaba her şey?
*
Yüz kere bu soruyu sorup yüz kere “asla böyle bir şey olmaz” cevabını veremiyorsanız, sakın çocuk yapmayın. Çünkü bu işin sonunda olan hep çocuklara oluyor.
Paylaş