Küçük yaşta yetim kaldın ki bunun ne büyük bir acı olduğunun hepimiz acayip farkındayız.
İlkokuldan sonra kaderini "Okuyup da ne olacak... En iyisi rençber olsun" diye çizdiler.
Ama sen direttin, "Ben okuyacağım" dedin. Ne güzel!
Sonra o bezgin kasabanın ortaokuluna kaydettirdiler seni.
Hatırla: Annen her hafta sonu sana köyden eşekle erzak ve odun getirirdi.
Yani... Yarışa en geriden başladın.
Ne sırtın sıvazlandı, ne de sana arka çıktılar...
Ama sen yılmadın, azmettin ve okuyup "büyük adam" oldun.
İşte bak, şimdi sana "Türkiye CumhuriyetiMerkez Bankası Başkanı" diyorlar.
Ne büyük bir zaferdir bu.
Şimdi sen Cumhuriyet’in sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış kitle hedefinin nasıl da gerçekleştiğini gösteren somut bir örneksin.
İşte tam da bu nedenle "Yaşasın Cumhuriyet" diyoruz.
İşte tam da bu nedenle "Selam sana Anadolu çocuğu" diyoruz.
Gururluyuz, kıvançlıyız yani.
* * *
Ama sevgili Anadolu çocuğu, söyler misin, böylesi kutlu bir maceranın kahramanı olduğun için sendeki derbederliği görmezlikten mi geleceğiz.
"Anadolu çocuğu olmak", derbederliğin ve intizamsızlığın gerekçesi olabilir mi?
Tamam, "monşer" olma...
Tamam, alafrangalaşma...
Tamam, şaraptan anlama...
Unutma ki senden "memleketinden tiksinen bir halk düşmanı" tavrı filan bekleyen yok.
Ama... Londra’da yıllarını geçirmiş, yıllarca üst düzey bürokrat olarak görev yapmış ve en sonunda "Merkez Bankası Başkanlığı" makamına layık bulunmuş bir bürokrat olarak...
Senden biraz intizam, biraz düzen beklemek hakkımız değil midir?
Ne yani?
Senin önünde "halkına yabancılaşmış bir monşer edasında olmak" ile "derbeder bir Anadolu çocuğu olmak" dışında bir seçenek yok mudur?
Evinin kapısında çekilen o tek kare fotoğraftaki irkiltici unsurların ortaya çıkmaması için ille de bir "monşer" tavrı geliştirmene gerek yok ki.
* * *
Sevgili Anadolu çocuğu...
Tamam, örfüne, geleneğine saygılı ol!
Tamam, alçakgönüllü bir tavır geliştir.
Tamam, istersen dinine diyanetine sahip çık.
Tamam, nereden geldiğini unutma!
Bunları senin eksiklerin olarak görmüyoruz ki. Bunlar senin erdemindir.
Ama... Böylesi erdemlere sahipsin diyerek o fotoğraf karesindeki irkiltici boyutu atlayamayız ki.
Unutma ki: Derbederlik ve gayretsizlik, Anadolu çocuğu olmanın doğal uzantısı değildir.
Bu yüzden senin şahsında bütün Anadolu çocuklarına sesleniyoruz:
Lütfen toparlanın artık!
Bu proje tutmaz
MURATHAN Mungan-Müslüm Gürses işbirliğinden doğan "Aşk Tesadüfleri Sever" projesi tutar mı?
Siz bakmayın gazete köşelerinden yükselen "Ayıldık, bayıldık, aştık, taştık" feryatlarına.
O feryatların bu derece yüksek çıkmasındaki en büyük saik, "Ay Murathan’a ayıp olur şimdi" düşüncesidir.
Oysa o feryatların sahipleri de çok iyi bilmektedir ki, Müslüm Gürses’i entelektüel çevrelerle buluşturma projesi, baştan batık bir projedir.
Çünkü bu tür projeler, aşk gibi değildir, tesadüfleri hiç mi hiç sevmez.
Hadi Murathan Mungan’ı üzme pahasına iki acı gerçeğin altını çizelim:
BİR: Müslüm Baba’nın doğal bir kitlesi vardır... O kitle bu albümden hiç hoşlanmayacaktır. Neden hoşlansınlar ki? Kendilerine doğrudan seslenen, söyleyeceği sözü "dan" diye söyleyen isyankár Müslüm Baba gitmiş, yerine bambaşka bir imgelem dünyasından beslenen, dolaylı anlatımlara sırtını dayamış, dili incelmiş, tarzı farklılaşmış bir Müslüm Baba gelmiş. Bu Müslüm Baba, doğal kitle tarafından hayli hafif bulunmaz mı?
İKİ:"Entelektüel çevreler"in, Baba’nın yeni halini benimsemesi de imkánsızdır. "Hayat dururdu sanki / Zamana değmeden" diyen bir Müslüm Gürses ne kadar inandırıcı ise, "Şalvar giyerek köylü kadın olduğunu sanan sarışın" da o kadar inandırıcıdır. Zaten Esma Sultan Yalısı’ndaki "tanıtım faaliyeti"nde, Müslüm Baba’nın söylediği beş şarkının müthiş bir uğultuya kurban gitmesi de olayın tutmayacağının en önemli kanıtı değil midir?
Yani Müslüm Baba’nın acilen eve dönmesi, herkes için en hayırlısı olacaktır.