"Tahsisat-ı mesture"den bazı gazetelere "yemleme" yaparak yandaş matbuat yaratmaya çalışırdı...
"Muhterem yazarım... Al şu parayı da davamızı millete anlat... Gazan mübarek olsun" der ve zarfı yazarın cebine usulca ve çaktırmadan yerleştirirdi...
Dünyamız henüz küreselleşmemişti...
"Matbuat" henüz "medya" olmamıştı...
Dolayısıyla...
"Basın İlan Kurumu"nun ilanlarını dağıtırken biraz kayırmacı davranmak...
Ya da...
"Kağıt tahsisi" yaparken yandaşa selam çakmak...
Yeter de artardı bile...
* * *
Turgut Özal’ın tarzı şöyleydi:
Kendisine yakın zengin ve "asil" bir işadamına...
"Sağlam" olup olmadığına bakmaksızın...
Gazete satın aldırtırdı...
Üç buçuk parti düzenini, üç buçuk gazete düzenine çevirmek için çok çaba sarf etmiştir "rahmetli"...
Ancak...
Şöyle bir talihsizlik oldu:
Zücaciye dükkanına giren fil, her yeri dağıtmak yerine...
Kendini dağıttı...
Böylece...
"Rahmetli", evladına ait televizyon kanalıyla yetinmek zorunda kalıverdi...
* * *
Mesut Yılmaz’ın tarzı şöyleydi:
Medya denilen oyuncak ile oynamaya can atar...
Ancak...
Yüzüne gözüne bulaştırırdı...
Bu konuda sadece "İhale, fesat, Korkmaz, vücut kimyası, Türkbank" gibi sözcükleri anımsamak yeterlidir sanırım...
Düşünün:
İşin içinde olup olmadığı ya da ne kadar olduğu bile tam belli değilken...
Onca başbakanlar arasında bir tek o, "Yandaş medya yaratma çabası"ndan Yüce Divan’da yargılanmıştır...
Yani o denli acemilik yapmıştır ki...
Medya ile oynarken dört başı mamur bir tarza sahip olmadığı anlaşılmıştır...
* * *
Necmettin Erbakan’ın tarzı şöyleydi:
Kulakları çınlasın hocamız, her alanda olduğu gibi medya alanında da acayip hayalciydi...
Milli Gazete’nin büyüyüp bir dev olacağını düşünür ve bu gazete aracılığıyla "yeni bir dünya" kurulacağına inanırdı...
Bu yüzden...
Düzen bozulsa da, ortalık karışsa da...
O hiç aldırmaz...
En önemli teşkilat toplantılarında, Anadolu’nun dört bir yanından gelmiş parti temsilcilerine öncelikle şu soruyu sorardı:
"Sizin ilde geçen ay kaç Milli Gazete satıldı?"
Bilmiyorum, eskiden "Milli Görüşçü" olup da şimdi AKP’de politika yapanlardan kaçı Hoca’nın bu tarihi sorusuna muhatap olmak nedeniyle uyuz olmuştur...
Neyse...
Artık Fatih yeğenimiz bayrağı devraldığına göre, o soracaktır koca koca adamlara "Kaç Milli Gazete sattın?" diye...
* * *
Tansu Çiller’in tarzı şöyleydi...
Daha doğrusu...
Özer Bey’in tarzı şöyleydi:
Evde sabah kahvaltı masasında gazeteleri şöyle bir tarardı...
Bakardı o gün kim Çiller’e düşmanlık yapmış...
Hop, hemen eldeki dandik televizyon kanalının "altyazı" sistemini harekete geçirip, aleyhte yazanlara yanıt verirdi...
Televizyonculuk oynayan, bir türlü büyümemiş, afacan, yaramaz ve fırlama oğlan çocuğu psikolojisi...
Hemen söyleyelim:
Özer Bey’in altyazı ile yanıt verme yöntemi, o dönemlerde epey işe yaramış, medyanın anlı şanlı birçok kalemini acayip sinir etmiştir...
* * *
Ne Adnan Menderes... Ne Mesut Yılmaz... Ne Turgut Özal... Ne Tansu Çiller... Ne Necmettin Erbakan...