Gördüğümüz kadarıyla sizi uğurlamakla görevli olan "askeri yetkili", uçak kapısındaki tören sırasında eşiniz "Hanımefendi"den köşe bucak kaçmaya azimlidir.
Bu durumda...
Size yapacak iki şey kalıyor:
BİR: Ya askeri yetkilinin köşe bucak kaçma azmini hiç mi hiç takmayarak, eşinizi yanınıza alıp tören kıtasını yüreklice selamlayıp uçağınıza geçeceksiniz.
İKİ: Ya da kan tükürdüğü halde kızılcık şerbeti içtiğini söyleyenlere özgü bir tevekkülle eşinizin yurtdışı gezilerinde size refakat etmemesini sağlayacaksınız.
Ancak bu iki yoldan birini denerseniz, hakiki bir tutum almış olursunuz... Ancak bu iki yoldan birini denerseniz, "idare-i maslahatçı" olmak yerine "esaslı devrimci" olmayı denemiş olursunuz. Ve fakat...
Son Strasbourg seyahatine çıkarken yaşananlardan anladığımız kadarıyla... İki yoldan birini denemek yerine siz "üçüncü bir yol" bulmuşsunuz kendinize:
Hem eşinizin refakatini sağlamış, hem de onu askeri yetkiliden uzak tutmaya çaba sarf etmişsiniz. Yani maslahatı idare etme yolunu seçmişsiniz.
* * *
Sayın Cumhurbaşkanı!
Siz ki memleketimizin birlik ve beraberliğinin simgesisiniz. Siz ki ordularımızın başkomutanısınız...
Bu nedenle...
Komutan’dan eş kaçırma...
"Sen önden git hanım, ben tören kıtasını denetleyip hemen geliyorum" diyerek durumu geçiştirmeye çalışma...
Arada kaynatma...
Yani bu idare hali...
Bulunduğunuz makamın ağırlığına hiç mi hiç uygun düşmemektedir.
İşinize karışmak gibi olmasın ama bence bir an önce tavır koymalı ve tutum almalısınız...
Aksi taktirde bir saygınlık aşınması gerçekleşebilir ki, aman Allah muhafaza!
Osmantan olayı
OSMANTAN kardeşimizin reyting zaferi, bir anlamda "olmayacak buluşmaların yarattığı elektriğin zaferi"dir.
Düşünün:
"Popstar Alaturka" gibi bir projeyi sırtlayıp götüren adam, şöyle gırtlaktan konuşan ve mesafesizliğin dibini bulmuş kaba saba bir adam olsaydı...
Yani hakikaten "alaturka bir adam" olsaydı...
Bu kadar elektrik ortaya çıkar mıydı?
Tabii ki çıkmazdı...
Bırakın "Bülent Ersoy’un bütün fırçalarını sineye çeken biri" olmayı, Bülent Ersoy ile hayatta yan yana gelmeyecek bir imaja sahip olan Osmantan, varlığıyla olaya anlam katmıştır...
Bir parti çocuğu havasındaki Osmantan’ın, Orhan Baba’ya saygıda kusur etmemesi de olayın elektriğini tetikleyen bir başka unsurdur...
Sanırım Osmantan, adını tam koyamasa da, durumun farkında...
Şimdi daha da şaşırtmak, bu "bir araya gelemeyiz" durumunun altını daha da çizmek için Ebru Gündeş ile aynı denizlere yelken açmış...
Ne diyelim?
Yamanmışsın be Osmantan!
Hudeybiye taktiği mi demokratik açılım mı
GEÇEN akşam CNN Türk’teki Tarafsız Bölge’de Malezya’da çeşitli inceleme ve araştırmalar yapan gazeteci arkadaşlarımızla bir araya geldik.
Hürriyet’ten Ezgi Başaran, "Malezya’dan AKP nasıl görünüyor?" sorusuna, Malezya’nın radikal İslamcı liderlerinden birinin AKP’ye bakışını anlatarak yanıt verdi.
Radikal İslamcı lider şöyle demiş Ezgi’ye:
"AKP sessiz ve derinden gidiyor. Hz. Muhammed diplomasisi yapıyor... Tıpkı Hz. Muhammed’in Hudeybiye Anlaşması’nı imzalarken müşriklerin itirazı üzerine imzasını ’Muhammed Allah’ın resulü’ diye değil Muhammed olarak atması gibi. AKP bu tarihi biliyor, çok iyi özümsemiş ve aynı bu tür diplomatik bir yöntem izliyor."
Buna karşılık...
CNN Türk adına Malezya’ya giden Mithat Bereket ise, ülkede demokratikleşmenin gerçekleşmesini arzu eden gruplardan birinin liderinin, AKP’ye bakışını anlattı...
Malezyalı demokrat lider, "AKP’yi yakından izliyoruz. Bu partinin demokratik dönüşümü gerçekleştirmesi çok önemli... İslamcı bir geçmişten gelip de demokratik açılımı sağlaması bizim için örneklik teşkil edecek" demiş. Kıssadan hisse şudur:
AKP, ta Malezya’da bile birbirine taban tabana zıt algılamalara yol açıyorsa, Türkiye’de ortaya çıkan "kuşku bulutları"na şaşmak ve kızmak yerine, bulutları dağıtma yolunu seçmelidir.