Paylaş
- “Darbeci” hukuk tanımaz... “Demokrat” hukuktan sapmaz.
- “Darbeci” entrika çevirir... “Demokrat” tertip yapmaz...
- “Darbeci” tankına, topuna güvenir... “Demokrat” hukuka ve demokrasiye...
- “Darbeci” zalimdir... “Demokrat” adildir.
- “Darbeci” korkutur... “Demokrat” yürek ferahlatır.
- “Darbeci” bilmek istemez... “Demokrat” bilmek ister.
- “Darbeci” sindirmek ister... “Demokrat” ses çıksın ister.
- “Darbeci” zapturapt altına alır... “Demokrat” ön açar.
- “Darbeci” ilkesizdir... “Demokrat” ilkelidir.
- “Darbeci” düşmanına iftira atar... “Demokrat” düşmanının bile hakkını gözetir.
- “Darbeci” her fırsatta yaftalar... “Demokrat” hiçbir durumda yaftalamaz.
- “Darbeci” için her yol mubahtır... “Demokrat” için tek mubah yol meşru yoldur.
Sen de karışma türbancı arkadaş
OLAY şu:
Diyanet Vakfı’ndaki görevinden alınan Ayşe Sucu, başını “Benazir tipi” örttüğü için, İslami kesimden bazı isimlerin “Böyle baş bağlamak mı olur?” tarzı eleştirilerine maruz kaldı.
“Böyle olmaz” diyorlar.
“Saçını gösteriyor” diyorlar.
“Bu İslam’a aykırıdır” diyorlar.
Diyorlar da diyorlar.
Bütün bu söylenenlerden anlıyoruz ki:
İslami kesimde bazıları...
“Üniforma” gibi tek tip türban takma modelini savunuyorlar.
Madem vakti zamanında...
“Bütün türbanlılar başlarını aynı şekilde örtüyorlar. Türban bir tür üniforma oldu” diyen türban karşıtlarına...
“Size ne kardeşim. Dileyen dilediği gibi örter” diye itiraz ediyorduk.
O halde şimdi de...
Bu tek tipçi türban yandaşlarına aynı şekilde itiraz etmemiz gerekir:
“Size ne kardeşim. Dileyen dilediği gibi örter.”
Sen de karışma türbancı arkadaş
ESKİDEN...
Ne zaman İslamcılar ile Ülkücüler tartışmaya kalksalar...
Konu dönüp dolaşıp ırkçılığa gelirdi. İslamcılar, Ülkücüler’ı ırkçılık yapmakla suçlar, Ülkücüler de hemen savunmaya geçerlerdi. Irkçılık tartışmalarında İslamcıları bir adım öne geçiren en önemli dayanak Mehmet Akif’in dizeleriydi.
Tartışma başlardı ve İslamcılar hemen Akif’ten dizeler okumaya başlarlardı:
Hani, milliyetin İslam idi... Kavmiyet ne!
Sarılıp sımsıkı dursaydın ya milliyetine
Arnavut ne demek? Var mı şeraitte yeri?
Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri
Arap’ın Türk’e; Laz’ın, Çerkez’e yahut Kürd’e
Acem’in Çinli’ye rüçhânı mı varmış? Nerde!
Müslümanlıkta anasır mı olurmuş? Ne gezer!
Fikri kavmiyeti tel’in ediyor Peygamber.”
Başbakan Tayyip Erdoğan, BDP ile giriştiği “ırkçılık” tartışmasında...
Mehmet Akif’in bu dizelerini okumadı ama Akif’e bolca referans yaptı.
Bu dizeleri okumayı ise...
Sanırım “fazla İslami” buldu...
Sen kendi lincine bak
Bana “sığıntı” dediler...
Bana “dönek” dediler...
Bana “çakma Nişantaşılı” dediler.
Bana “yavşak” dediler.
Lakap takan da oldu, çok pis dalan da...
Bireysel de geldiler, kolektif de...
Ölçü, ahlak, insaf tanımadılar.
Ve bütün bunlar olup biterken...
Ne ben “Beni linç ediyorlar” diye ağlaştım, ne de herhangi bir vatan evladı çıkıp da “Ahmet Hakan linçe tabi tutuluyor, bu çok ayıp” falan diye koltuk çıktı.
Doğrusu da buydu.
Çünkü...
Trene binmiştik ve demirden korkmuyorduk.
* * *
Ama bakıyorum da...
Son zamanlarda bir “linç edebiyatı” aldı başını gidiyor.
Neymiş efendim, biz linç ediyormuşuz.
Mesela...
Öğrencileri “Burası benim üniversitem... Atarım hepinizi üniversiteden...” diye tehdit eden Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Mehmet Pakdemirli’yi linç ediyormuşuz.
Mesela...
Daha düne kadar bizim medya grubunun patronuna “Sen iyisin ama adamların kötü” diye yüzlerce yazı yazan Fehmi Koru’yu, hakkında iki yazı yazdık diye linç ediyormuşuz...
Merak edenler Ekrem Dumanlı’nın, dünkü Zaman’da çıkan, “Türkiye Bir İnsan Öğütme Makinesi” başlıklı yazısını okusun.
“Linç edebiyatı”nın şahane bir örneği olarak...
* * *
İşin tuhaf tarafı şu:
Kendi kafalarındaki adamlara yönelik bir iki eleştiri yazısını “Bu insafsızlıktır... Bu linçtir... İnsan öğütülüyor...” diye yorumlayanlar, kendi kafalarında olmayan insanlara yönelik en acımasız linç yöntemlerini uyguluyorlar.
Mesela...
Ekrem Dumanlı’nın “Türkiye İnsan Öğütme Makinesi” başlıklı yazısının yayınlandığı gün, Dumanlı’nın yönettiği Zaman Gazetesi’nde bir haberin başlığı:
“Darbeci Baro’dan Balyoz’a tam destek.”
Yorum değil, haberden söz ediyoruz.
Balyoz davası duruşmasına katılan İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ve baro yönetimini doğrudan “darbeci” diye yaftalıyor gazete. Bunun adı “linç” değilse nedir?
* * *
Biz üniversitesinde okuyan öğrencilere “Burada siyaset yapamazsınız, hepinizi atarım okuldan, burası benim üniversitem” diyen Rektör’ü eleştirdiğimizde linç yapmış olacağız...
Biz her gün iki sütundan “sığıntı” diye hakaret eden, grup çalışanlarını patrona şikayet eden köşe yazarı hakkında bir iki eleştiri yazdık diye linç yapmış olacağız.
Ama Ekrem Dumanlı, gazetesinde koskoca bir baronun başkanına ve yönetimine “darbeci” diyecek...
Ve bunun adı gazetecilik olacak.
Bu tür durumlarda “Hadi canım sen de” diyen kimdi?
Paylaş