Paylaş
Ey Egemen Bağış...
Ey Zafer Çağlayan...
- Başbakan Erdoğan’ın yüksek sesli nutuklarının arkasına saklanarak...
- “AK Parti yüzde 50 alacak, biz de aklanacağız” diye umarak...
- Susarak, geçiştirerek, topa girmeyerek...
- Hükümet/Cemaat savaşının hükümetin galibiyetiyle sonuçlanmasını bekleyerek...
- AK Parti mitinglerindeki kalabalıklara yaslanarak...
- Yargının hükümetin eline geçmesinden yararlanarak...
- Hakkınızdaki iddialarla ilgili kamuoyuna hiçbir açıklama yapmayarak...
Bu işten sıyıramazsınız.
*
- Şeffaflık esassa...
- Hesap verilebilirlik geçerliyse...
- Denetime açıklık söz konusuysa...
Konuşmak zorundasınız. Cevaplamak zorundasınız. Açıklamak zorundasınız.
*
“Belki buradan başlayabilirler” diyerek...
Her biriniz için ayrı ayrı sorular hazırladım.
Buyurunuz:
*
ZAFER ÇAĞLAYAN’A: Yedi yüz bin liralık saati hediye olarak aldın mı, almadın mı? Aldıysan bu kadar pahalı bir hediyeyi neye karşılık aldın, almadıysan neden çıkıp da “Almadım” diye ortalığı inletmiyorsun? Reza’nın uçağıyla umreye gittin mi, gitmedin mi? Reza’yı nereden tanıyorsun? 29 yaşındaki bu adamdan sana para geldi mi, geldiyse kaç para geldi? Sütten çıkmış ak kaşıksan neden istifa ettin? Fezlekende yazılıp çizilenler hakkında ne diyorsun? Neden “Beni Yüce Divan’da yargılayın da aklanayım” diye meydan okumuyorsun?
*
MUAMMER GÜLER’E: Oğlunun kaç evi var? Nasıl oluyor da oğlun trilyona “birkaç kuruş para” diyebiliyor? Oğlun bu kadar parayı hangi yolla kazandı? Reza ile senin ne türden bir işin var? Reza’ya “Sana bir şey yapamazlar, yaparlarsa önüne yatarım” dedin mi, demedin mi? Hiçbir suçun yoksa neden istifa ettin? Neden hakkındaki iddiaların doğru olup olmadığının ortaya çıkmasını sağlamak adına “Yüce Divan’da yargılanmak istiyorum” diye meydan okumuyorsun? Fezlekende yazılıp çizilenler konusunda diyeceğin bir şey yok mu?
*
EGEMEN BAĞIŞ’A: Reza elinde para dolu olan bir çantayla senin ofisine geliyor, görüntülerle sabit. Bu iddiayla ilgili olarak neden bir şey demiyorsun? Neden bu korkunç iddiayla hesaplaşmıyorsun? Reza’yı nereden tanıyorsun? Aranızda ne türden bir ilişki var? Reza’nın bir tür “bahşiş dağıtan” olduğu konusunda ne düşünüyorsun? Neden “Ben rüşvet almadım, şerefliyseniz bu iddianızı ispatlarsınız” diyerek Yüce Divan’a gitmek istediğini söylemiyorsun? Neden bakanlıktan istifa ettin? Fezlekeni okudun mu, ne var fezlekende? AB’nin öne sürdüğü “AB fonlarında usulsüzlük yapıldı” iddiasıyla ilgili olarak ne diyorsun?
Normal/Anormal
HÜKÜMET yargıyı Cemaat’e teslim etmişti.
Bu anormal bir durumdu.
*
17 Aralık’ta Cemaat yargısının kendisine saldırmasının ardından...
Hükümet, bu anormalliğin farkına varabildi.
*
Peki ne yaptı hükümet?
Anormalliği normale mi çevirdi?
Tarafsız, bağımsız, kimsenin ele geçirmediği bir yargı sistemine geçiş mi yaptı?
Ne gezer!
Yaptığı şu oldu:
“Cemaat yargısı”ndan “hükümet yargısı”na geçiş yapmak.
Kısacası bir anormallikten başka bir anormalliğe savrulmuş oldu.
*
Türkiye’yi, demokrasiyi, hukuku ve özgürlükleri...
Bir anormallikten başka bir anormalliğe geçenler değil, anormallikleri normale döndürmeyi vaat edenler kurtaracaktır.
Reformcu parti heyhat!
BİR zamanlar “reformcu bir parti” vardı.
- “Yasakları yasakladık” diyordu.
- “Batı düşmanlığı hastalıktır” diyordu.
- “Tek adamlık yok” diyordu.
- “Yolsuzluklara geçit yok” diyordu.
- “Demokrasi” diyordu.
- “Özgürlükler” diyordu.
- “Avrupa Birliği” diyordu.
- “Toplumsal barış” diyordu.
- En azından balkon çıkmazlarında “Biz bize oy vermeyenlerin de hükümetiyiz” diyordu.
*
O “reformcu parti” artık çok başka telden çalıyor:
- Artık savaş terminolojisiyle konuşuyor.
- Artık çok korkunç ve pek vahim yolsuzluk iddialarıyla baş başa...
- Artık savcıya adam vermeyen bir parti durumunda...
- Artık sadece tek adamın konuştuğu bir parti konumunda...
- Artık “özgürlükler” yerine “istihbarat” diyor.
- Artık en sevdiği kurum MİT.
- Artık kendisine oy vermeyenleri “düşman” olarak görüyor.
- Artık en büyük seçim vaadi Youtube’u ve Facebook’u yasaklamak.
Erdoğan, Cemaat’e karşı neden tek başına?
- NEDEN AK Parti’nin her hücresinden Tayyip Erdoğan’ınkine benzer keskin ve ateşli yaylım ateşler yükselmiyor?
- Neden Cemaat karşıtı savaşın ileri cephedeki tek ve eşsiz cengâveri sadece Tayyip Erdoğan?
- Neden Fethullah Gülen’e yönelik en ağır saldırı Erdoğan’dan geliyor da bu konuda başka AK Partililer ağızlarını pek açmıyorlar?
*
Bu soruların cevaplarını buldum galiba...
7 maddede özetliyorum:
*
- BİR: AK Parti’nin bakanları, milletvekilleri ve sözcüleri Cemaat’le girişilen bu savaşın nasıl sonuçlanacağından emin değiller... Bu nedenle arazi oluyorlar ve savaşın nasıl sonuçlanacağını azıcık uzaktan gözlemlemeye çalışıyorlar.
*
- İKİ: Korkuyorlar... Cemaat aleyhinde konuştukları takdirde Cemaat’in kara listesine alınabileceklerini düşünüyorlar. En büyük kâbusları ise şu: Telefon kayıtlarının ortaya çıkması...
*
- ÜÇ: Özellikle belediye başkan adayları, yerelde Cemaat’in hışmını üzerlerine çekmekten çekiniyorlar... Konuşmayarak hiç değilse Cemaat’in açıktan aleyhlerinde çalışmasına engel olmak istiyorlar. Bakınız: Melih Gökçek.
*
- DÖRT: Hiçbiri ama hiçbiri Cemaat’le girişilen savaşı, Tayyip Erdoğan kadar içselleştirmiş durumda değil... Argüman üretemiyorlar, sorulara cevapları yok, “biz bu savaşa niye girdik” meselesini kendilerine tam olarak izah edebilmiş değiller.
*
- BEŞ: Tornistan konusunda mahir değiller... Daha düne kadar “Muhterem Hocaefendi” diye selamladıkları zatla ilgili olarak en galiz sözleri kullanma aşamasına aniden geçemiyorlar. Bu konuda ustalaşmış sayılmazlar.
*
- ALTI: Yıllar içinde Cemaat’le bir iç içe geçmişlik söz konusu... Ailede, mahallede, semtte, ilçede, ilde... Hep birler, hep beraberler... Yüz yüze bakıyorlar... Yüz yüze bakacaklar... Bu nedenle “Usta” kadar kestirip atıcı olamıyorlar.
*
- YEDİ: 40 yıllık tarihinde risk almaktan kaçınmış, otoriteye karşı diklenmemiş, hep muktedirlerin suyundan gitmiş Cemaat’in bu denli “yürek yemiş gibi” davranmasından ürküyorlar. “Bu işin içinde galiba bir iş var” diyerek çekingen davranmaları bu yüzden.
Paylaş