Paylaş
Bölgede kimse ittifaklardan, adaylardan, tartışmalardan, masadan kalkmalardan, masaya oturmalardan falan söz etmiyor.
Kimsenin siyaset gündeminde olup bitenlere ilgisi yok. Göz ucuyla bile bakmıyorlar yaşanan tartışmalara.
*
Hayatın olağan akışının peşindeler. Normalleşmeye çalışıyorlar artık ne kadar normalleşme olabilirse. Umudun peşindeler. Açılan bir kafe, açılan bir lokanta, açılan bir berber bile umutları arttırıyor.
*
Ve büyük dayanışma, ilk günkü gibi sürüyor:
*
İHH’nın yardım TIR’ının yanında Arçelik’in çamaşır yıkama TIR’ı konuşlanmış durumda. Burger King, 20 gün bölgede bir otobüsle hamburger servisi yapmış. Burger King’in otobüsünün hemen yanında “Beşir” adlı dini bir sivil toplum örgütünün aşevi var. “Müge Anlı ve Dostları” adlı bir derneğin yardım otobüsünü gördüm. “Yeryüzü Melekleri” diye bir sivil toplum örgütü, gülümseyerek çay dağıtıyordu.
*
Kimse kimseye yan gözle bakmıyor. Dışlanan, ötelenen, yadırganan bir kişi bile yok. İlişkilerin hiçbirinde nefret yok, kin yok, düşmanlık yok. Bölüşme var, dayanışma var, birlik olma var.
Her görüşten, her renkten, her meşrepten, her yaşam tarzından insanımız, canla başla çalışmaya devam ediyor.
*
Ve kendilerinden hiç söz edilmeyenler:
Çeşitli bakanlıklarda çalışan gencecik mühendislerimiz, mimarlarımız, müdürlerimiz, kısacası memurlarımız. Öyle bir şevkle çalışıyorlar ki bölgede, izledikçe gözleriniz dolar.
*
Birebir tanığıyım: Şehircilik Bakanlığı’nın kadın erkek gencecik mimar ve mühendisleri, konteyner kentlerin altyapısı için canla başla çalışıyorlar. Gece gündüz. Hiçbirinin aklına “Ben devlet memuruyum. Benim mesai saatim belli” demek gelmiyor. “Mesai” diye bir kavram yok orada.
*
“Devlet memurluğu”, çok yıpranmıştır ya...
Bölgede gördüğüm memurlar, memurluk kavramını yükselttiler gözümde.
*
Askerimiz, jandarmamız, polisimiz...
Sadece güvenlik için alanda değiller. Her işe koşuyorlar. Her işin içindeler. Tüm işlerin en kolaylaştırıcı unsuru durumundalar.
*
Bölgedeki bu muhteşem enerjiyi, bu muazzam dayanışmayı görünce...
Siyasi kaygılarla sürekli birbirlerine nefret kusan, hakaret eden insanlardan alabildiğine uzak durma azmi doğdu bende.
ATATÜRK FOTOĞRAFI
TWITTER’daki hesabımın üzerinde bir fotoğraf var.
Yıllardır orada duruyor. Yıllardır. Yıllardır. Yıllardır.
*
Atatürk’ün tavla oynarken çekilmiş bir fotoğrafı bu.
*
Yıllardır Twitter hesabımda yer alan bu fotoğraf üzerinde tepiniyor bazıları.
Fotoğrafı sanki dün koymuşum gibi şöyle diyorlar:
*
“Kılıçdaroğlu’nun kazanacağını anladı. Atatürk fotoğrafı koydu.”
*
Şu kadarını söyleyeyim:
Erdoğan da kazansa Kılıçdaroğlu da kazansa...
O fotoğraf orada durmaya devam edecek.
*
Bazıları şunları bir türlü anlamadı, anlamıyor, anlamayacak:
*
Ben bu yarışın bir parçası değilim. Erdoğan kazanırsa kendimi kazanmış hissetmeyeceğim. Kılıçdaroğlu kazanırsa kendimi kaybetmiş hissetmeyeceğim. Ben siyasetçi değilim. Ben siyaseti izleyenim. Siyasetçi kazanır, siyasetçi kaybeder. İzleyici için kazanmak ya da kaybetmek yoktur. Kaç seçim geçti. Ben hiçbir seçimde kendimi kazanan ya da kaybeden olarak görmedim. Bu seçimde de aynısı olacak.
KILIÇDAROĞLU’NUN MÜCAHİTLİĞİNE DAİR
SAADET Partisi İstanbul Kadın Kolları Başkan Yardımcısı Habibe Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu’nu “mücahit” ilan ederek şöyle demiş:
*
“Hakkın yeryüzüne hâkim olması için mücadele eden kişiye ‘mücahit’ denir. Adalet için çabalamak, liyakate uygun davranmak, Allah’ın rızasını kazanmak, cihat etmek değil midir?”
*
Habibe Erdoğan’ın “mücahit” ve “cihat” tanımına benim itirazım olmaz. Ben de “cihat” ve “mücahit” kavramlarından bunların anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’na “mücahit” denmesi, beni hiç mi hiç rahatsız etmiyor.
*
Fakat Ayşenur Abla’nın, Şirin Payzın Hanımefendi’nin, Emre Kongar Hoca’mızın ve CHP milletvekillerinin yüzde 99’unun “cihat” ve “mücahit” dendiğinde...
Böyle anladığından emin değilim.
*
Mücahit, “cihat eden” demek. “Cihatçı” yani.
Bu saydığım isimlere ve onun gibilere “Saadetçiler, Kemal Bey’e cihatçı diyorlarmış. Ne iş?” diye sorun bakalım.
Yüzler nasıl da buruşuveriyor. Nasıl da kekremsi bir hava doluyor atmosfere.
*
En fazla söyleyecekleri şöyle bir şey olabilir:
*
“Yav karıştırma şimdi. Erdoğan’ı yeneceğiz. He de geç. 15 Mayıs’ta bakarız bütün bunlara.”
*
Buna verebileceğim tek cevap şudur: Okay Dusty.
‘KENTSEL DÖNÜŞÜM ZORBALIĞI’ DİYORLARDI
BEYOĞLU Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız’la aylar önce buluşmuş, sohbet etmiştik. Gündeminde tek bir konu vardı: Okmeydanı kentsel dönüşümü.
Vatandaşı nasıl ikna ettiğini ayrı anlatıyordu, Bakanlık yetkililerini nasıl ikna ettiğini ayrı anlatıyordu. Bir de “Kentsel dönüşüm zorbalığına geçit yok” sloganıyla harekete geçen örgütlere karşı verdiği mücadeleyi anlatıyordu. Tabii o örgütlere destek veren siyasetçilerden, televizyonculardan, gazetecilerden de söz ediyordu.
Proje 18 ayda bitiyor. Seneye tüm daireler hak sahiplerine teslim edilecek.
*
Depremden önce bir belediye başkanının kentsel dönüşüm işine girişmesi için yürek yemiş gibi olması gerekiyordu. Bin türlü odakla ölümüne bir mücadeleye girişmesi gerekiyordu.
*
Binlerce yurttaşımızı kaybettik depremde. Herkesin aklını başına devşirmesi gerekiyor. Bir belediye başkanı için kentsel dönüşüm yapmak, cesaret işi olmaktan çıkmalı. Tam tersine kentsel dönüşüm yapmayan belediye başkanı, en büyük kâbusu yaşamalı.
Paylaş